Hayat Şarkısı’nın ilk tanıtımlarıyla beraber Süheyla
Hanım’ın gelenekselliğiyle de tanışmıştık ama bu kadarını da beklemiyordum
doğrusu. Kolunda şıngır şıngır bilezikleri, dışarıya çıkarken saçlarının üzerine
attığı ince örtüsü, hayata bakışı… Her şey bir geleneksellik evreninde yürüyor.
Hatta çocuklarına bakışı da. Büyük oğlu Hüseyin, Cevher
ailesinin tüm yükünü sırtlanmış. Süheyla Hanım’ın da bundan bir rahatsızlığı
yok, oğlunun hayallerine desteği de. Küçük oğlu Kerim ise hayallerinin peşinden
gitmeli. Büyük oğlu, küçük oğlunun da yükünü çeker nasılsa.
Hüseyin ve Kerim’in hayatlarına olan bakışıyla kendini ele
veriyor Süheyla Hanım. Değişimden korkuyor. Ona göre, çevresindeki hiçbir şey
değişmemeli. Ama Kerim isterse sınırlarını biraz esnetebilir. Hüseyin isterse
mi? Olmaz, ne demek değişmek canım!
Süheyla Hanım, tam bir kayınvalide. İnceden inceye Hülya’ya
söylediği laflardan da anlayabileceğimiz gibi.
Ama aynı Süheyla Hanım, “Doğuran mı? Büyüten mi?” sorusunu
tekrar sordurtan yüce gönüllü bir kadın. Bade’ye kol kanat germesiyle, gözünden
sakınmasıyla anneliği hissettiren biri.
Süheyla Hanım, öyle naif biri ki insan uzun uzun sohbet
etmek istiyor. Hatta bazen ters düşeceğini bile bile sohbet bölünmesin istiyor.
Bu bayramda da kapısını açtı, beni kucakladı. Size de selamı var.
Süheyla Hanım'ın her halini izlemeyi seviyorum. Bazen karşı çıkacak olsam da, "Vardır bir bildiği." diyorum. Kabullenmiyorum ama didik didik de sorgulamıyorum. Neticede Süheyla Cevher o, gerektiğinde Bayram Bey'i bile dize getiren.
Eminim ki, Süheyla Hanım'ın evine konuk olsam yazdıklarımın hepsini yaşardım hatta daha fazlasını da. Gönlü güzel olmak böyle bir şey. Seray Gözler'in de güzel gönlüne sağlık, nice Süheyla Hanım'a konuk olduğumuz bayramlara.
Herkese mutlu bayramlar…