Ne
Münasebet’ i izlemeye karar verdiğimde açıkçası
hakkında fikir sahibi değildim. Evet, tanıtımlarını izleyip merakla beklediğim
bir dizi değildi. Her gün birkaç yeni dizinin yayın hayatına başladığı günlerde
hak veririsiniz ki izleyecek dizi seçmek de zor oluyor. Bugün Ne Münasebet izlemeye karar verince
kahramanlarımızın avukat olduğunu ve olayın ana mekânının hukuk bürosu olduğunu
fark ettim. Mesleğe yeni adım atacak biri olarak izleme istediğim arttı haliyle
neyse ki meslekten soğumadan da bölüm bitti.
Sarp
Levendoğlu’nun can verdiği Demir, maceraperest, doğa insanı bir
belgeselci. Kendi gibi avukat olan babasının zoruyla hukuk eğitimi almış ama
zorla güzellik olmayacağı gibi kendini doğa ananın kucağına bırakmış bir adam.
Tam olarak doğa adamı diyebiliriz hani odun demek istemiyorum ama nasıl
kibarlaştırabilirim onu da bilemiyorum. Demir, epeyce rahat, kaba, kadınlarla
nasıl konuşulacağını asla bilmeyen biri. Açıkçası Demir karakteri Sarp
Levendoğlu’nun Küçük Ağa’ da
canlandırdığı Ali’yi hatırlattı bana. Sıkı takipçisi olmasam da izlediğim
kadarıyla Ali ile Demir, giyim kuşamdan tutun hal ve hareketlerine kadar epey
benzerlikler taşıyor. Demir’in kaba saba hareketlerinden dolayı kendisinden pek
hoşlanmadığım ise sanırım açık ve net.
Pelin
Akil’in
can verdiği Nil ise Demir’in yanında 5 yıl önce avukatlık stajını yapmış,
çalışkan, sorumluluk sahibi, saygılı biri. Kısacası Demir’le taban tabana
zıtlar. Demir’in Nil için sürekli kullandığı ‘itici’ tabiri ve ona ‘optik’ diye
seslenişinin ise benim nezdimde hiçbir espri niteliği yok. Açıkçası tüm bölüm
boyunca komedi unsuru olarak kullanılan bu ve bunlar gibi bayatlamış espriler
gerçekten can sıkıcıydı. Yıl olmuş 2015, bu esprileri 90’lar da bırakmamış
mıydık? Demir’in bu çirkin tavrı ne kadar devam eder bilemiyorum ama beni ilk
bölümden soğutmaya yetti.
Yine yeni yeniden bir Çirkin Betty sendromuyla karşı karşıyayız. Nil asla çirkin bir
kadın değil ama dizilerde çirkinlik nedense toplu saç, gözlük ve düz
ayakkabıyla anlatılmaya çalışılıyor. Her neyse, ikinci bölüm fragmanından da
anladığımız gibi Nil ne zaman saçlarını açacak, makyaj yapacak işte o zaman
odun Demir biraz yontulmaya başlanacak. Sizi bilmem ama ben gerçekten bu tarz
hikâyelerden çok sıkıldım.
Demir ve kardeşi Ayça’nın (Gizem Güven) arasındaki ilişkiyi hiç sevmediğimi söylemeliyim.
Sürekli ‘ne münasebet’siz kardeşler deyip durdum içimden. Bu arada dizinin adı
da herhâlde Nil’in sürekli ‘ne münasebet’ demesinden ileri geliyor olmalı.
Demir’in ailesinin yaşadığı lüks evde koşturan hizmetçiler olmaması, ayakkabıların
eve girerken çıkarılması bence hoş ayrıntılardı. Sevmediğim diğer noktalardan
ilki zorlama şive meselesi. Komedi diye illa işin içine şive sokulmasın ne
olur, yalvarıyorum! İkinci nokta ise kötü adam meselesi, olmasaydı da olurdu
hani. Evet, final sahnesi epey şaşırttı ama şaşırtacak bir final sahnesi illa
ki bir mafya kurşunuyla olmamalı, haksız mıyım? Baba-oğul arasındaki çatışmayı
sevdim ve finalde vurulan Hakkı Bey’in oğlunu hep sevdiğini söylemesine içim
burkuldu, ölüp ölmeyeceğini merak ettim ve elbette ölmesini istemem ama bu beni
ikinci bölüm için heyecanlandırmaya da yetmiyor işte.
Usta oyuncular Cihat
Tamer, Ayşe Kökçü, Hakan Altıner ve Ayşen Sezerel kesinlikle Ne Münasebet’in en büyük şansıdır.
Oyunculuğunu ve enerjisini çok sevdiğim Pelin
Akil ile yine çok beğendiğim Sarp
Levendoğlu’nun enerjileri tutmuş ve iyi bir ikili olmuşlar. İnan Ulaş Torun (Necmi) ile Babam Sınıfta Kaldı dizisinden kendisine
hayran olduğum Bengi İdil Uras (Çisil)
ise gerçekten süper ikili olmuşlar. Evet, oyuncular süper, uyumları harika ama
ortada kendini izlettirecek bir hikâye yok. Yılladır ısıtılıp ısıtılıp önümüze
konulan, klişeleşmiş bu hikâyede yeni hiçbir şey yok maalesef. Denk geldikçe
göz ucuyla bakarım ama düzenli takip edebileceğimi sanmıyorum. Ne Münasebet’in reytingi bol, yolu açık
olsun.
Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık…