Oscar 2016 Yazarlar Paneli: Bir nevi kaliteli, entellektüel gıybet seansı

Oscar 2016 Yazarlar Paneli: Bir nevi kaliteli, entellektüel gıybet seansı
Oscar Adayı Yazarlar inci gibi dizildiler
Dünyanın herhangi bir yerinde, yılın en kısa ayı olmasından başka bir numarası bulunmayan Şubat, Los Angeles’da ödül töreni sezonunun zirve yaptığı kutlu ay, bir nev-i Nirvana’ya ulaşma zamanı. Yeterince filmle yatıp filmle kalkmıyormuşuz gibi, bütün ay günlük hayatı iyice rölantiye alıyoruz ki sosyal takvimi ödül töreni aktiviteleriyle doldurabilelim. Biz, Angelenolar. Teknik olarak yılın sadece bir gününü işgal etmesi gereken Oscar ödüllerinden önce, ay boyunca her gün mutlaka ilginç bir söyleşi, davet ya da film gösterimi oluyor.

Bize hava hoş; her sinemacının birkaç farklı söyleşisine denk gelmek harika ama adaylar, adeta kapılmış gidiyorlar bahtlarının rüzgarına. Aynı gün içinde üç söyleşi, dört parti, iki çekim derken ordan oraya sürüklenen ve papağan gibi sürekli aynı beyanatları tekrarlayan ünlülerin milyoner olduklarını bilmesek, hallerine üzüleceğiz! Partilerde mütemadiyen bir “arkadaşa bakıp çıkma” hali, sürekli kolundan çekiştiren bir ekip ve sonuç: kafası ambale ünlüler. Maraba Hollywood.

Oscar söyleşileri içinde beni en çok heyecanlandıranı, dokuz yıldır aralıksız düzenlenen Yazarlar Paneli. En İyi Senaryo dalında (hem orijinal, hem uyarlama) Oscar’a aday gösterilen filmlerin senaristlerinin halkla buluştuğu söyleşide, yüzlerini pek görmediğimiz senaryo yazarlarından filmlerin ortaya çıkış hikayelerini, yönetmenlerin/ oyuncuların türlü türlü kaprislerini dinlemek mümkün. Bir nevi kaliteli, entellektüel gıybet seansı.

Bu uzun söyleşiden bahsetmeden önce, katılan senaristlere bir bakalım: The Big Short (En İyi Uyarlama Senaryo) Charles Randolph, Bridge of Spies (En İyi Orijinal Senaryo) Matt Charman, Carol (En İyi Uyarlama Senaryo) Phyllis Nagy, Inside Out (En İyi Uyarlama Senaryo) Meg LeFauve & Josh Cooley, The Martian (En İyi Uyarlama Senaryo) Drew Goddard, Room (En İyi Uyarlama Senaryo) Emma Donoghue, Straight Outta Compton (En İyi Orijinal Senaryo) Jonathan Herman & Andrea Berloff, Spotlight (En İyi Orijinal Senaryo) Josh Singer & Tom McCarthy. Bu listede sadece Ex Machina ile Brooklyn filmlerinin yazarları eksik. Eh, o kadar da olsun.

Bu panelin ilham katsayısının diğerlerine nazaran çok daha fazla olmasının en önemli sebebi, yazarların son derece gizemli olmaları. Mevzubahis filmlerin yaratıcısı olmalarına rağmen, hiçbir zaman yönetmenler kadar ortalıkta görünmeyen (ve onlar kadar takdir edilmeyen)  yazarların, yıllarca sürünmelerinden olsa gerek, kara mizaha yatkınlıkları ve olaya bakış açıları, yapılan söyleşileri her daim ilginç kılıyor. Nitekim, bu durumun farkında olan moderatörün ilk sorusu, “Bugüne kadar kariyerinizde en dibe vurduğunuz nokta neydi ve ertesi gün nasıl yataktan çıkıp yazmaya devam ettiniz?” oluyor. Buyur, burdan yak.

Amerika’da mortgage sisteminin çöküşünü anlatan The Big Short filminin yazarı Charles Randolph, bir keresinde Steven Spielberg’un kendisini sabah 6:30’da kovduğunu, buna rağmen hiçbir zaman kariyerinin bittiği hissine kapılmadığını söylüyor. Tom Hanks’in rol aldığı Bridge of Spies’ın yazarı İngiliz Matt Charman, vakt-i zamanında berbat bir oyun yazdığını ve açılış günü çok kötü eleştiriler aldıktan kısa süre sonra sahneden kaldırıldığını anlatıyor.

1995 yılında vefat eden arkadaşı, Carol kitabının yazarı (kitabın orijinal ismi Price of Salt) Patricia Highsmith’in anısına, aynı isimli filmin senaryosunu 18 senede (yazıyla on sekiz!) yazdığını belirten Phyllis Nagy, altı yıl kadar önce bu projenin neredeyse rafa kaldırıldığı dönemde ciddi ciddi Las Vegas’a gidip krupiyerlik okuluna yazılmayı düşündüğünden bahsediyor. Vegas’ta okul araştırması yaparken, projenin bir şekilde hayata döndüğünü ama kariyerindeki o düşüş anını hiç unutmadığını söylüyor.

Pixar’ın ödülleri silip süpüren yeni animasyonu Inside Out’un yazarlarından Meg LeFauve, filmi ilk yazmaya başladıklarında çok zorlandığını söylüyor. Günün sonunda eve gidip kocasına bundan şikayet ettiğinde, “Pixar gibi bir yerde çalışmanın neden kolay olacağını düşündün ki?” yanıtını aldığını ve yeniden işe koyulduğunu anlatıyor. Bu cevap biraz fazla Hollywood klişesi, biliyorum ve fakat tek bir animasyon üzerinde dört seneden uzun süre çalıştığınızı ve sürekli baştan yazdığınızı düşünün. Oh.

Meg LeFauve söyleşide ayrıca, çok ilham verici bulduğum bir konuya değinerek, yazarlık yapmaya nasıl başladığını anlatıyor. Kalem tutabildiği andan itibaren yazan ama bunu yapmaktan da çok korkan Meg, yıllarca Jodie Foster’ın şirketinde Proje Geliştirme alanında, titrinin ardına gizlenerek, başka insanların senaryolarını düzeltiyor, bazen de baştan yazıyor. Bunun iki taraf için de çok tehlikeli olduğunu belirten LeFauve, gerçekten yazmak istediğinin farkına vardığı an, ailesinin itirazlarına aldırmadan işini bırakarak tam zamanlı yazar hayatına atılıyor. Başta biraz bocalasa da, yapmak istediği işe yönelmenin verdiği tatminle, yazarlık kariyerini devam ettiriyor.

The Martian filmiyle gündeme gelen ve bundan önce, “Buffy The Vampire Slayer” gibi ünlü dizilerin yazarlığını yaparak sektörde isim edinen Drew Goddard, kariyerindeki en kötü anlardan birinin ünlü korku filmi “Cabin in the Woods”un test gösteriminde yaşandığını söylüyor. Filmin görsel efekt eklenmemiş versiyonunu test etmeye kalkıştıklarını ve izleyicilerin bir sebeple,  “Altıncı His” benzeri bir film izleyecekleri vaadiyle davet edildiğini söyleyen Goddard, Shyamalan’ın ünlü filmiyle hiçbir ortak noktası bulunmayan kendi filminin sonunda, beklediği sürprizi bulamayan izleyicilerin filme çok kötü yorumlar yaptığını anlatıyor.

Aynı isimli kitabını senaryoya uyarlayan Room filminin yazarı İngiliz Emma Donoghue, son kitabı için New York Times’da iki eleştiri yayınlandığını ve ünlü gazete tarafından yalnızca bir değil, iki kez yerin dibine sokulduğunu gülerek anlatıyor.

Harika kadrosuyla birçok ödül alan Spotlight filminin yazarlarından Josh Singer, 2008’deki yazarlar grevi sırasında bütün işlerin durduğunu ve grev sonunda “Law and Order SVU” dizisine dönmeyi beklerken, tamamen işten çıkarıldığını anlatıyor. Bu dönemde vakit bolluğundan ilk senaryosunu yazan Josh, film piyasasına bu sayede giriş yaptığını söylüyor.

Spotlight’ın bir diğer yazarı ve aynı zamanda yönetmeni olan Tom McCarthy, oyunculuktan geldiği için reddedilmeye çok alışık olduğunu, o nedenle yazarlığı çok da zor bulmadığını belirterek, zaman zaman herkes gibi hayatındaki her şeyi sorgulayıp depresyona girdiğini itiraf ediyor.

Son dönemlerde çok ses getiren ve 1988 yılındaki hip hop dünyasını anlatan Straight Outta Compton filminin yazarlarından Andrea Berloff, ilk filmini yazmayı bitirdiğinde, senaryoyu sektörde tanıdığı dört beş kişiye gönderdiğini ve birkaçının fikri beğenmediği için senaryoyu okumayı dahi reddettiğini anlatıyor. Ne var ki, tam bir mutlu son misali, senaryoyu son bir kişiye daha yolladığında hemen satılıyor.

Filmin diğer yazarı Jonathan Herman’ın hikayesi çok daha trajikomik ama Amerika’da debelenen gençliğe hiç uzak değil. Akşamları Hollywood’daki bir Hint restoranında yemek dağıtırken, gündüzleri yazan Herman, bir senaryosu sayesinde kendisine menajer bulduğu anda, o gazla işini bırakıyor. Ne var ki senaryosu satılamadığında, 35 yaşında annesinden aldığı borçlarla hayatta kalmaya çalışıyor. Annesi de birkaç ay sonra pes edince, bir süre dibe vuran, akabinde başka bir senaryosunu satmayı başaran Herman, o dönemin kariyerindeki en üzücü anlardan biri olduğunu söylüyor.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER