Kiralık Aşk: Ömer olmak da kolay değil, Defne olmak da..

Ömer bu kadar iyiyken, adaletli ve dürüstken; aşkını yaşamak için çabalarken ya da sevgisini gösterirken etrafındakilere, üzülüyorum onun için. Kandırılmış hatta aptal yerine konmuş gibi hissediyorum. Hiçbir şekilde hak etmiyor bu durumu ve onu bu durumlara düşüren insanlara çok kızıyorum. Defne’ye de sebebi ne olursa olsun hala bu oyunu sürdürmeyi seçmesinden ve bu sırra başkalarını ortak etmesinden dolayı kızmadan edemiyorum. Kimse kusura bakmasın! Özellikle Deniz olayında Defne’nin yine Ömer’i çiğnemesi ve onun sayesinde Ömer’e koşması, Ömer’i ne duruma düşürüyor, Defne bunun farkında değil. Tranba’nın bildiği şeyleri, Ömer’in bilmemesi ne kadar kötü. Şu an Deniz’in bir kozu var. Ömer'i ne zaman, nasıl en hassas yerinden vuracak bilmiyoruz. Bunu yapar mı, yapamaz mı bilemiyorum. Oyunu nasıl engellendiyse, o çabası da engellenir ama bunu beklemek ve her an olacağını düşünmek çok fena.

Deniz Tranba’dan bahsetmişken; o kadar kişi Ömer, Defne’yi Deniz’den kıskansın, Deniz Defne’ye yaklaşsın dedi ki sanırım buna kulak verdiler yazanlar. Ama ben böyle bir şeyi asla istemiyordum. Tranba sıradan biri değil ve tek amacı Ömer’e zarar vermek. Atacağı her adım Ömer’i yıkmak adına, o yüzden böyle bir yaklaşım benim gözümde asla kabul görmeyecek. Ayrıca yemeğe değinmeden edemeyeceğim. Yemeğin öncesinde ve yemek sırasında Defne’nin tavırlarına anlam veremedim. Neyin ezikliği bu? Yani gerektiğinde kaplan kesilen, herkesin ağzına lafı tıkayan kız o kadar korkak ve ezik kaldı ki Deniz’in karşısında, inanamadım. Deniz de Defne’nin bu tavırlarından güç aldı. Defne bu tavrıyla bir hata yaptığını ve Ömer’den bir şeyler gizlediğini çok açık etti. Deniz’in yürümesi bırakın, koşmasına sessiz, tepkisiz kalan Defne’yi hayretle izledim. Gerildim. Neden Defne bu kadar zor ve kötü durumlara düşüyor? Hiç beceremiyor durumu idare etmeyi. Yanında destek olacak kimse de yok. Bu bölüm İsmail vardı neyse ki, kurtarıcımız İso felaketi engelledi.

İso; gerçek dost, insan! Bu bölüm,  sonunda beklediğimiz o sözleri Defne’ye söyledi. Ekran karşısında "Helal be İso” dedim. "Konuş Defne adamla. Doğru düzgün adamla muhatap olmuyorsun. Uzun cümleler kurmuyorsun.” Hepimizin söylemek istediklerini söyledi İso. Ahh yıldımmm usandım Defne’nin kafasına estiği gibi davranmasından, bir adım ilerisini hesap edememesinden. Yahu başında kocaman bir bela var ve gün geçtikçe köşeye sıkışıyorsun. Sorunları ertelemek yerine biraz çözüme yönelsene?! Ayrıca kendini anlatamaması da yoruyor beni. “Ömer’i görünce aptallaşıyorum” dedi Defne. Ben de "artık aptallaşmasan da bir dursan düşünsen; düşünmeden yaptığın şeyler nelere yol açıyor, kimin hayatını alt üst ediyor, kimi yaralıyor fark etsen" demeden duramıyorum.

Defne’nin arabada Sude ve Tranba’nın oyunundan kurtulduktan sonra İso’yla konuşmalarında çok üzüldüm. Çaresizliğini en derinde hissettim. O, bu kadar çabalarken Ömer’in her şeyden habersiz kalması ve onun için hiçbir şey yapamaması beni üzüyor. Çünkü aslında her şey Ömer’le ilgili ama bir tek o farkında değil olan bitenin. Ömer’e en başından her şeyi sakince anlatsa keşke Defne. Ne daha fazla kendini zor duruma düşürür ne de başkalarının kötülük yapmasına fırsatı verir çünkü işler karışıyor, Tranba’nın elinde koz var ve Sude de durmayacak gibi. Herkes az çok bir şeyler biliyor ve kötülük yapmak için sırada bekliyor. Bu durumda Ömer çok savunmasız. Bilmediği bir yerden, hiç beklemediği bir anda darbe yiyebilir.

Ahh Ömer! Anlamlandırmadığı her şeyi rafa kaldırmış ve aşkını yaşamaya çalışıyor. Defne’nin odasını hazırlıyor ve tekrar karşısında çalışacağı için heyecanlanıyor, hayaller kuruyor. Tabii o hayaller yine kursağında kaldı ama bunu da tam yaşayamadı daha başka dertleri olduğu için.

Çoğu kişi Ömer’in annesinin ölüm yıl dönümünü Defne’ye söylememesine bozulmuş. Evet, keşke söyleseydi ama bazı insanlar için -ki hep acıyı tek başına yaşamış- acıyı paylaşmak, onu dillendirmek ve birinin yanında olmasını istemek o kadar zordur. Ömer, Defne’nin farkında olmadan zamansızca gelip “Passionis’e geçemem” demesinin üstüne,  açamadı annesinin konusunu. Belki o an farklı olsaydı anlatabilirdi Ömer. Ne yalan söyleyeyim, Ömer’in annesine adadığı ormana gidip onu hatırlamasını, anmasını ve tek başına ağlamasını yadırgamadım. Belki de bu seferlik o an yalnız olması gerekiyordu. Ömer acısına birini kolaylıkla dahil eden insanlardan değil. Birinin sormadan gelip dahil olması ve o acıyı dağıtması gerekiyor. Ömer öyle alışmış ki tek başına olmaya ve kendi içinde yaşamaya bir şeyleri; böyle bir şey birine nasıl anlatılır, nasıl dillendirilir bu acı bilmiyor bence. O yüzden Defne’nin kendiliğinden gelmesi, o acıyı, kasveti dağıtması ve artık o güne başka bir anlam yüklemesi; belki de Ömer’in fark etmese de içten hep istediği, beklediği şeydi. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER