Bu yazıyı başlık için seçtiğim cümle ile bitirsem de yeridir aslında. Çünkü öyle bir şey izledik ki bu hafta ne desek, ne yazsak hep eksik kalacak. Kiralık Aşk dedik, yoksa elden gidiyor mu dedik, olmuyor eskisi gibi dedik. Ve yanıldık. Olsun, ben böyle yanılgının gönüllüsü olurum her zaman. Hâlâ beynimin arka taraflarından (muhtemelen kalbimle daha az bağlantılı kısımlarından) ‘’Hoop! Şşt! Bi’ yavaş, bi’ sakin… Uçmuşsun yine, kafa üstü çakılacaksın sonra.’’ sözlerini duyuyorum. Ama beynimin ve kalbimin daha büyük bir kısmında arka fonda Özdemir Erdoğan’lar, Sezen Aksu’lar, Muhtemel Aşk’lar çalıyor yüksek sesle ve ben o sesi bastırıyorum büyük bir istekle.
Aslında ben de Ömer gibi bir tercih yapıyorum belki de. Ömer’in Defne’ye güvenmeye çalışması gibi ben de hikâyeye güvenmeyi tercih ediyorum. Sadri Usta’nın da dediği gibi "Her şeyi sımsıkı tutamayacağını anlıyor insan.’’ Biz de öyle yapalım. Büyük ihtimalle, belki kafa üstü çakılmayız ama zor günler yine gelecek. Daha çok yolumuz var. Ama kötü ihtimalleri düşünüp anın güzelliğini kaçırmayalım derim ben. Kontrolü ya da geleceği düşünmeyi bırakın. Arkanıza yaslanın ve şu üstteki kare gibi güzelliklerle dolu bu bölümün keyfini çıkarın. Ben öyle yaptım…
Peeekiiii, bölüme gelelim. Daha ilk sahneden bi’ alev aldı buralar! Fragmandaki rüya muhabbetini bilmeyen ev ahalisi "gerçek mi bu ya" diye birbirleriyle fısıldaşırlarken (evet fısıldaşıyorlar çünkü Kiralık Aşk yayını sırasında normal düzeyde bir sesle bile konuşmak kat’i suretle yasak ^^) ben oturduğum yerde Ömer’in yamuk gülüşünden atıyordum. Tabii ki rüya olduğunu biliyordum. Çünkü gerçek bir Kiralık Aşk izleyicisi olmak bunu gerektirir. Çok teşşekkür ediyorom.
Aynı zamanda sinir bozucu tim Sude/Neriman/Tranba’ya çok fazla yer verilmediği için de çok teşşekkür ediyorom. Koriş izleyemedik evet ama olsundu. Dinlensindi Koriş, izleriz ne de olsa yine doya doya.
Rüyaya dönersek… Ömer’im geçmiş olsun. "OooOooOooo kayış koptu kaptaan!’’* demek istiyorum izninizle. O gazla asansör beklerken ‘sevgilim’i de yapıştırdın. Eh, kız haklı yani. Bana Ömer İplikçi aniden böyle bir şey söylese bırak suyu püskürtmeyi heyecandan şakkadanak bayılırdım bile. Defne’ye sahip çıkalım. Zira hiç kolay bir şey değil Ömer İplikçi’nin müstakbel karısı, sevgilisi, hatta daha da cıvırsam aşkitosu olmak. (Iyy, yazar şu sözden sonra gidip kendini vurdu.)
Ömer’in kopan kayışlarının sıkısı Derya’ya çıkıyor. Zavallıcık çareyi Defne’ye kaçmakta buldu. Bizim kız da pek meraklıymış asistanlığa dönmelere hemen uçtu sevdiceğine. Ömer’in bütün asabiyetini fos diye balon gibi söndürdü, hem de sadece varlığıyla. Demek aşk böyle bir şey, diyor insan. Siz çok güzel oldunuz be! Şahane!
Yazı devam ediyor..