Şeref Sözü: Yalnız kaldım kalbimle... *

Şeref Sözü: Yalnız kaldım kalbimle... *
Merhabalar, yine bir ilk bakış yazısıyla sizlerleyiz. Başrollerinde Tolgahan Sayışman ve Sude Güler’in yer aldığı dizi Beyrut’tan İstanbul’a uzanan hikâyesiyle dikkat çekiyor. Ve tabii dizide çalan o güzel şarkı: Tanha Mandam.  Farsça şarkıları oldum olası çok severim, diziye de çok yakışmış. Güzel seçim. Bir tane daha favorim var, bekliyorum bakalım belki ileride onu da çalarlar. Biliyorsunuz periniz demek umut demek, yine sessizce umut edeceğim. ^^

Dizinin konusuna geçersek bu kumadır, otoriter oğlumcu anadır falan ben oralara çok gelemiyorum, benlik değil. Özellikle tüm ev halkının "Cihan Cihan" diye ölmeleri beni benden aldı. Onlar "sen bilirsin, sen yücesin, sen şöyle şahanesin böyle bir tanemizsin" diye göklere çıkartıp dururken, ben ekran karşısında fenalık geçiriyordum... Bir de yani Cihan da bu sisteme ayak uydurmuş, soğuk soğuk bakıyordu herkese. Aha dedim ben bunu sevemeyeceğim. Çünkü erkeği yüceltme bakış açısına odaklı sahnelere asla katlanamıyorum. Biz kadınlar oldukça ve artık yeterince uzun bir süre erkek egemen bir dünyada yaşadık. Şu ân ekranlarda izlemeye bile tahammül edemediğimiz kumalı, sahip olmalı durumlar kadınların şanslı küçük bir kesim hariç büyük bir çoğunluğunun ortak kaderiydi. Yani hali hazırda çok büyük mücadelelerle kurtulmuş olduğumuz bir şeye tekrar şahit olmak açıkçası beni çok ürkütüyor, o yüzden bu tarz sahnelerden biraz uzak durmaya çalışıyorum.


Öykü Çelik ♥ Kötü karakteri oynamak da kolay değildir.

Hele Yasemin beni çok rahatsız eden bir karakter oldu. Kesinlikle hastalıklı bir karakter olduğunu düşünüyorum, yani psikiyatrik bir tedaviye ihtiyaç duyduğu alenen ortada. Özellikle bu sevme olayının “sahip olma” kavramıyla özdeşleştirilmesi beni çok rahatsız ediyor. Yasemin, Cihan Adabeyli’nin karısı olma olayından da öte Cihan’ı gerçekten sevdiği için onunla evlenmek istediğini söylüyor ama “Cihan’a sahip olmak” lafını da dilinden düşürdüğü yok. Ev mi araba mı bu annem sahip oluyorsun? Ayrıca çocuğuna olan tavrı başlı başına bir olay. Yani belli ki özel bir çocuk, ona ilgi şefkat gösterip içindeki sevgi eksikliğini onunla giderebilecekken nasıl korkunç bir tavır içerisinde… Emsal Hanım’ın Yasemin'in çocuğuna (e onun da torununa) olan tavrını gördüğü hâlde onu hâlâ o evde tutması ve gelini olmasına müsaade etmesi de ayrı bir olay…

Burada Cihan’ın tavrı da rahatsız edici. Madem bu kadının varlığına tahammül edemiyorsun onunla evlenmeyi baştan kabul etmeyeceksin. Hele o çocuk… O çocuğu leylekler getirmedi herhalde? Hiç kimse sevmediği bir insana seviyormuş gibi davranmak, birileri istiyor diye hayatını onunla paylaşmak zorunda değil. Ama bunun için karşısındaki insana saygı duyarak sınırlarını net bir biçimde çizmesi lazım. Yani “Ben seni aslında istemiyordum, sen de bunu en başından beri biliyordun. Mecburiyetten şey yaptık.” falan boş laf bunlar. Madem sen o evin paşası Cihan Adabeyli’sin, bu Yasemin’in sana karşı böyle bir saplantısı varsa sınırını doğru yerde çizebilecek gücün de olmalı.



Yani açıkçası Cihan, İsra’nın yanına gidip de karakter değiştirene kadar benim için nefretlik bir karakterdi. Tolgahan Sayışman’ı çok severim. Lale Devri’ndeki Çınar karakterinden beri severek izlediğim biri. Aslında canlandırdığı karakterler ufak tefek farklılıklar gösterse de ben hep aynı kişiyi izliyormuşum gibi geliyor. Nazik, zarif bir beyefendi; arada hatalar yapar ama hep iyi biridir ve güzel sever. Yani kafamda karakterlerinin genel profili hep böyle. Eleştirmek için söylemiyorum, benim de izlemekten en çok zevk aldığım erkek karakter türüdür bu. Tolgahan Bey’e yakışıyor da. O yüzden neredeyse sürekli aynı yaş grubunu oynuyor ama cuk oturuyor. Cihan da öyle başta hödük hödük durunca, dedim bu seferinkini sevemeyeceğim ama İsra’nın yanında başka birine dönüştü. Ben de bu yüzden arada hatalarını yüzüne vuracağım, seni el birliğiyle yontacağız diyerek sevmeye karar verdim.

Açıkçası başta dediğim gibi Cihan’ın ailesi tarafı benim hiç ilgimi çekmedi. Ama dizinin İsra sahnelerini, özellikle de bu sahnelere Cihan dahil olduktan sonraki yerleri severek izledim. Beş yüz milyonuncu kez söylüyorum belki ama bu “kâğıt üzerinde başlayıp da sonradan gerçeğe dönen evlilik” klişesine bayılıyorum! Defalarca kez çevirsinler ben yine oturur hepsini izlerim^^ Bir de buna bebek dahil olunca bu perinizi ekran başından koparın koparabilirseniz… Ben açıkçası hikâyenin bu tarafının kesinlikle daha ilgi çekici olduğunu düşünüyorum, ilk reytingler pek iyi gelmemiş bence büyük beylik hanımlık taraflarına fazlasıyla doymuş olduğumuzdan kaynaklandı bu. Çarşamba bildiğiniz kurtlar sofrası durumunda, nasıl o gün tercih edildi o ayrı bir mesele ama gün rakiplerini şöyle bir gözden geçirdiğimizde oradaki kitleyi çekebilmek adına onlara daha farklı bir alternatif sunmak gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu Beyrut olayları, hafif siyasi meseleler, güçlü aileler falan bunlar okey. Hele de biraz aksiyonlu çekildiğinde cidden iyi bir alternatif olur. Ama bazı tarafları toparlamak gerekiyor.

Bu Beyrut tarafı hikâye olarak çok güzeldi ama kurgu ve teknik detaylar hiç olmamış bence. Anlık çeviri adına yapılmış dublaj rahatsız etti, onun yerine alt yazı geçilse daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ayrıca Cihan’ın arabasıyla Beyrut sokaklarında ilerlediği sahnenin arka planının sahte olduğu çok belliydi. Beyrut sahnelerinin Mardin’de çekildiğini duymuştum ama büyükelçi vs sahneleri sırıtmamış olsa da orası olmamıştı. Yani bunun yerine tamam mevcut şartlardan dolayı orada çekim yapamıyoruz ama biraz daha benzer bir sokak bulunabilirdi ya da orayı daha yakın çekim alabilirdik. Bir de Tolgahan Sayışman’ın bir iki yerde takıldığını hissettim, yeni yetme bir oyuncu olsa tamam der geçersiniz küçük şeyler ama kaç yıldır izlediğimiz bir isim, role biraz daha alışması lazım sanırım.


Bebiş ♥

Dizide favorim Sude Güler’in canlandırdığı İsra karakteri olacak gibi duruyor. Yani o gencecik yaşında, tüm o şartlar altında çocuğuna sımsıkı sarılması ve ona sahip çıkması muazzamdı. Annelik budur işte! Ne kadar korkarsa korksun onsuz bir ihtimal düşünememektir. Ve kader de öyle bir yol çizer ki işte kucağınızdaki mucizeye sahip çıkabilmek adına verdiğiniz mücadele, bir zamanlar hayran olduğunuz kişiyle yollarınızı tekrar kesiştirir ve birdenbire bir bakarsınız ki aile olmuşsunuz.

Hikâyenin bu aile olma tarafının daha çok ön plana çıkarılmasını ve bu üçlüyle yer yer gülümsetecek yer yer göz dolduracak yer yer ümit verecek güzel sahneler izleyebilmeyi umuyorum. Güzel yazılmış bebek sahneleri her daim sevilir, hele o minik birazcık büyüsün de ana babasından rol çalsın işte o zaman değmeyin keyfimize..





Faruk Malik...

İlk bölüm için üzerinde durmak istediğim konular olduğundan bu sefer genel karakterlere pek giremedim, nasipse başka bir yazıya. Yalnız Mahbube rolünde izlediğimiz usta tiyatrocu Meltem Gülenç'e, “keşke Faruk olmasan da yine çok sevsek ve şarkılar dinlesek” dediğimiz Aras Aydın’a ve zamanında Mazhar rolüyle gönüllerimize kurduğu tahtı sağlamlaştıracağa benzeyen Umut Kurt’a kocaman sevgiler göndermeden yazıyı kapatamam. Aaa, hemen de göndermişim. ^^

Tüm ekibin emeğine sağlık. Eda Tezcan’ın kendisini de kalemini de çok severim. Umarım denklemleri doğru kurar ve daha uzun bir süre keyifle izleyebiliriz.

Sevgiyle, ümitle ve sağlıkla olması adına mümkünse evlerinizde kalın efendim.
Periniz

*Tanha Mandam / Şarkı
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER