Yaz
ekranı, kışın donan ellerin de kalbin de çözülme zamanıdır. Silkeleniriz ve
üstümüzde biriken karlar yere dökülür. Gözler güneşin yakıcı ışığına zorlukla
alışır. Tatile çıkanlar; denizin, eğlencenin ve dondurmanın kenarından bir
ısırık aldı. Peki ya o şansa erişemeyenler? Benim gibi ekranın nabzını tutmakla
meşgul olabilirler. Size kötü bir haberim var. Nabız alamıyorum... Tatile çıkın
ya da çıkmayın, tv ekranının kıyısından köşesinden geçmişsinizdir. Ama ben bu
yaz ekrana baktığımda, içinden çıkılamaz bir şekilde kendime dolanıyorum. Neden
mi?
Klişeyle
hiçbir sorunum yok. Hatta söz konusu yaz dizileri olunca epey ilkel iştaha
sahip bir seyirciyim. Esas kızın çatıdan düşerken esas oğlanın kanguru gibi onu
yakalamasına, efendime söyleyeyim yarım saat bakışmalarına filan hep tavım. Dedim
ya, yaz ekranı ilkel iştahımı kabartır. Hem yaşamak da klişe değil midir? Nefes
al, ver, al, ver, sonra yine... Milyarlarca insanın, binlerce yıldır yaptığı
şeyleri tekrarlamaktan ibaret işte.
Klişe Tanrısı'nın selamı var...
Ama
klişe, öykülerde karakterlerin ayağını çarptığı taşı bile aynı renge boyamak
mıdır? Mesela asansörde kalma sahneleri... Bu yaz; Seviyor Sevmiyor, Aşk Laftan
Anlamaz ve Tatlı İntikam gibi pek çok işte buna rastladık. Sıkışıyoruz,
bunalıyoruz, şekil veremediğimiz asansörlerin şeklini alıyoruz. Fena şekilde
klostrofobiye tutulduk, biri elimizi tutsun!
Çok güzelsin, yazayım sana bi'
kuple aşk...
Geçmişte
nitelikli rol için kapışan oyuncular olurdu. Ama bu yaz görüyoruz ki, karakter
dediğin bedene özel dikim... Ağlayamayacak gibi misin? Dur biz seni sakar ve
neşeli yaratalım. Çok mu güzelsin? Hemmmen bir asistan rolü iliştirelim. Çünkü
ekranlar cast ajansına dönmeli ve oyunculuk kavramı tiyatro sahnelerinin
ışıkları altında sönüp gitmeli.
Sen zekisin, bizimle
oturamazsın...
Bu madde
bu yaza özel değil. Hemen hemen her dönemde zeki kadının 'kötü kadın' olduğu
işlere maruz kaldık. Ama sanki bu giderek yoğunlaşmaya başladı. Başarılı, zeki
ve ayakları üstünde durabilen bütün kadınlar kötüdür algısı giderek yayılıyor.
Duran arabanın altında kalabilecek kadar sakar ve sarsak kadın karakterler ise
kitleleri peşinden sürüklüyor.
Yaz
ekranının salaşlığına ve gençliğine hayran biri olarak bu yaz aradığım kanı
bulamadım. Denk geldikçe izlediğim ve parça parça çok keyifli tatlar içeren
işler var. Ama resmin tamamına baktığımızda, işler bir hayli zorlaşıyor. Bazen
oyunculuklar, bazen senaryo, ama en çok da birbirine benzeme kaygısı her şeyi
çıkmaza sokuyor. Ne demiştik? Klişeyle hiçbir sorunum yok. Herkes nefes alıp
veriyor. Fakat asıl mesele, iki nefes arasına nasıl bir yaşam
sığdırabildiğinizdir.
Güzel
günler.