Yeraltından Notlar: Bir "Yeraltı Adamı"nın hikayesi

Yeraltından Notlar: Bir
Yeraltından Notlar, ilk kez sahnelendiğinde beni de bir heyecan dalgası sarmıştı. Acaba ne zaman İzmir’e gelirlerdi? Öyle ya, iki saat boyunca Nadir Sarıbacak’ın o muhteşem oyunculuğunu canlı izleyecektim. Uzak İhtimal’den beri izleyeni olmak, yerini yıllar geçtikçe tarif edilemez bir hayranlığa bırakmıştı. Ve tek eksiğim onu tiyatro sahnesinde görmekti. Hal böyle olunca, heyecanlanırdım tabii ki.

Bu tarif edilemez heyecanımın sebebi olan ve Fyodor Dostoyevski’nin muazzam romanından uyarlanan Yeraltından Notlar, Seyyar Sahne tarafından sahneleniyor. Oyunun künyesi şu şekilde:

Tasarlayan ve Yöneten:
Celal Mordeniz
Oynayan: Nadir Sarıbacak
Metni Düzenleyen: Seyit Erkal, Oğuz Arıcı,
Işık: Cem Yılmazer
Kostüm: Kübra Naldöken
Reji Asistanı: Selen Şeşen

Günlük hayatımda adı her geçtiğinde, burada yer aldığı işlere dair her yazımda bıkmadan, usanmadan belirttiğim gibi Nadir Sarıbacak, en hassas olduğum oyuncudur. Çok seviyorum, çok! Haliyle, Yeraltından Notlar’ın İzmir’e gelişi benim için günler süren bir festival havası yarattı. Daha önceki İzmir yolculuklarında bir türlü denk getirememiş ve her seferinde kendime kızmıştım. Ama bu sefer gidiyordum, işte mutluluk gibi mutluluk!

Ve nihayet, geldi çattı oyun akşamı. Hala Sarmaşık’ta can verdiği Cenk’in sarhoşluğunu yaşarken, hala Duble karakterinin tadı damağımdayken yöneliyorum salona. Aa, o da ne? Sahnede kapıdan geçen herkese tek tek gülümseyen, selam veren biri var. Evet, Nadir Sarıbacak’ın ta kendisi! Hoş geldiniz diyor bir nevi, sanki uzak yollardan gelen o değilmiş gibi. Çok zarif…  

Oyunun sayılı dekorlarından birine, sandalyesine oturmuş, bekliyor. Zaten bir sandalyesi, bir flütü, bir şişe suyu var; bir de omuz atmaya giderken giydiği kaliteli blazer ceketi.

Herkes yerine yerleşip de kapılar kapanınca, hazırlanmaya başlıyor. Kravatını takıyor, ceketini giyiyor, peruğunu yerleştiriyor başına. Ve birkaç şey söylüyor oyunun üzerine; güzel şeyler... Derken ışıklar ayarlanıyor ve karşımızda bir anda Nadir Sarıbacak’ı değil, Dostoyevski’nin hasta adamını buluyoruz. Kalbim ürkek bir kuş gibi elimde sanki, nefesimi tutarak izlemeye başlıyorum. 

“Ben hasta bir adamım…” diye başlıyor. “Aklı başında bir insanın anlatmaktan en çok haz alacağı şey ne biliyor musunuz?” diye soruyor, “Kendisi.” diye yanıtlıyor. Başlıyor kendisini anlatmaya, anlatıyor da anlatıyor. Devlet memurluğundan giriyor, arkadaşlarıyla yediği yemek sonrasında yaşadıklarından çıkıyor. Nadir Sarıbacak, Dostoyevski’nin muhteşem romanı Yeraltından Notlar’ı bir su gibi akıtıyor gözlerimin önünde. Yaşıyor, yaşatıyor; ruhumun dinlendiğini hissediyorum…

Yeraltından Notlar’ı okuyanlar bilir, yoğun bir metne sahip olmasına rağmen -bence- su gibi akar. Kitabı okuyup da bitirdiğinizde, o hasta ve huysuz adamı kafanızda canlandırmış, anlattıklarını sahne sahne izlemişsinizdir. Dostoyevski’nin en sevdiğim eseridir Yeraltından Notlar, en sevdiğim yönlerinden biri ise her okunuşta farklı farklı keşiflere çıkarır beni. Ve elbette kendimi de sorgularım. Yeraltından Notlar’ın atardamarı diyebileceğimiz, olmazsa olmazı ne varsa sade, net ve vurucu bir halde karşımızdaydı. Ben biraz daha kasvetli bir hasta adam canlandırmıştım hayalimde, oyun metninde bu kasvetli hava yerini biraz daha trajikomik bir atmosfere bırakmış. Oyun biraz zihnimde demlensin, romanı tekrar okuyacak ve bu okuyuşumda nasıl yorumlayacağıma bakacağım.


Çok güzeldi! ^_^

O hasta ve huysuz adam, “Şunu bütün ciddiyetimle belirteyim, pek çok kez bir böcek olmayı istemişimdir. Ne yazık ki, buna bile erişemedim.” diyor yeri geldiğinde. Bir böcek dahi olamayan o adam, sahnede böbürlense de içten içe acıyor kendi haline de. Acı çekmek onun için çok önemli. Çünkü acı çektikçe aldığı haz artar, haz almanın ona iyi geldiğini söyler. Bir de flüt çalmanın…

Bir sahnede kravatın üzerine, fular takması gerekiyor kahramanımızın. Oyunu planlarken, ekipçe “Kravatın üzerine fular takılır mı?” diye düşünmüşler. Sonra demişler, “Dostoyevski yazdıysa bir bildiği vardır.” Bundan bahsediyor Sarıbacak, sonra anında sahnesine giriyor. Hoşuma gidiyor bu olaya ortak olmak, kravat üzeri fular daha da anlam kazanıyor o sahnede.

“Şöyle düşünüyor olabilirsiniz…” derken yüzüne yayılan kaygı ve hemen arkasından gelen umursamazlıkla, “Sizin ne düşündüğünüz umrumda değil.” diyor açık açık. Oysaki, çevresindeki insanların onun hakkında düşündükleri öyle bir umrunda ki. Onu hasta eden, "yeraltı" olarak adlandırdığı o ruh haline çeken hep bunlar halbuki… İlk yarıda kendi iç hesaplaşmalarının peşine düşen Yeraltı Adamı'nın, ikinci yarıda hayatında izler bırakan tanıdıklarından hesap sormaya çalışması sonrasında sahnenin orta yerinde, Nadir Sarıbacak’ın üzerinde toparlanan ışığa daha da odaklanarak vedalaşıyorum kahramanımızla. Nasıl düşündüğümün bir önemi yok ama düşünüyorum yine de…

Nadir Sarıbacak muazzam bir oyuncu. Dostoyevski’nin o hasta, huysuz adamını üzerine giyinerek yine bambaşka bir şekilde büyüledi beni. Oyuna başlamadan önce, “Ben çok enerjik bir adam değilim, arka taraf beni duyacak mı endişeliyim.” dese de sahne enerjisine laf söylemek ne mümkün. Sarıbacak, yüzüne oturan, karakterine özgü mimikleriyle çok acayip bir 2 saat yaşatıyor. Zaman zaman başkalarının ağzından konuşuyor; koşuyor, atlıyor, zıplıyor. Salondan ayrıldığınızda içinizde garip duygular yeşertiyor. Özellikle birkaç sahnesi var ki, oralarda aldığım keyif arşa çıktı. İzleyenler hangi sahneler olduğunu tahmin edecektir.

Televizyondaki işlerini sabırsızlıkla bekleyen, sinema salonlarına heyecanla koşan biri olarak Nadir Sarıbacak’la tiyatro sahnesinde de yolumuzun kesişmesi benim için öyle önemli ki. İçimde tarifsiz bir huzur var... Aylardır periyodik olarak Facebook’tan, Twitter’dan “Lütfen İzmir’e de gelin.” çağrılarıma her seferinde tatlı tatlı dönüşler yapan Seyyar Sahne ekibine de binlerce teşekkür! İyi ki geldiniz, yine geleceksiniz, hep gelin! Ben şimdiden bir dahaki gelişinizi gözleyip, bir daha izlemenin planlarını yapıyorum. ^_^

Ve Nadir Sarıbacak… İyi ki gönlüne oyunculuk ateşi düşmüş, iyi ki, iyi ki! Bir gün fokur fokur kaynayan bir çaydanlığın başında rast gelmek dileğiyle… İçindeki oyunculuk aşkını bizden esirgemediğin için sonsuz teşekkürler…

Muhabbetle… 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER