Merhaba acılara bağışıklık kazandığını zanneden, her bölüm ‘Daha ne kadar
üzülebiliriz ki?’ diye düşünüp her seferinde daha çok üzülmeyi başarabilen
Poyraz Karayel’ci. Nasılsın? Şaka şaka, nasıl olacaksın.
İtiraf
etmek zorundayım ki birkaç saat öncesine kadar büyük ihtimalle vasat bir bölüm
izleyeceğimizi düşünüyordum. O nedenle de böyle her zamanki gibi heyecanla
falan beklemedim çarşamba gününü. Kendime bir iyilik yapıp son fragmanı izlememiştim.
Ne kadar keder varsa hepsini toplu halde bünyeme almanın daha doğru bir seçim
olduğunu düşünüyorum.
Biraz önce dalga geçtiğim üzere, mutsuzluklara bağışıklık kazanmak gibi bir
durum gerçekten söz konusu mu, yoksa ben hikayeye biraz yabancılaştım da o
yüzden mi Sefer’in bizi bırakıp gidişine efkarlanmadan önce bölüm finalinin ne
kadar şahane olduğunu düşünüyorum? Ah Ethem Özışık, seni kınıyorum ve sana
laflar hazırladım.
Sevgili senaristimizin birkaç gün önce attığı manidar tweet bir hayli gülümsetmekle
birlikte, ben de dahil olmak üzere birçok Poyraz Karayel izleyicisini amansız
bir korkuya boğdu. Hayır, yani başımıza daha ne gelebilirdi ki?! Keşke sevgili
senaristimiz sivil hayatındaki espritüel tutumunu iş hayatında da
gösterebilseydi de biz de biraz gülebilseydik.
Derken
derken ilk fragmanı izledim, instagram’da yanlışlıkla (?!) paylaşılmış
fotoğrafları gördüm, bir de gazetede çıkan haber vardı tabii. Yani o kadar
profesyonellikten uzak bir durum, izleyiciye öyle büyük bir saygısızlık ki bu, herhalde
bu kadarı da olmaz deyip işin içinde bit yenikleri aramaya başladım. "Ters köşe
yapmaya çalışıyorlar, akılları sıra bizi kandıracaklar hehehe" falan dedim. Öyle
ümit ettim diyeyim en azından.
Sefer şu hikayedeki en
derin karakterdi bana kalırsa. En çok sevdiklerimden birisiydi. Hikayesini
öğrenmeyi hep çok istedim. Bir şekilde çözülecek gibi olduğunda her şey,
sonrası yine karanlıktı. O yetimhane duvarlarının arasında yaşamasına yol açan
her neyse biz hâlâ bilmiyoruz. Bundan sonra da öğreneceğimizi pek sanmıyorum. Böyle
dolu karakterlerin hikayeleri bitmeden öldürülmeleri beni çok üzmekle beraber
ortada birtakım eksiklikler bırakıyor.
Her şey yoluna girdi derken
karakterimize on dakikalık mutluluğu bile çok gören sayın Ethem Özışık bizi hep
en yaralı yerlerimizden vuruyor. İşin ilginci de mutsuzluğu pek güzel
benimsetiyor. Ölümü edebileştiriyor mesela. Sefer’e ancak böylesi bir ölüm
yakışırdı, dedirtebiliyor. Kızamıyoruz sonra da.
Yazı devam ediyor..