Televizyonda büyüyenler: ABC çocuklarıyla A'dan, Z'ye!

Televizyonda büyüyenler:
Fresh Off the Boat oyuncularına soruyorum: 90’ları görmediniz. O dönemi yaşamak nasıl bir deneyim?
 
Hudson: Şu andaki hayatımızdan çok farklı. Bir seferinde sette videokasetler vardı. Kardeşim de oradaydı ve onların ne olduğunu sordu. “Bir çeşit video oyunu mu?” dedi. Herkes kendini çok yaşlı hissetti.
 
Sen hiç videokaset görmüş müydün?

Hudson: Evet, dedemlerin evinde. Setteki pek çok şeyi onlar sayesinde gördüm. İstifçi olduklarını söyleyemem ama çok fazla eşyaları var. Onları gördüm.
 
● Oyunculukla ilgili sevmediğiniz şey ne?

Marsai: Oyunculuğu çok seviyorum. Ama sanırım Miles da benimle aynı fikirde – kıyafet provalarını hiç sevmiyorum. Zaten ölçülerimi bilmelerine rağmen yine de denememi istiyorlar. Hem de her seferinde.
 
Ian: Ben de kostüm provalarından hoşlanmıyorum çünkü Fresh Off the Boat’a ilk başladığımda hiç düğmeli T-shirt giymemişti. Oysa dizide sadece onları giyiyorum. Bu yüzden tüm prova yaklaşık bir buçuk saat sürmüştü.
 
Aubrey: Ben de provalardan nefret ediyorum!  4 yaşımdayken beni acayip kaşındıran bir Külkedisi elbisesi denemem gerekmişti.
 
Hudson: Öfkesinin yükseldiğini hissedebiliyorum. Acayip. Kaşındıran!
 
Miles: Her hafta aynı kıyafetleri üstümüzde denememiz gerekiyor. Bir diğer can sıkıcı şey de setten yaklaşık bir buçuk saatlik mesafede yaşamam.
 
Ian: Ben de!
 
Aubrey: Ben de!
 
Miles: Sabah 04.30’da uyanıp eve 22.30 civarında gelmek… Sonra ertesi gün bir daha gitmek zorudna olmak… Neyse ki arabada uyuyabiliyorum. Arabada kendime ait bir yastığım var.
 
Ian: Trafik varsa benim yolculuğum bir saat 45 dakika sürüyor. Ama ben de arabada uyuyorum.
Marsai: Sete en hızlı gidişim 45 dakikaydı. En yavaşı ise iki buçuk saat.
 
Tam da Los Angeles’a yakışır bir sohbet yapıyoruz.

Albert: Oyunculuğu çok seviyorum ama dizilerin sipariş edilmediği zamanlardan hiç hoşlanmıyorum.
 
Forrest: Sevmediğim tek şey iki sezon arasındaki tatiller, çünkü kimseyi göremiyorsunuz.
 
Marsai: Geçen sezon çok zordu çünkü “Bir daha onları görebilecek miyim? Neler oluyor?” diye düşünüyordum. İkinci sezonun olacağını duyduğumda herkesi yeniden göreceğim için çok sevindim, harikaydı.
 
Albert: Üçüncü sezon siparişi aldınız, değil mi?
 
Marsai: Evet.
 
Albert: Peki ya siz?
 
Hudson: Evet.
 
Forrest: Aubrey yedinci sezonda.
 
Aubrey: Sekiz!
 
Miles: Diğer bir zor zaman da Anthony ve Tracee karavanlarında dinlenirken bizim ders yapmak zorunda oluşumuz.
 
Marsai: Onların bir saatlik öğle arası var. Bizimse sadece 30 dakika. Bu delilik.
Hudson: Randall Park (Fresh Off the Boat dizisinde Louis’i canlandıran oyuncu) ve Constance Wu (Fresh Off the Boat dizisinde Jessica’yı canlandıran oyuncu) için de durum aynı!
 
Miles: Laurence Fishburne (Black-ish dizisinde büyükbabayı canlandıran oyuncu) karavanında dinleniyor, ESPN izliyor.
 
Marsai: En kötü tarafı da sürekli “Okul enayiler içindir,” demesi. Ve “biriktirme”, en kötü şey.
 
Albert: Evet, berbat.
 
“Biriktirme” ne demek?

Albert: Günde üç saat ders yapmamız gerekiyor. Çok yoğun olmadığımız günlerde dört-beş saat ders yapıyorum. Böylece çok yoğun günlerde sadece iki saat yapıyoruz.

Hudson: Benim de demek istediğim buydu. Oyunculuğu çok seviyorum ve içinizde en şanslı olan benim. O berbat kostüm provalarına girmiyorum çünkü bol T-shirtler ve basit eşofman altları giyiyorum. Sete gelmem beş dakika sürüyor. Bazen işleri zora sokan benmişim gibi düşünüyorum. Oyunculuk çok eğlenceli ama sete gelip “iş” kelimesini duyduğum an tüm enerjim gidiyor.
 
Enerjini nasıl yükseltiyorsun?
 
Hudson: Ah, şeker.
 
Aubrey: Sen şeker yemezsin! Asla yemezsin!
 
Forrest: Şimdi bile bir lolipop yalıyor
 
 Aubrey: Onunla bir şeker dükkanına gittim, şeker yemeyi reddetti.
 
Hudson: Bu doğru. Eskiden şeker yemezdim. Sonra tatlıdan hoşlanmaya başladım ve donmuş yoğurt yemeye başladım. Çok tatlıydı! Sonra daha çok şeker yemeye başladım.
 
Sahnelerinize nasıl hazırlanıyorsunuz?

Hudson: Her gün yanımızda oyuncu koçlarımız var. Bana kalırsa o en iyilerinden biri. Başka bir oyuncu koçuyla hiç çalışmadım ama o harika. Repliklerin üzerinden geçiyoruz, kekelemediğimizden ya da çok hızlı konuşmadığımızdan emin oluyor.
 
Herkesin oyuncu koçu var mı?

Marsai: Bizim var.
 
Albert: Benim de var.
 
Hudson: Sanırım hepimizin var.
 
Aubrey: Benim yok.
 
Marsai: Bizim harika bir diyalog koçumuz var. Bana çok yardımcı oluyor. Herkesin bildiği gibi benim karakterim Diane çok konuşuyor. Marsai’nin bile bilmediği çok uzun kelimeler kullanıyor.
 
Miles: Özellikle de o kötü kelimeyi söylemek zorunda olduğum bölümde.
 
Marsai: Ah, N ile başlayan kelime.
 
Miles: Çok rahatsız ediciydi. Ailem ve etraftaki herkes dakika başı iyi olup olmadığımı soruyordu. Ben de “Ben iyiyim, peki ya siz?” diyordum. Asıl soru bu. Biraz garipti. Diyalog koçuma kötü kelimeleri nasıl söyleyeceğimi sormam gerekmişti.
 
Aubrey: Dört yaşımdayken F ile başlayan kelimeyi söylemem gerekmişti.
 
Hudson: Bir dakika. Annen söyledi ve sen tekrar mı ettin?
 
Aubrey: Hayır, o kelimeyi söylemedim, başka bir kelime söyledim. Kelimenin anlamını bile bilmiyordum. Anneme sordum.
 
Albert: Sonra o kelimeyi söyledin mi peki?
 
Aubrey: Hayır.
 
Forrest: Başkasının mı söylemesi gerekti?
 
Aubrey: Hayır, sette kulağa aynı onun gibi gelen başka bir kelime söyledim.
 
Ian: O kelimeyi söylemem gereken bir seçmeye katılmıştım. Ben de senin gibi başka bir kelime söyleyip kurtulacağımı ummuştum. Altı ya da yedi yaşımdaydım.
 
Marsai: Bir seçmede evlatlık edinilen çok kötü bir kızı canlandırmam gerekiyordu. Rolle ilgili size söyleyeceğim tek şey bu. Aklınıza gelebilecek tüm küfürleri etmem gerekiyordu.
 
Miles: Vay!
 
Hudson: Tüm kelimeleri öğrendin mi?!
 
Marsai: Her replikte en az bir kötü kelime vardı. Rolü alamadım çünkü kelimeleri sürekli yanlış söyleyip durdum.
 
Albert: Kaç yaşındaydın?
 
Marsai: Beş. Bilmediğim için rolü alamadım. Kelimeleri söyleyemedim bile. Nasıl telaffuz edileceğini, nasıl söyleneceğini bilmiyordum.
 
Albert: Bence iyi olmuş.
 
Miles: Ben olsam o rolü almak istemezdim zaten.
 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER