Şu gün şu vakitte birisi bana "İlk sezonu 43 bölüm, ikincisi 35 bölüm, üçüncüsü ise 28 bölüm süren bir yabancı dizi izler misin?" diye sorsa, benimle dalga geçtiğini veya pembe dizi falan önerdiğini düşünürüm.
Ülkemizdeki Türk dizilerinin sezonu bile zaten aşağı yukarı bu kadar sürüyor. Amerika'da akşam vakti yayınlanmış böyle bir dizi bulmak da bütünüyle ayrı bir mesele. Ama takvim 2008-2010 arasındayken her şey çok daha farklıydı ve HBO, alışık olmadığımız formatta yürüyen bir dizi yayınlamaya başladı: In Treatment.
Ben de zamanında bayıla bayıla ve peş peşe izledim.
In Treatment, bu sefer de Amerikalıların uyarladığı psikolojik drama türünde bir yapım. İsrail’in Be’Tipul dizisinden uyarlayıp getirdiler. En genel haliyle de bir psikolog ve onun hastalarıyla yaptığı seanslar üzerine kurulu, ortada döngü de var.
Mesela birinci sezonun ilk dört bölümünde Dr. Paul’un dört farklı hastası ile olan görüşmelerini, beşinci bölümde ise terzi-sökük misali kendi psikoloğuyla olan seansını izliyoruz. Sonra başa dönüp sırayla aynı hastaların yeni seanslarını izlemeye başlıyoruz, sezon bitimine kadar böyle devam ediyor. Bölüm süreleri ise en fazla '30 dakika'. In Treatment'ı peş peşe izleyebilmenin bir sırrı da bu.

Rolüyle Altın Küre kazanan Gabriel Bryne'ın oynadığı terapistimiz Paul Weston, 50’lilerini yaşayan ve alanında tanınmış bir isim. Hastaları da seans için onun Baltimore’daki muayenehanesine geliyorlar. In Treatment'ın hikayesi, seanslara dayalı ilerleyen yapısı yüzünden çoğunlukla 'tek mekanda' geçiyor.
Ama kesinlikle dezavantaj değil, dışarıya çıkmak istediğimi hatırlamıyorum mesela. Zaten ofisi ile evi birleşik olduğundan bazen orayı da görüyoruz ve tabii ki bir de kendi terapistinin ofisi var. Kendi terapisti dediğim de rolüyle Emmy kazanan, Oscar ödülü de bulunan Dianne Wiest. Gina karakteri, Paul'un söylemek istediğini sakınmayan eski bir arkadaşı olarak karşımıza çıkıyor. Ortalıkta az da olsa Paul'un ailesi ve hastalarıyla ilişkili kişiler de var.
Ve hayır, geçmişe giderek hastaların başından geçenleri görmüyoruz. Cidden de genellikle tek mekanda karşılıklı konuşmalar eşliğinde geçiyor dizinin bölümleri. Sinirlenen, zırıl zırıl ağlayan, çift terapisinde kavga eden, tavsiyeler, düşünceler... Bir seansta olmasını beklediğimiz şeyleri ve çok daha fazlasını izliyoruz. Sonra da bir bakmışız bölüm bitivermiş...
Hele bir de geriye psikolojinizden geriye sağlam bir şeyler kaldıysa ne mutlu size.
Yazı devam ediyor...