Herkesin hayatında kırılma noktaları vardır, beklenmedik bir anda yön değiştirmenize yol açan tümsekler, çukurlar ya da duvarlar, çıkmazlar.. Ansızın gelir ve sarsıcıdır. Sizi alır aklınızın ucundan geçmeyecek bir noktaya bırakır. İki hafta önceki yazımda Kerim'in yönünü değiştiren kırılma noktalarından bahsetmiştim. Onu bir kaç ayda Almanya'daki genç akademisyenden İstanbul'da bir aile babasına dönüştüren kırılmalardan. Ancak hayatta gittiğimiz yönü belirleyen sadece bu kırılma noktaları değildir.
Aslında, yürümeye başladığımız ilk andan itibaren attığımız her ama her adımda, bir sonrakini belirleyen bir yön vardır. Kırılma noktalarında olduğu gibi keskin değildir bu adımlar; daha yumuşak akar hayat yolunun çizgileri. Ve şu an durduğunuz noktayı asıl belirleyen o çizgilerdir. Sizi siz yapan, sizi tam o anda, tam o noktada o durumla kesiştiren. Yolunuz tüm o adımlardan oluşur, salt kırılma noktalarına bakmak yanıltır. Evet, belki zaman zaman seçim yapmanız gerekir. Ama oraya gelene kadar attığınız her adımla aslında ne yöne sapacağınızı da belirlemiş olursunuz. Hangi yolu seçeceğiniz çoktan bellidir yani. Yapmanız gereken ileriye doğru bir adım daha atmaktır.
Yolunuzu değiştiren kırılma noktaları kaderin oyunu ise eğer, adım adım belirlediğiniz, yürüdüğünüz yol da mizacınız olsa gerek. Kader değişir mi bilmem ama mizaç değişmez.
Hülya’nın bu inatçılığı, fevriliği, bu savaşçı ruhu değişmez mesela. Hep kendine mücadele edecek bir cephe bulur. Sevdiği ya da sevmediği fark etmez, herhangi bir şey bir anda fethedilecek bir kaleye dönüşebilir onun gözünde. Siz daha hangi sebeple kaşlarını çattığını anlamadan o silahlarını kuşanıp savaşmaya and içmiştir bile.
Kerim’in özgür ruhu da değişmez tabii. Hep özgür olabilmek kaygısıyla “bağlanmak” adını verdiği korkusuna sarılır, çok isteyip de sarılamadığı kadın yerine. Hep başına buyruk, hep kaçmaya hazırdır büyük sözlerin altına girmektense.
Uyudun mu?
İşin ilginç yanı o savaşçı ruhlu kadın bir yandan da savaşmaktan yorulduğundan şikayet edip sakin bir hayatı hayal eder. Tıpkı her sıkıştığını hissettiğinde kaçmalarıyla meşhur o özgür ruhlu adamın ‘çok alıştığı’ kadının kaçmasından korkması - hatta peşine adam takması- gibi. İnsanoğlu böyle bir çelişki yumağı işte! Hep taşımaktan şikayet ettiği yükler var ama asla vazgeçemiyor onlardan. Hep hafiflemek istiyor ama farkında bile değil sımsıkı sarıldığı ağırlıkların. Belki de olmazsa olmaz sayıyor onları hayatta kalmak için. Bir nevi hayatta kalma yöntemi bu belki de. Kimileri kılıç kuşanıyor, kimileri kalkan. Ve kurtulsalar kuşandıklarından ölecekler sanki. Oysa örneğin Hülya bir kaldırabilse başını savaştığı siperden, görecek çoktan kazanmış olduğu zaferi. Ama göremiyor.
‘Gitmenden korktum’ diyen Kerim’e inanmayıp bir de ‘bana işkence ediyor’ diye düşünüyor mesela. Çünkü bilmiyor savaşmaktan başka bir şey. Ona göre hayat bir savaş meydanı ve bu yüzden gelen her mesajı önce düşmandan gelen bir saldırı önyargısıyla okuyor. Mesajı gönderen aşık olduğu adam bile olsa. Savaşmadığı zamanlarda ne yapması gerektiğini bilmiyor çünkü. Bu yüzden sadece savaşıyor kan ter içinde. Gördüğü bir hayal var. Uğruna savaştığı, yıllarca büyüttüğü, yaşattığı bir hayal. Bir hedefi var gözlerini diktiği. Mücadelesi uzadıkça ve zorlaştıkça yani içinde olduğu karanlık büyüdükçe hedef daha da ışıldıyor, kamaştırıyor gözlerini. Tıpkı uzun, zifiri bir tünelin ucundaki ışık gibi. Oysa Hülya gözlerini diktiği o ışık yüzünden kör olmuş, farkında değil. Adeta kör bir dövüşünün içinde Kerim için değil, içinde Kerim olan hayali için savaşıyor.
Kerim ise korkularını kalkan yapmış kendine. Hayatta kalmak için savunmada kalmayı seçmiş. Savaşmaktan kaçmış. Bağlanmak zaaf gibi görünür kimi zaman. Tutunduğunuz şey kadar güçlü olursunuz. Bütün gücünüzü ona verirsiniz ve o düşerse siz de düşersiniz. Düşmekten korkan, tutunduğu şeyi yitirmekten korkan aslında tutunduğu şey gittiğinde kendini de yitirmekten korkar. Bu yüzden reddeder birine, bir şeye tutunmayı, bağlanmayı. Kaybetmektense hiç bulmamayı tercih eder gibi. Oysa bir cesaret edebilse kalkanını indirmeye, Hülya’ya duymak istediklerini söylemeye…
Yazı devam ediyor..