Bu sorudan sonra, yazarların mizacı ve geçmişleri aşağı
yukarı belli oluyor ve söyleşi, gönüllerin favorisi soruyla devam ediyor:
Yazmayı ertelemek (procrastination) için başvurduğunuz favori aktiviteler
neler? Hint restoranından terk Jonathan Herman (Straight Outta
Compton), harika bir kombinasyonu olduğunu söylüyor: Önce her fani gibi birkaç
saatini Facebook’da harcıyor, sonra uzun bir öğle yemeği, ardından yorgun
düşerek azıcık kestiriyor ve uyandığında zaten gün bitmiş oluyor. Size de
tanıdık geldi mi?
Andrea Berloff (Straight Outta Compton) grubun en çalışkan
öğrencisi. Asla tembellik yapmadığını, sabah 8:30’da başlayan çalışma gününün,
16:00’da bittiğini anlatıyor. Böylesine düzenli yazmak için en büyük
motivasyonun mortgage ödemeleri olduğunu belirten yazar, adeta boğazına kadar
borca batmışçasına ara vermeden yazıyor da yazıyor.
Tom McCarthy (Spotlight), gittikçe yaşlanan ve artık
yürüyemeyen köpeğini yürütmeye calışarak vakit öldürdüğünü, Josh Singer
(Spotlight) ise filmi yazmaya başlamadan önce, dört ayı araştırma yaparak
geçirmelerinden daha büyük bir oyalanma düşünemediğini söylüyor.
Emma Donoghue (Room) de, uzun bir projenin ortasındayken,
durup durup asla yayınlanmayacak kısa hikayeler yazmak suretiyle, asıl projeyi elinden
geldiğince görmezden geldiğini söylüyor. Yine son derece üretken bir kadın
yazar hikayesi.
Josh Cooley (Inside Out) yazmaktan sıkıldığında, kendi
ifadesiyle “evinde yaşayan çocukları” (kendi çocukları) bahane olarak
kullanmaya çalıştığını, fakat ne zaman onlarla oynamaya çalışsa, miniklerin
“Git projeni bitir” diyerek kendisini başlarından savdıklarını anlatıyor. Meg
LeFauve (Inside Out) de, yazmaktan kaçmak için sosyal takvimini olur olmadık
şeylerle doldurduğunu belirtiyor.
Sanırım şu noktada, söyleşideki kadın yazarların dikkatlerinin
kolay kolay dağılmadığını ve bir işi yapmaktan kaçınırken vakitlerini harcamak
yerine, faydalı başka işlere giriştiklerinin farkına vardık. Bunun bilinciyle söyleşideki
konuklara bir daha baktığımızda, sadece dört kadın yazar olduğunu görüyoruz. Akademi
Ödüllerindeki ırk tartışmasının yanına, biraz da cinsiyet ayrımcılığı mı
eklesek? Benden önce eminim Jennifer Lawrence bu işe el atacaktır ama sanırım
az önce feminist mesaj verdim, hepimize hayırlı olsun.
Bu soruya son cevap Charles Randolph’tan (The Big Short)
geliyor. Böyle durumlarda kendini haberleri izlemeye verdiğini ve yaklaşan
seçimler konusunda tam bir uzman olduğunu söyleyen Randolph, yaşadığı yere
yakın kahveci olmadığından, bütün gününü ordan oraya farklı kahvecilere giderek
(ve oralarda yazmaya çalışarak)geçirdiğini ve sekiz saatlik iş gününün en az
dört saatini trafikte harcadığını belirtiyor. Sanıyorum bu cevap herkesten çok
İstanbullulara hitap ediyor.
Yazı devam ediyor...