Bir Deniz Hikayesi mavinin en güzel tonunda yaşayan bir baba ve
oğulun kıskanılası hayatını anlatıyor. Oyuncular tanıdık, mavinin tonu tanıdık
fakat hikaye hepsinden daha tanıdık...
Dizi için seçilen
mekan huzuru gözlerimize doldurmak için bire bir. ''Ah o gemide ben de
olsaydım'' diyerek izledim bütün bölümü. Herkesin hayalinde vardır bir sahil
kasabasında bütün gün tavla atarak yaşlanmak. Bunu dizide izleyince de
hayalimizi tatmin ediyoruz bir nevi. Ama iş görsellikten sıyrılıp öyküye odaklandığında
işler birazcık karışıyor.
İki paragraf boyu uzattım lafı, farkındayım. Açıkçası diziyi
merak etme sebebim Yeşilçam filmlerini anımsatan müzikleri ve Begüm Birgören'in
ekrana dönüşüydü. Tanıtımlar dönmeye başladığından beri hikayenin oldukça klişe
bir zemine oturtulacağının da farkındaydım. Fakat üzgünüm, bu kadarını
beklemiyordum. Emir Berke Zincidi, oynadığı karaktere yazılan 'büyük büyük'
cümlelerden olsa gerek rolüne pek fazla sığamıyor. Emre Kızılırmak ve Begüm
Birgören uyumuyla ilgili ise söyleyebileceğim bir şey yok. Çünkü Zeynep ve
Hakan aşkına ne inandım ne de o aşkın matemine ortak olabildim. En azından şimdilik.
Dizide renkler tamamiyle beyaz ve siyah olarak ayrılmış. Bu
70'lerde güzel bir yöntemdi. Yine fazla keskindi ama iyi ve kötünün savaşını en
net haliyle izlemek keyifliydi. Şimdilerde ise televizyon hayat kadar gerçek
olup, hayatın gerçekliğini unutturmak zorunda... Çünkü seyirci soracağı
soruların farkında artık. Zeynep klişe bir aldatılma hikayesine nasıl tek
hamlede ikna oldu? Hakan göz göre göre nasıl ihanet oyununda kendini buldu? Aşk biricik eşini ansızın kaybettiğinde seni olduğun yere çakan bir şey mi? Ya da Zeynep çocuklarını kaybettikten sonra Hakan'ı bir kez bile görmek istemedi mi? Önce bu aşka inanmamız gerekir, acısına mendillerimizi hazırlamak sonra...
Acımasız zengin baba, duyarlı ama duyarsız elit anne ve
kıskançlıktan benzi solmuş kız kardeş tiplemelerine Yeşilçam'dan aşinayız. Elbette
bize yakın bir şeyler anlatma çabası takdir edilesi. Biz seviyoruz dramı da,
aşk acısını da, çaresiz ayrılıkları da... Fakat bize yakın olmak için yapılan iş
şunu unutmuş; artık 70'lerde değiliz. Haliyle siyah beyaz flashbackler sahnelerin
gücünü artırmaya yetmemişti. Kayıp çocuk, tanışılmamış evlat konusu da yakın
zamanda birden fazla kez işlendi. Bu da dezavantaj ve rekabette puan kaybı
olarak yazılabilir haneye. Dileğim aksi olması yönünde.