Netflix dizilerinden Narcos’a
bayılıyorum. İkinci sezonunun Eylül’de başlayacağını duyduğumdan beri dertlere
karıyorum günleri saya saya. Kolombiyalı ünlü uyuşturucu satıcısı Pablo Escobar’ın
hayatını anlatan dizi, arada gerçek görüntülerle belgesel tadı yakalasa da,
çoğu zaman kurgu olmanın ona verdiği yetkiye dayanarak izlediğimiz şeyin
yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuş bir suçlunun hayatı olduğunu
unutturuyor. Başrol oyuncusu Wagner Moura
gerçeğine en benzeyen oyuncular listemde bir numara olsa da, izlediğimiz şey
nihayetinde kurgu ve aşırı sürükleyici. ‘Boyun posun devrilsin Pablo’ diye
izlemiyoruz, onun yerine bir adım sonraki hamlesini merak ediyoruz, polisten
kurtulduğunda gidip bir bira açıyoruz. ‘Normali de bu’ diye düşünüyordum ki,
Cengiz Semercioğlu’nun 16.08.2016 tarihli Hürriyet Kelebek ekindeki yazısını okudum.
Cengiz Bey yazısında, Kolombiya
Büyükelçisi Juan Alfredo Pinto Saavedra’nın, Hürriyet’te geçtiğimiz haftalarda
yayınlanan Wagner Moura röportajından yola çıkarak yaptığı itirazlardan, özetle
‘Kolombiya deyince neden Pablo gelsin akla? Size yapsalar iyi mi?’ demesinden
bahsetmiş. Sayın Büyükelçi’nin elbette bu konuda bir hassasiyeti olabilir.
Yıllarca Türkiye denince akla Gece Yarısı Ekspresi filmi gelmesinden çok çekmiş
insanlar olarak belki biz de onu anlayabiliriz. Neyse ki artık Türk dizileri
dünyayı ele geçirdi de bu konudan kurtulduk. Geçenlerde Prag’tan birisi ‘Binbir
Gece dizisindeki Aksal Holding sizin bina mıydı?’ diye sordu misal, böyle bir
ele geçirmeden bahsediyorum. Dağıtmadan konuya geri dönmek isterim elbette. Büyükelçi
haklı olabilir, biz sıradan sektör dışı vatandaşlar da belki haklıyız ama
yıllarını televizyon sektörü ile bu kadar iç içe geçirmiş Cengiz Semercioğlu’nun
‘Büyükelçi itirazlarında sonuna kadar haklı.’ demesine ne demeli? Bir de
Büyükelçi’ye, bu caniden dizi kahramanı
yaratma eleştirisini Netflix’e iletmesini de önermiş.
Bu hesaba göre gerçek hayatta
geçen her olayı bir diziye taşırken o ülkenin halkından bir an evvel özür
dilemeli, ya da en iyisi bu işten en başında vazgeçmeliyiz. Misal Downton Abbey’de
evin büyük kızından faydalanmak isteyen Türk diplomat Kemal Pamuk rezaletini
unutmamalı, unutturmamalı ve gerekirse elçiliğin önünde toplanıp yazarı kınamalıyız.
İzlediğimizin (gerçek olaylara dayansa
da) kurgu olduğunu her fırsatta unutmalı, onlara ülkelerin tanıtımı diye
bakmalıyız. Cengiz Semercioğlu bile bunu normal buluyorsa Çakır’a cenaze namazı
kılınmasını manasız bularak geçirdiğimiz günlere yazık nihayetinde. Bu
kuralları aklınızda tutarak izleyeceğiniz bir ikinci sezonda şimdiden iyi
seyirler dilerim.