Kiralık Aşk: Benim gözümden Defne

Kiralık Aşk: Benim gözümden Defne
Merhaba Sevgili Kiralık Aşk izleyicileri,

Bu bir bölüm yazısı değil. Birkaç haftadır olan olaylardan dolayı suçlanan Ömer’i gördükçe bunları yazasım geldi çünkü görüyorum ki Defne’nin yaratmış olmasıyla içinde bulunduğu durumdan dolayı yine hiçbir şey yapmamakla suçlanan bir Ömer İplikçi var. Herkesin Ömer’in hiçbir şey bilmediğini unutarak diziyi izlediğini düşünüyorum. Bu yüzden benim gözümden Defne’yi yazdım. Baştan söylemeliyim; taraflı bakıyor olabilir miyim diye düşünmedim değil ama Defne oyunu anlatmadığı sürece sanırım hiçbir şeyden haberi olmayan Ömer’i suçlayamayacağım ve onu anlayacağım. Bu, Defne’yi anlamadığım anlamına gelmesin fakat kendisini haklı bulduğumu da söyleyemeyeceğim.

Şimdi Defne’nin sık sık tekrar ettiği ama benim hiç katılmadığım sözüyle başlamak istiyorum. “Biz zaten hep senin istediğini yaşıyoruz.” demişti Defne, Ömer’e. Hikayenin neredeyse en başından bütün kararlarıyla, gelgitleriyle, söylediği yalanlarla yani yaptığı her şeyle, hep onun istediği şeyleri yaşadıklarını, yaşadığımızı söylemek isterim. Şu an yaşadığımız durum da öyle. Bu olay Defne oyun yüzünden Fikret’ten borç aldı ve oyunu ona anlattı diye bu kadar büyüdü. Defne’nin -bence- abartılı tripleri ve halleri öyle bir durum oluşturdu ki çoğu kişi Ömer’i suçlu bulup onun aşkından şüphe duymaya başladı ve onun aşkını ispat etmesini bekledi. Benim asla böyle bir beklentim olmadı çünkü bu durumu Defne kendisi yarattı ve yine onun istediği yaşanıyordu. İçinde olmayı seçtiği ve sürdüğü bu durum onu böyle davranmaya itiyor, evet. Bu olayı Fikret’e anlatmamış olsa ya da ondan para almasa Defne bu kadar büyütecek miydi bu durumu ya da daha büyük bir olayımız olan -oyun- olmasa Defne böyle davranacak mıydı? Hayır, değil mi? Peki Ömer bunları nereden bilebilir? Yani Defne’nin içinde bulunduğu durumu nasıl tahmin etsin de aşkını ispat etmek için çabalasın? Ben bile her şeyi bilirken bunun gereksiz olduğunu düşünüyorum. Peki, siz Defne bu olayı bölümlerdir bu kadar uzatmasa Ömer’in aşkından şüphe eder miydiniz? Bence etmezdiniz. Yine bence, etmemelisiniz de. Defne, Fikret’e ya da diğerlerine gösteremediği tepkileri Ömer’e gösteriyor ve onu haksız duruma düşürüyor. Ömer, o kadar tutarsızlığa, anlatılmayan sırra rağmen evlilik kararı alıyor ve değişiyor. Kendisi de farkında bu değişimin ve Defne’nin aşkından o kadar eminken, o kadar ayrılığa, yaşanan olaylara rağmen hala beraber olmaları onun için büyük bir şeyken Defne’nin bunları unutup geçmişle ilgili bir soru sorması onu şaşırtıyor ve bir klasik Ömer İplikçi tepkisi olarak “Ben anlamıyorum.” diyor.

Defne, “Ben olmasaydım onunla olur muydunuz? “ diye bana göre saçma bir soru sorduğunda duymak istediği cevap zaten “Evet.” idi.  Ömer “Hayır.” cevabı verseydi, “Nereden biliyorsun?” ya da “İnanmıyorum sana.” deyip yine gidebilirdi. Zaten Defne cümlelerini geçmiş zaman kipiyle kurdu ama geleceğe düşünerek sordu o soruyu. Peki Ömer nereden bilebilir bunu? “Sen eski Ömer olsaydın, seni ilk tanıdığım zamandaki Ömer olsaydın sever miydin Fikret’i?” diye sordu Defne. Evet sevebilirdi. O zamanki Ömer sevebilirdi ama şimdiki Ömer, Defne’yi tanıdıktan ve sevdikten sonra sevmezdi. Hem niye sevsin ki Defne’den ve kendinden eminken? Onunla evlenmeyi planlarken, bütün hayatını onunla geçirmek isterken?

Defne, Ömer’in kaderinin Fikret olduğunu, kendisinin Ömer’in hayatına oyun vasıtasıyla dahil olduğunu ve bu kaderi bozmuş olduğunu düşünüyor olabilir. Fakat benim merak ettiğim bir şey var. Geçmişimizde bize faydası olmuş her insana aşık mı oluyoruz ya da o kişi kaderimiz mi oluyor? Birine aşık olmak için geçmişte en az bir kere karşılaşmış olmak mı lazım? Ne kadar ilginç bir yaklaşım! Şu an ne yaşadığımız, ne hissettiğimiz önemli değil mi? Geçmişten biri gelip hemen bozabilir yani bütün hayatımızı. Geçmişi bugünden daha değerli yapan ne peki?  Geçmişte bir şey yaşanmış olabilir, sizin hayatınızda manevi anlamda bir yeri de olabilir ama şu an gerçek bir şey yaşıyorsanız, geçmişte yaşananlar güzel bir hatıra olarak kalır hayatınızda. Ömer için de bu durum böyle. Defne’nin Anka kuşunu veren kızın Fikret olduğunu söylemesinden sonra, Ömer gidip Fikret’e teşekkür edip Defne’nin yanına gelmişti. İçinde en ufak bir -acaba- bile taşımadan. Peki, Defne ne yapmıştı? Yargılamıştı Ömer’i geçmişinden dolayı. Duvara o armayı asan, Fikret çok iyi biri onunla çalışacağınız için çok şanslısınız diyen, Ömer’i arayıp armanın sahibi Fikret diyen Defne’ydi. Peki, Ömer gelmeden önce kafasında kuran ve Ömer’i yargılayan Defne o yaptıklarıyla çelişmiyor mu? Yani Ömer açısından bakarsak “Sorun ne, ben anlamıyorum.” demesi normal. “Şimdi ne kadar minnettarsındır ona”dediği andaki o yargılar ve küçümser tavrı, o hep bahsedilen”Yüce gönüllü” Defne’ye yakıştıramadım. Zaten defile öncesi ettiği o sözleri de hala yakıştıramıyorum kendisine. Fikret ve Ömer karşısında bu kadar ezilmiş Defne, Ömer’i çok zor bir durumda bırakıyor. Sonrasında “Ben kimim ki senin için?” falan diyebiliyor Defne. “Gerçekten mi ya Defne?” diyesim geliyor.  

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER