Gelelim
Adil Topal meselesine… Kısa flashback’ler gördük bu bölümde; ama abilerini
Bahri’nin öldürdüğü bilgisinden fazlasına sahip değiliz sanırım. Başını ağrıtan
ve sürekli sol omzu üzerinden rahatsız edici tavırlarda bulunan ‘şey’in de karısı
olduğunu öğrendik. Aşk ve zaaf tekrarlarından sonra korkaklık ve kıskançlık
üzerinde durduk.
Birincisi,
bu adamın neyden, niye bu kadar korktuğu konusunda pek fikrim yok. Yaşadığı
travmatik olaylar pek tabii bir neden olabilir. Yine de Bahri Umman gibi bir
karakterin karşısında ne kadar aciz durumda kalabildiğini görmek, aklımıza
başka soru işaretleri getirdi.
İkincisi, bu aşağılık
kompleksi neden? Poyraz’ın Bahri’yle ilişkisinin baba-oğul kıvamında olması bu
adamı neden kıskandırıyor? Yıllar boyunca ortalıkta yokmuşsun, çocuklarından
nefret ediyorsun, bırakıp gitmişsin falan… Şimdi ‘bana baba de Poyraz!’
ayarındaki istekler nasıl bir psikopatlığın ürünü? Adil Topal’ın hikayesini
sahiden merak ediyorum. Umarım Ethem Özışık bizi hayal kırıklığına uğratmaz.
Tabii ki uğratmaz.
Meltem Mekan- İç- Gece
Meltem
ve Zülfikar’a büyük bir paragraf ayırmak niyetindeydim; ama ne yazsam
sahnelerinin samimiliğini bozacakmışım, bir şeylerin büyüsünü kaçıracakmışım
gibi hissediyorum. Meltem’in yatakta yorganının içine bakışı, Zülfikar’ın
delikanlılığına laf ettirmeyişi, aşk ve şehveti karıştırmamak konulu replikleri
yüz güldürdü.
Aslına bakarsanız bu bölüm yüzümüzün güldüğü anlar oldukça fazlaydı. Felakete
giden yolda her şeyi dramatize etmek taraftarı olmamışlar anlaşılan, iyi de
olmuş. Gereksiz ajitasyonlardan yılmıştık. Bu nedenle Ayşegül’ün uzatılan
kürtaj sahnesinden –ki taksideki o monologu hâlâ çok başarılı buluyorum, laf
ettirmem- çok daha efektif bir acı geçirme sahnesi olmuş diyebilirim Sefer’in
beklenen ölümü için.
Halay..
Sema ve
Sefer için her şeyin bu kadar yolunda gidebilmesi zaten imkansız gibi bir
şeydi. Olacaklardan habersiz izleyiciler bile belli bir noktada ‘ulan acaba
mı?’ demişlerdir diye düşünüyorum. Zira Sefer ve Taşkafa konuşmasında Sefer’in
ağzından ‘üç vakte kadar ölüm haberi’ duyduk. Hemen ardından gelen sahnedeyse
Adil Topal İhsan’a Sefer’le ilgili planlarını anlatıyordu. Bu noktada, birkaç
hafta önce Sefer’in gördüğü ak sakallı dede rüyalarını buraya yormamız
gerektiğini fark ettim, baya geç olarak. Ayrıca, sanıyorum 13. bölümde, Sema’nın
Sefer’e belki bir gün anlatacağı bir konu vardı. Onun da üstünü sonsuza kadar
çizebiliriz zannediyorum. Biz unutmadık ama onlar unuttu.
Çiftimizin Anıl’ı almaları
nasıl bu kadar kolay olabildi peki? Yani çocuğunu geri almak isteyen annesi
bile olsa, -ki pavyonda çalışan bir anneden söz ediyoruz-, süreç bu kadar kısa
olabilir mi? Çünkü Sema, Anıl'ı yasal olmayan yollardan alıverdi. Sefer ve Sema için her şeyi bir anda mükemmel düzeye çıkaralım da
ölüm sahnesi daha çok kanatsın diyebilmek için ultra hızda bir mutluluk
aşıladılar çiftimize. Sonra da tabir-i caiz olan fakat burada dile
getiremeyeceğim kelimelerle hayatlarını mahvettiler.
Şebeklik...
Bu
dünyadan bir Sefer geçti, inanmıştı bu defa mutlu olacağına. Sema’nın
hastalığının bile Alzheimer olmadığını sandılar ya bir an, hemen çocuk yapmayı
planladılar. O karizmatik doktor da Adil’in adamıymış üstelik. Ah Sefer, senin
kaplumbağanı Beşiktaşlı panda ve portakalla beraber; sonunu da sevdiğin kadın
ve henüz kazandığın oğlunun hayatı için içinde olduğun arabayı yâra sürerken
görecekmişiz.
Hikayeni
her şeye rağmen bitirirler mi bilmiyorum. Benim içinse yerli dizi tarihinin en
orijinal karakterlerinden biri olarak kalacağına şüphe yok. Sema ve Sefer
çiftini imkansız aşk algoritmasına göre yüzde 2,5 olan şanslarıyla hatırlayacağım.
Sefer’i çiçek almak yerine kış günü sevdiği kadın hastalanmasın diye elinde
narenciye filesiyle Sema’nın kapısına dayanmasıyla, ettiği ilan-ı aşkın
çarpıcılığıyla hatırlayacağım. Biraz geç kavuştunuz birbirinize. Dilerim her
şeyin olabilecek en iyi düzeyde olduğu o on dakikalık zaman dilimini çok mutlu
geçirmişsinizdir.
Senaryoya
dönecek olursak, Sefer’in arabayı denize uçurduğu noktada ağzım açık uzun süre
bakakaldığımı itiraf etmek zorundayım. Dediğim gibi, fragmanı izlememiştim ve
Sema ve Anıl hedefinden Sefer’e nasıl sapacağımızı merak ediyordum. Bu anlamda
benim için oldukça güzel bir bölüm finali oldu. 43. bölümdeki kürtajlı finalden
beri bu kadar etkilenmemiştim hiçbir sahneden. O nedenle, sevilen bir karakteri
diziden çıkarmayı bile bir sanat eserine dönüştürdüğünüz ve size kızmamızı
engelleyecek türlü hamlelerle bizi ölüm üzerine düşünmekten alıkoyup sahnenin
güzelliğini konuşmaya mecbur bıraktığınız için teşekkür ederim. Kendi adıma,
tüm ekibe defalarca teşekkür ederim. Bu dünyadan bir Sefer geçti ve ancak böyle
güzel veda edebilirdi.
Sefer’in
monoloğunu paylaşmayı çok istiyordum. Ethem Özışık’tan rol çalarak senaryo
formatında yazmama gerek kalmadı çünkü kendisi zaten instagram’da paylaşmış.
Ben de buraya koyuyorum okuyup dertlerimize dertler katalım diye. (Ayrıca
sanırım Ethem Bey kullandığı senaryo programını değiştirmiş, gereksiz tahmin.)
Evet
sevgili Poyraz Karayel’ci. Üzülüp duruyoruz ama bu insanlar işlerini böyle
güzel yapacaklarsa biz belki üzülmeye bile razı olabiliriz. Haftaya görüşene
kadar kendinize iyi davranın.
Sevgiler.