‘Sanırım bir daha asla mutlu olamayacağım.’
Bölüm bitip Yönetmen: Çağrı Vila Lostuvalı yazısıyla karşılaştığım sırada ağzımdan çıkan ilk cümle buydu. Bugüne kadar çekmiş olduğunuz 62 bölümde karakterlerle beraber duygulandığım, güldüğüm, kızdığım, onların dertlerini kendiminmişçesine benimsediğim sayısız an vardı. Poyraz Karayel’le tanışmam ve her bir karakteri hikayenin bir parçası olmaktan öteye taşıyıp hepsini tanıyormuşum gibi hissetmem üzerindense hayli zaman geçti. Bir kurguyu hayatımın oldukça önemli bir noktasına koymuş olmanın bana verdiğini düşündüğüm hakka dayanarak söylemek istiyorum ki, henüz tam anlamıyla idrak edememiş de olsam, iki sezondur hiç hissettirmediğiniz şeyler hissettirdiniz bana bu gece.
Geçen haftaki bölümden sonra, Ethem Özışık’ın sezon finali için olağandışı planlar yaptığını düşünüyordum. Hatta bölümle ilgili yazımda da, yeni bölümde içimize yeni bir öküz oturtması konusunda ona ne kadar güvendiğimden bahsetmiştim. Sevgili Ethem Özışık, şu an bir dizinin derdini bu kadar içselleştirmeme, üzerimden binlerce kamyon geçmiş hissine kapılmama ve günlerce kendime gelemeyecek olmama sebebiyet verdiğiniz için size ziyadesiyle kırgınım. Yine de unutmadan söylemek istiyorum. 62 bölüm boyunca, yaşayacağım en berbat hisleri bana Poyraz Karayel isimli bir dizi senaryosu içinde, olabilecek en şiirsel üslupla yaşattığınız için teşekkür ederim. Bugün içimde iyi işler yapmaya yönelik şevk varsa eğer, farkında olmadan verdiğiniz gazdandır.
Dizi bu haliyle devam eder mi, hadi etti diyelim, sezon boyunca tutunabilir mi, emin değilim. Dürüst olmam gerekirse pek zannetmiyorum. Yine de çoktan bitmesi gereken bir işi, türlü zorluklara rağmen buralara kadar getirmek herkesin harcı değildi. Aklınızdaki sonun bu olmadığını tahmin ediyorum. Mutlu sonları sevmediğinizi, Poyraz’ın tutunamayışlarını da elbet üzücü bir şekilde neticelendirmeyi düşündüğünüzü biliyorum. Fakat Ahmet Poyraz Karayel’in ölümünün bu kadar basit, bu kadar aleni olacağı aklıma gelmemişti doğrusu. Her şey size bırakılmış olsa, Poyraz’a biçeceğiniz son ne olurdu, en çok bunu merak ediyorum. Dilerim bir gün sizinle bu konu hakkında konuşma fırsatını yakalayabilirim. Senaryo aceleyle mi hazırlandı, belirli bir kalıba sokulmaya mı çalışıldı maalesef bilemiyorum. Tüm bu şartlar altında izlediğimiz 190 (yazıyla: yüz doksan) dakikalık bölümse (evet, yer yer klişelerle ve uzatılmış sahnelerle doluydu ve evet, 190 dakika!) yine sanat eseri niteliğindeydi. Alacağınız olsun.
Ekip içinde yaşanan ve profesyonellikten uzak bir şekilde -istemli ya da istemsiz- seyirciye aksettirilen problemler hakkında konuşmak taraftarı değilim. Sadece bazı konularda başından beri yanılmadığımı öğrenmenin bende buruk bir sevinç yarattığını söylemek istiyorum. Bunca zaman haksız yere türlü hakarete uğrayan, işiyle değil de hakkında yapılan dedikodularla gündeme gelen tüm çalışanlar için hakikaten üzgünüm. En çok da bu güzelim dizi için üzgünüm. Siz nasıl bir aile idiyseniz başlarda, biz de kendimizi o ailenin içinde hissediyorduk. Bu nedenle sadece bir dizi değil kaybettiğimiz, biraz sorunlu da olsa aslında çok sevdiğimiz, çok değer verdiğimiz, bizden birini kaybediyorduk. Bunca öfkelenmemiz bu yüzden. Meseleyi uzatmaya pek gerek yok, konu zaten herkesin bildiği üzere kapanmış. Bu nedenle, keşke böyle olmasaydı demekten başka şey gelmiyor elimden ne yazık ki. Keşke böyle olmak zorunda kalmasaydı.
Bölüm hakkında uzunca yorum yapamayacağım, takatim yok. Poyraz’ın ölümü hakkında söyleyecek tonlarca cümlem var; ama nereden başlamam gerektiğini, nasıl bitirmem gerektiğini bilmediğim için duygularım düzensizce dökülmüş gibi olacak. Kusura bakmayın.
Yazı devam ediyor..