Kiralık Aşk: Fark etmeden, senin olmuşum..

Kiralık Aşk: Fark etmeden, senin olmuşum..
Fark etmeden…
Fark etmeden…
Fark etmeden… 
Senin olmuşum..

Fonda bu şarkı çalıyor ardı ardına, bendeki bir sürü anıyı da canlandırarak. Ne çok şey fark etmeden yerleşiyor hayatımıza. Bir bakıyoruz ki ya o bizim olmuş, ya da biz onun ve bazen de birbirimizin. İşte Defne Ömer’in, Ömer Defne’nin olurken aslında her ikisi de bizim olmuş; fark ederek ya da etmeyerek. Ne çok şey yaşanmış, ne çok mutlu olmuşuz ve tabii sonra da bir güzel dumur. Ne çok yükselmişiz ve de ne çok çakılmışız. Kâh sevinirken kahkahalarla, yanında bonusumuz üzülmek olmuş. Her duyguyu dibine kadar yaşamış ve bir hayli yorulmuşuz, ama özlemek her zaman vazgeçilmezimiz olmuş.

Ben aslında koca yaz var önümüzde, eski bölümleri izler izler yazarım demiştim. Ama ülkemizin ağır gündeminde bu mümkün olmadı. Ben de bölümleri belli aralıkta toplayıp yazayım dedim. Hem eski bölümleri tekrar hatırlar özlem gideririz. Hem de belki yeni ipuçları bulur, geldiğimiz yeri yani finali daha sindiririz. Malum çok kritik bir noktada bırakmış, olanları öngörememenin getirdiği huzursuzlukla kıvrım kıvrım kıvranmıştık. Olmasını istediklerimiz kadar, olma ihtimaline dayanamadıklarımız da oldukça fazlaydı çünkü. Ama korkunun ecele faydası yoktu ve yaşanacakların önüne geçemeyecektik. Öyleyse bırakalım şimdi geleceği ve ihtimalleri de, biz geçmişin o tatlı bölümlerinde birlikte bir yolculuğa çıkalım… Hadi ne duruyorsunuz toplaşın.


U
çak mı o? 
 
Mucize çaldı bir kere kapıyı, beraberinde tonlarca sürprizleriyle. İnsan bazen neye evet dediğini bilemeden, o şeyin içinde bulur kendini. Yaşarken ayar duruma. İşte Defne adı mecburiyet olan, ama aslında mucizenin tam da kendisine evet demişti.  Bizim masalımız da burada başlamıştı.

Yaşamların benzerliği değil, ruhların benzerliği çeker iki insanı. Neye, neden çekildiğini bilmeyen insanda, duygularının karmaşasında söyledikleriyle yaptıklarını bir türlü tutturamaz. Tıpkı katalog çekiminde deliler gibi koştururken mankeni suya düşüren Defne’ye, ilk yardım için iş ciddiyetinden zerre ödün vermeyen Ömer’in koşması gibi.  Ve yine tutulmanın yarattığı o belirsizlikte kendine olan kızgınlığını Defne’ye yönelterek  “E ne oldu iş? Almak için ayağına mı gelmem gerekiyor, yoksa zaten ortada bir iş yok mu?” diye dalgavari bir şekilde hesap soran patron Ömer’e “ Eğer bana spor olarak bağıracaksanız ben size hiç boşuna cevap vermeyeyim, çünkü belli ki tersinizden kalkmışsınız.” diyen asistan Defne gibi.

İşte şarkıdaki gibi, onlar da fark etmeden birbirlerinin hayatlarına böyle böyle sızıyorlardı. Ömer’in gizli dünyasına adım atan Defne romantik, duygulara önem veren Ömer’i keşfederken, aynı anda aşklarında bir milat olan “Gurur ve Önyargı” kitabını da keşfediyordu. Network başarısı için asistanını yanında görmek isteyen Ömer ise, lacivert tuvaletiyle kuğu gibi bahçeye süzülen Defne’yi görünce işadamlığından kavalyeliğe terfi ediyordu. Ama bütün bunlar olurken yükselen biz seyirciler, tasarım ayakkabının çalınmasıyla kovulan Defne ile birlikte, bu sefer aynı hızla inişe geçiyorduk. Her son bir başlangıçtır felsefesine inanmak istiyor ve Ömer Bey’in özür dilemesi ile yeniden rahatlayarak, koltuklarımıza yerleşiyorduk.
 

Ne var canım… Her Türk erkeği gibi televizyon karşısında uyuyakalmışım…
 
Şimdi bütün bunları konuşmak kolay tabii. Ama o esnada biz kiralıkçılar hop oturup hop kalkıyorduk. Gerçi ne değişti ki, bırakın azalmayı hep arttı bu durum.  Ama olsun bağlandık bir kere ve tabii onlarla beraber, yaşayacakları her şeye tanıklık edecek olmanın sevgisiyle.

Ben bu diziyi lunaparktaki oyuncaklara benzetiyorum. Bindiğimiz oyuncaktaki gibi bol adrenalinle kalbimiz deliler gibi atarken yükseliyor, sonra birden aynı heyecan ve yanında da korkuyla inişe geçiyoruz. İşte biz böyle inişli çıkışlı bu hikâyede duygudan duyguya sürüklenirken bir de bakıyorduk ki, geleneksel yöntemlerle misafir ağırlamak isteyen Defne’ye karşılık Fransız usulü soğan çorbasından taviz vermeyen Ömerler, mutfaktada birlikteler ve de ne güzeller. Hele İtalyanlara oynadıkları nişanlılık oyunu yok mu? Tüm bu yaşananlar ile bize geleceğin fragmanını gösteriyorlardı aslında. Gerçekle, hayalin birbirine karıştığı bu anlar, hepimize hayaller hayatlar temasının hangi tarafında olduğumuz gerçeğini çarpıyordu yüzlerimize. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER