Kiralık Aşk: Aşkla gelen o parıltı

Kiralık Aşk: Aşkla gelen o parıltı
Merhaba doğan güneş, merhaba bulut kardeş, merhaba  güzel çiçeeek merhabaaa güzeeel insanlar. 39 haftadır ziyadesiyle kendimi kaptırdığım, adeta beynimin bir lobunu sadece bu diziyi (bak şimdi dizi derken bir garip oldum, çünkü benim için daha ötesinde sanırım^.^) düşünmek için çalıştırdığım ve son dört-beş bölüme kadar izlemekten  ziyadesiyle müteşekkir olduğum ( tabii ki best kankim koray’a ayak uyduracaktım, ne sandınız?) biriciğim, Kiralık Aşk’ımın geri dönüşünü kutlamak istedim. Bu bir hayli zor olacak çünkü cuma akşamından beri kendimi Youtube sayfasından ve resmi siteden koparmak çok zor, böyle birkaç saat sahnelerini izlemeyince deliryumlardan deliryum beğenip, krizlere giriyorum. Bu yazıyı da krizim başlamadan umarım tamamlayabilirim, eehh girizgâhı epeyce uzattım, başlayayım artık. 

Sahne sahne yorumlamak istedim, çünkü çok mutlu olduğumda beynimdeki bütün düşünceler uçuşur benim, birleştiremem. O yüzden affınıza sığınıyorum ve başlıyorum. 

● Kiralık Aşk Ömer’in Rüyaları diye özel bir bölüm istiyorum mümkün müdür? Biz bu rüyaların devamını izlemek istiyoruz. Bunun için nereye başvuruyoruz? Sesimizi duyan var mııığğ, help!!!!11

● Ben aşık insan çok seviyorum. Aşkın getirdiği o şapşallığı, o huzuru, o gevşemeye bayılıyorum. Benim Kiralık Aşk serüvenim de öyle başlamıştı zaten. İzlemesi o kadar iyi geliyordu ki, böyle gözlerimden kalpler çıktığı için görüş alanım daralsa da, karnımın içinde kelebekler cirit atsa da verdiği o his inanılmaz huzurluydu. Ömer İplikçi gibi klas ( tabiri caizse) bir adamın, asansörde yaptığı o muzurluklar tam da bahsettiğim gözlerimden kalpler çıkaran, karnımın içinde kelebek vadisi oluşturan olay işte. O kadar tatlı ve keyifli ki o rüyanın üzerine bal-kaymak geldi.

● Geçen bölümü izlerken asistan-patron ilişkisini çok özlediğimi fark ettim, zatıalilerinizin bildiği üzere çok değil  iki hafta önceye tekabül ediyor, Defne ve Ömer yan yana gelsin diye ne sancılarla izlediğimiz bölümlerimiz vardı, işte o bölümlerde en azından aynı kadrajda görürdük diye iç geçirdiğimden, bu konuyu özlediğimi fark ettim. Hani hiç olmadı Ömer’in masasının solundan çekerlerse Defne’de eski odasında oturursa aynı kadrajdalar!!!! ( arkadaşlar bakar mısınız ben bununla bile mutlu olabiliyorum ve bununla bile mutlu olabilecek bir sürü insan tanıyorum. Facebook’ta bununla birlikte mutlu olabilecek 1.000.000 kişi bulabilirim adlı sayfa açsam bulurum net!)  diye sevinirdim diye iç geçirmiştim ama bu bölüm neredeyse her istediğimiz sahneye selam çaktıkları gibi (çok teşakkürler ediyorum canımss ekip♥ )  biraz da asistan- patron ilişkisi de serpiştirilmişti  ^.^ Hem de Defne’den bir ataklar,bir cilveler. Bir an öldüm de ahirete geldim sandım, çevremde Güzin Abla’ya ve Ruhsar’a bakındım. :)

● Ve kankaların en besti, sanatçıların sanatçısı Koray SARGIN’ın efsanevi dönüşü. Dön hayatım dön, sana dönmeler, sana böyle efsane dönmeler yakışır. Gelir gelmez, kaos ortamı da oluşturup, Derya&Zübeyir shiplemesi de yaptı ya ya- rıl-dım.  Nasıl bir duruma gelmişsek Koray kankeytom bile bunalımlardaydı, depresyonlardaydı dostlar. Hayır, Koray’ın bunalımlarına alışkınız ama bu defa farklıydı o bile drama bürünmüştü neyse ki atlattık. Atlatamaz dediler atlattık. Ben mizahı severim ama işin içine tipleme denilen karakterler girince pek hoşlanmazdım taa ki Koriş’e kadar. Onur Büyüktopçu o kadar güzel oynuyor ki, Deniz Coşkun o kadar güzel yazıyor ki( emeği geçen başkaları da varsa sağ olsunlar var olsunlar; bilmiyorsam bu benim ayıbım, özür dilerim) bayılıyorum! Ağzımı toplayamıyorum resmen.  Zaman alma muhabbetinde, Defne TopALSIN gibi ıykkk diyebileceğim bir espriye bile kahkaha atıyorum, ötesi yok.

● Ve kıskançlık is loading!!!!11!!! Ben böyle kıskançlıkları, geçmişten biri gelecekse böyle üçüncü şahısları seviyorum. Feryal out, Selim in. (Feryalciğim sen de bebişimsin!) Böyle tatlı tatlı kıskandırmalar yeterli. Selim’i sevdim hani entrika, dram olmayıp böyle devam edecekse kalabilir no problem ama ileride gerim gerim gerecekse , kapı açık arkanı dön ve çık demek istiyorum huzurlarınızda ^.^  Ömer’e kıskanmak ne yakıştı ya. O sahneleri kaç milyon kez izlerim, izlerim! Aldım en best sahnelerimin arasına itinayla yerleştirdim. Ömer’in kıskançlığı kadar Defne’nin olayı toplamaya çalışıp Ömer’i biraz oyuna getirip sonra dayanamamasını da kalpliyoruz arkadaşlar! Bu kız numunelik. Nasıl da kıyamaz, nasıl da duru. Ne de olsa ‘su gibi’♥

● Bu arada aşı olan Ömer İplikçi coolluğunu unuttum sanmayın, nasıl unutabilirim? Mümkün müdür? Hafıza problemi yaşayan biri olsam, östrojen izin vermez. Genetiğimdeki ikinci X ayaklanıp isyan çıkarır. O derece.

● Double Dateleri severim. Ama içim bir buruktu. Keşke Yasemin Defne’nin dönmesine izin vermese diye bekledim. Hönk, bu ne perhiz bu ne lahana diyeniniz olacak tabisiii, daha iki üç paragraf öncesinde asistan&patron ilişkisini özledim deyip farklı şirketlerde devam etmelerini istemem kaç puan değil mi? Ama Defociiiğimizin oradan canı yanar arkadaşlar, DefÖm’ümüz çalkalanır gibi geliyor bana. Durum böyle olunca da bizim minnoş gönüllerimizde bir sürü bir sürü kadehler kırılır. O yüzden böyle bir huzursuzdum o sahnelerde. Ama flashback  biraz biraz yatıştırmışken, tam da ‘aaayy noluyoruz resmen kiralık aşk’ın en güzel bölümünü izliyoruz derken’ iticilerin iticisi, moda dahisi(!)  Fikret Gallo’nun olaya dahil olması beni yine gerim gerim gerdi. Bir şey olacağından değil, belki yararı bile olabilir bu karakterin ama bu karakter bu diziye çok yapay kaldı. Resmen dokumuz uymadı, mayamız tutmadı. Sevmedim, sevemedim, sevemiyorum.  (bölümün hakkını yemeyeyim Gallo’ya rağmen yine de top5imde, düşünün Gallo’ya rağmen) Gallo’nun Defne’ye parayı verirken, tanışmak için sabırsızlandığı PRENSLE, çünkü Defne hikayeyi anlatırken arkadaş baya  bir süblimleşmiş ve etkilenmişti,  o prensin (bu arada prens diye kendisi hitap etmişti diye hatırlıyorum)  Ömer olduğunu öğrenince hemen bir hayat dersi verme olayına girmesi midemi bulandırdı. SEN KİM; PARDON?  (Defne’nin Gallo’yu görünce girdiği telaş da canımı sıktı; dik dur, eğilip bükülme. Senin arkanda biz varır biz. ) Bir de son sahnede Defne’yi süründürdü ya, söyleyecek misin sorularına bir türlü cevap veremedi ya kafasını duvara sürtüp kıvılcım çıkarmak istedim ^.^  (şiddete karşıyız bu arada! Bu işin şakası. ) Aayy piss diyorum ve Gallo defterini kapatıyorum.

● Bu arada sevmediğimden değil ama ciddi ciddi o simurg hikayesinin gözümüze bu kadar sokulmasını, bu kadar derin bir olay olarak anlatılmasını anlayamıyorum. Anlamaya çalışıyorum ama  olmuyor. Ayşe veya Gallo her kimse, orada Ömer’in yanında kim olsa aynı şeyleri söylerdi. Hani söyledikleri çok farklı şeyler değildi. Umarım Ömer’in yıllar önce ona simurgu veren mavi saçlı kızın Gallo olduğunu öğrendiğinde bunun üzerine herhangi bir yakınlaşma (ilişki sanmıyorum ama dostluk?) olmaz çünkü çok çok zorlama.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER