TAFF ve BRK’S Productions yapımı ‘Kardeşim Benim’ filminde ‘Zeynep’ adında bir magazin muhabirini canlandıran Aslı Enver rolünü çok sevdi. Güzel oyuncu, filmin iki yakışıklısı Burak Özçivit ve Murat Boz’u karşısına aldı ve röportaj yaptı! Enver’in sorularıyla zorladığı Özçivit ve Boz, röportajın sonuna doğru ibreyi tersine çevirdi. Bu kez iki yakışıklı oyuncu, Aslı Enver’i çapraz sorguya aldı...
İşte üç oyuncunun kendi aralarında gerçekleştirdikleri keyifli röportaj...
Bu soruyu sana sormayı daha uygun buluyorum, hem yapımcı hem oyuncusun. Niye bu filmi çekmek istedin?
B.Ö: Murat ile olan arkadaşlığımızı zaten biliyorsun, uzun yıllara dayanıyor. Murat ile olan bağımızı nasıl daha başka boyuta taşırız diye düşündük. Beraber bir film yapmak istiyordum. Murat ile oturduk konuştuk, nasıl bir film yapabiliriz diye. Arkadaşlığımızdaki bağı, sıcaklığı da yansıtsın istedik. Her ikimiz için de aile, kardeşlik çok önemli kavramlar. "Kardeş olsak nasıl olur?" dedim, Murat "Güzel olur." dedi. Projeye böyle başladık ve bugünlere geldik.
Sen ne zaman nasıl dahil oldun Murat?
M.B: Aslında Burak anlattı dahil olduğum süreci. Bizim gerçekten sıkı bir arkadaşlığımız var. Bu, eğlence sektöründe çok zor rastlanan bir durum. Kimyanın tutması, insanların bir araya gelmesi... Biz de bu arkadaşlığı sinemaya yansıtmak istedik. Bence doğru bir karar oldu. Tabii ki buna halk karar verecek ama bence başarılı bir film oldu. Bu da aramızdaki kardeşlik duygusundan dolayı. Çıkış noktamız da bu oldu. Filmde ‘organik’ kardeşiz ama normal hayatta da ‘organik’ olmasak da kardeş gibiyiz.
Çok iyi arkadaş olsanız da iş ortamında gerginlikler yaşanabiliyor... Gün yetişmiyor, aksilikler çıkıyor vs. Beraber çalışmaya başlarken hiç korkmadınız mı arkadaşlığınıza zarar gelebilir diye?
M.B: Ben Burak'ı tanıdığım, kendimi de bildiğim için az çok tahmin edebiliyordum yaşanacakları. Bu sürecin çok eğlenceli geçeceğine emindim. Birbirimizi çok sevdiğimiz için bir sıkıntı olmayacağından da çok emindim. Her şey aynen düşündüğüm gibi oldu. Son derece eğlenceli ve gerginlikten uzak bir set süreci yaşadık.
B.Ö: Bence bu işin bu kadar doğru çıkmasının temel sebebi ‘güven’. Murat benim her zaman güvendiğim bir adam oldu. Hal böyle olunca da biz aramızdaki bağı uyuma çevirdik ve anı değerlendirip anı yaşadık. İki arkadaşın birbirine güveni, karşılıklı iki oyuncunun birbirine güveni de olunca sahnelerde çok rahattık. Kendimizi birbirimize bırakabildik.
M.B: Biz bunların hiçbirini konuşmadık mesela sete çıkmadan önce. Adı konmamış bir iletişimimiz var Burak’la. Zaten bu ve benzeri sıkıntılar olmayacağını bence hissediyorduk zaten. Hiç aklıma bile gelmedi mesela şimdi sorduğun soru.
Yönetmen kadroyu yaparken sen de dahil oldun sanırım kadro seçimindeki sürece. Sen nelere dikkat ettin oyuncu kadrosunu oluştururken?
B.Ö: Biraz önce anlattığımız duyguyu devam ettirebilecek, bizimle bağ kuracak oyuncularımız olsun istedik ve oldu da. Sinema filmi böyle bir şey çünkü. Dizi filmde aylar hatta yıllar içinde kaynaşabilirsin fakat filmde dört haftan var ve o süreçte gerçekten sıcak ve sempatik bir şey çıkarmak zorundasın. Çünkü bu iş biraz da matematik işi. Vizyona girdiğinde üç günün var ve o üç günde yaptığın gişe ile filmin devamını görebiliyorsun.O yüzden bu çok önemliydi. Odak noktamız, dediğimiz gibi uyumu devam ettirecek oyuncu arkadaşlarımızdı. Murat’la başladık devamında da seninle birlikte yola devam ettik.
Peki siz filmi çok güzel çektiniz, Allah bozmasın. Başka herhangi bir projede bir şeyler yapmayı düşünür müsünüz ya da bunun ikincisi gelir mi?
M.B: Ben Burak’a, bu projeyle ilgili ilk konuştuğumuz gün "Ben seninle her şeyi yaparım." dedim zaten. Önemli olan hem onun hem benim üzerinde hemfikir olabileceğimiz doğru projeyi bulmamızdı. Yani "Senaryo ne, film ne, bize bir şey katıyor mu? Ben senaryosunu okumaktan zevk alıyor muyum?" gibi şeyler. Onun dışındaki her şeyde, her projede ben Burak’la seve seve yürürüm.
B.Ö: İnşallah devamı gelir. Bu proje de olabilir, başka bir proje de... İkili olmak da çok değerli. Özellikle Türkiye gibi bir yerden bahsediyoruz.Yani Türk halkı buna çok yatkın ve bunu çok seviyor. O yüzden neden olmasın diyorum.Yeni proje de olabilir, devamı da olabilir. Burada önemli olan seyircinin isteği.
Gelelim setteki günlerimize... Sette çok güzel kamera arkaları gördük. İşte sen şarkı söylüyorsun, biz göbek atıyoruz. Peki hakikaten sette en eğlendiğiniz asla unutamayacağınız an hangisiydi?
B.Ö: Ben daha bugün izledim bir tane kamera arkası. Murat’la selfie çekiyoruz, arkada kavga oluyor, seninle krize girmişiz. Ferdi (Sancar)’nin düğün sahnesinde yere düşmesi... Hayatımda ilk defa böyle gülmüşüm herhalde(kahkahalar). Aynen böyle güldük işte filmde. Ağlamışlar diye vermişler bizi böyle...
M.B: Gerçekten, düğün sahnesinde çok eğlendik.
Oyunculuk işi nasıl bir iş? Oynarken en çok nerede zorlandın?
M.B: Ben daha önce bir komedi filminde yer almıştım. Bu film sadece komedi filmi değil komedi-dram filmi olduğu için dram sahneleri de benim ilk defa karşılaştığım sahnelerdi. Orada gerçekten çok zorlandım. Hatta bir ara sizlerin yardımı ile role nasıl girmem gerektiğini öğrenip rolden çıkamamışlığım vardı, hatırlıyorsanız. Mert yönetmenim geldi, "Murat ne oldu sana?" falan dedi üzgün bir şekilde. Girdiğim rolden çıkamamıştım mesela, gerçekten zorlanmıştım. Bu filmin benim için en zorlandığım sahnesi bir Burak’la beraber, iki kardeş kavga sahnemiz var ve bir de deniz kenarı sahnemiz... Oyun verme-oyun alma işini ben bu filmde kavradım. Ben normalde gerçekten anlamıyorum yani. Oyuncu, iyi oyuncu, kötü oyuncu, iyi oyunculuk, kötü oyunculuk, oyun verme, oyun alma gibi şeylerin farkında değildim. Ama birlikte karavanda çalıştığımız o gün Burak ve sen çok yardımcı oldunuz. Sonra işte Burak’tan o oyunu alınca verebildim. En zorlandığım sahne buralardı.
B.Ö: İşte uyum, enerji burada ortaya çıkıyor. Üçümüzün uyumundan dolayı böyle oluyor. Teknik kısmı evet var; halbuki ne kadar zorlanmıştık sahnede, hatırlıyorsun. Çok uzun sürmüştü. 8-9 saat sürmüştü bir sahne ama biz olabildiğince duygunun içinde kalıp onu yaşatmaya devam etmiştik. İşte oyunculuk böyle bir şey.
Peki bugün geri dönüp baktığımızda şaka maka 33 günü sette birlikte geçirmişiz hatta bir de ön hazırlık süreci var. Nasıl hatırlayacaksınız bu dönemi?
M.B: Çok renkli! Şimdi mevsim değişti, kış geldi, sürekli bir koşturma halindeyiz. Hem hayatlarımızda, hem iş hayatlarımızda. Sürekli çalışır durumdayız. Bizim set öyle değildi. İş gibi gelmiyordu bana. Biraz iş, biraz tatil gibiydi. Arkadaş olduğumuz için, birlikte zaman geçirmek büyük keyifti her şeyden önce. Bağlarımız çok kuvvetliydi. Setteki arkadaşlarla bağ kurduk, yönetmenimizle bağ kurduk. Bir kimyayı yakaladığımız için mesela bazen İstanbul’a işe geldiğim dönemlerde can atıyordum sete geri dönmek için. O güzel bir şey bence her sette yakalanıyor mu bilmiyorum gerçi. Bir önceki filmde de olmuştu ama bunda daha başka bir duygu oldu. Akşam ne yiyeceğiz, onu bile bilmiyorduk. Gerçekten güzel günlerdi. Kaldığımız otel muhteşemdi mesela ve sahipleri Tuğba Abla ve Mete Abi.... O yüzden ben çok mutluydum yani...
Aslında o 33 gün benim için aslında bir hafta gibiydi. Üçümüz o kadar eğlendik ve enerjimiz o kadar tuttu ki çok kısa geldi bana set süreci. O set hiç bitmesin istedik. Hazırlık aşamamız da çok keyifliydi. İnşallah ikinci film olursa bu enerjiyi ona da aktarırız. Biz gülmekle ağlamanın kardeş olduğu bir film yaptık. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Fahriye izledi mi filmi ne düşünüyor?
B.Ö: Fahriye’ye vizyondan önce izletmeyecektim aslında ama sonradan izletmek istedim. Aynısını Murat’a da yaptım çünkü. Filmi ilk izlediğimde benim çok içime sindi ve kendimi çok iyi hissettim. O an değişti zaten kararım. "Hemen Fahriye ve Murat’a da izletmem lazım." dedim. Gerçi Murat’ın totemi vardı, izlemeyecekti (Gülüyor)...
M.B: Totemim şöyleydi benim, bu arada onu da söyleyeyim: Filmi izlememek değil, her şeyi bitmeden izlememekti benim totemim. En ince ayrıntısına, müziklerine kadar her şeyi bitsin istiyordum. O dönem üstünde kaba bir müzik vardı bence o anlamda kötü değildi, totemi bozduracak kadar (Gülüyorlar). O yüzden ben mutluyum iyi ki o gün filmi izlemişim...
Yazı devam ediyor...