The
Knick bir tıp dizisi. Ama öyle sıradan tıp dizileri gibi değil. Bu dizi 1900'lü
yıllarda geçiyor. Hemen hemen tıp adına eldeki verilerin sıfır olduğu bir dönem. Antibiyotik
yok, adam akıllı sterilizasyon yok, organlar tam olarak nerede o bile
bilinmiyor. Knick diye bir hastanede Thack ve onun sirkinin, bir yandan eldeki
sınırlı imkanlarla hayat kurtarmaya çalıştığı bir yandan da yeni yeni şeyler icat
ettiği dönem. Yeni başlayanlar için ilk 10 dakikayı atlatmak çok mühim.
İlk başta NAPIYORSUNUZ SİİİİİİİİZ diye ekrana böğürürken buldum kendimi. Nasıl
böğürmeyeyim, adam kıyma yoğurur gibi çıplak elle ameliyat yapıyor. Amca ne
yapıyorsun sen, ne yapıyorsun?! Dandik bir el yıkamayla o el hiç temizlenir mi? O
sakal ne öyle o sakal? He, aferin suya batırdın ya sakalı, ne bakteri öldü aman ne
bakteri öldü! Ne yapıyorsunuz siz öyle meyve kokteyli hazırlar gibi hiç hastanın
kanı şişelere doldurulur mu? Ay ölesim var. Ne? Siz n'apıyorsunuz esas burada? Bu
adamların amfide ne işi var? Çıkıp gitsenize! Ameliyat öyle sinema izler gibi
giyinip kuşanıp izlenir mi? Dışardan getirdiniz tüm mikropları. Kapa hakkaten
kapa. O HA!!! Yok artık, yuh bu sahne gerçek mi? Bayağı kesti ya. Bu nasıl kan? Benim
kanımdan daha çok kana benziyor bu kırmızı sıvı. Oyy battı battı her yer
battı. Bu dizi mi ya emin miyiz? Gerçek falan olmasın şu ameliyat? Yok canım dizi
bu, ne gerçeği. Dizi yani. Helal olsun be, nasıl çekmiş Steven Soderbergh reyiz bu diziyi!.
İlk
10 dakikayı yarı söver, yarı şok olmuş, yarı hayranlıktan sarhoş olmuş vaziyette
izledim. Ha, ama uyarayım kanlı. Epeyce kanlı. Öyle çakma meyve suyundan
damıtılmış gibi de değil, yani utanmasam birisini kestiler onun kanı diyeceğim o
derece. Kan tutuyor dersen, merhaba demeden hoşça kal de bu diziye; ben uyarayım
da.
Nabzımı bırak, kalbime yasla başını Edwards!
Dört tane cerrah -kasap- var. Thack (Clive Owen), Bertie (Michael Angarano), Everett (Eric Jhonson)ve Edwards (Andre Holland). Thack aralarında en ruh
hastası olan. Yok abartmıyorum, ciddili. Zaten tıpçılarda normal olmaz o cepte (Bak bana,
gelmiş burada yazıyorum bir şeyler, ben de var bir sıkıntı.) ama Thack aşmış
artık. Kafa çalışıyor tabii inanılmaz derecede biraz da kimyasal desteğiyle harika
işler çıkarıyor. O zamanın koşullarıyla çok çılgın ameliyatları yapıyor. Teknik detayına girmeyeyim ama birçok konuda ilkleri başarıyor. Koçum benim
be! Hastan olayım neşterle beni.
Bertie ve Everett onun asistanları, ameliyatlarda yardımcı oluyorlar. Edward ise bir siyahi. Şimdi diyeceksin "E
siyahiyse siyahi, nedir yani" diye. Yıl 1900 başları diyorum tatlım
sana. Renkli, renksiz diye saçma bir kavram var. Zenciler insan yerine bile zor
konuyor. Zenci hastanesi diye bir kavram bile var. İyi de bunlar doktor değil mi,
zenci beyaz, insan sonuçta hepsine o gözle bakmalılar? Haklısın, ama doktorlar
hiçbir zaman toplumdan ayrı bir varlık olmamış ki olamamış. Onlar da ister
istemez etkilenmiş rüzgarlardan. Hadi yine insan gözüyle bakan var ama Everett
gibileri için zenciler aşağılık, beyazlarla yan yana bile gelmemesi gereken bir
topluluk.
Edwards da bir beyaz hastanesine geliyor -biraz da torpille- cerrahi
baş asistanı olarak. Kimse istemiyor bunu, ameliyata bile almıyorlar. Halbuki ne
kadar birikimli birisi, yazık oluyor. O da durur mu, kendi mini kliniğini kuruyor
kömür dairesinin oralarda, hastalara yardım ediyor. Tıp böyle bir şey yardım
edebilirken "yok ama beni almıyorlar" deyip küsüp gidemezsin. Gerekirse yıkılmayan tek kale olacaksın hayat kurtarmak uğruna… Neyse, bir süre
sonra zaten Thack onun yaptığı keşifleri görünce alıyor aralarına, üzülme
şimdiden zpoyler vereyim:)