Bir şarkı tutturup günlerce mırıldandığım zamanlar olmuştur.
Ve hatta içten içe dans ettiğim zamanlar da… Müzik, hayata eşlik ettiğinde bir
başka güzeldir çünkü. İçindeki müziği susturmamak gerek çünkü hayat notalarla
daha bir anlamlı…
BluTV’nin Büyük Günahlar’la başlayan serisi 7 YÜZ, ‘Hayatın
Müziği’ bölümüyle yayın hayatını sürdürüyor. -Sadece- sade ve basit anlatımı sebebiyle
sevebileceğim bir bölüm olan Prosedür, bu sadeliği keyfe dönüştüremeyip Büyük Günahlar’ın büyüleyiciliğinin bir
hayli gerisinde kalarak kalbimi biraz kırsa da Hayatın Müziği kırılan parçaları
özenle tamir etti.
Büyük Günahlar, ‘dizi’ içeriği bağlamında izlediğim en
muhteşem şeylerden biri olabilir. Hal böyle olunca beklentim de o kadar
yükselmişti ki serinin ikinci bölümü olan Prosedür’ü bitirdiğimde “Eee hikaye
nerede?” diye sormuştum kendime. Prosedür, ‘aşk’ ve ‘takıntı’ bağlamında sade
bir anlatımla yola çıkıp 7 YÜZ’ün genel dünyasının dışına çıkmasa da fazlaca
Black Mirror olarak adlandırdığım bir bölümden öteye gidememişti. Çok sevdiğim
Melisa Sözen ve Engin Hepileri’ye rağmen hem de. Bu durum yine de serinin
gelecek bölümlerini iple çekmeme engel olamamıştı ama.
Prosedür’ün hemen ardından gelen Hayatın Müziği’ne dönecek
olursam… Hayatın Müziği, ‘müzik’ kavramını şahane bir metafor olarak
kullanırken ritmi düşmeyen hikayesiyle ilk dakikadan son ana kadar keyifli bir
yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Kahramanımız Pınar’ın dönüşümüne şahit olurken,
içimden “Her şey bambaşka olacak!” diye haykırmam da bölümün en güzel
taraflarından biriydi belki de.
Esasında Pınar yabancı değil, bizden, tam içimizden. 7 YÜZ’ü
bu kadar sevmemin nedenlerinden biri de bu zaten. Karakterler, sokağa
çıktığımızda asla karşılaşmayacağımız tipler değil. Pınar da hemen hemen
herkesin hayatına giren birisi. Yetenekli fakat bir hayli çekingen. Kendine
güveni yok fakat yönlendirmelere açık. İçindeki potansiyeli dışına çıkarabilmek
içinse kulağına bir şarkının çalınmasını bekliyor. Bu şarkı, Pınar için bir
dönüşümün öncüsü olurken beni de birtakım sorgulamaların içine bırakıyor.
Oşa, yani Osman Şahin hikayeye bambaşka bir boyut katıyor.
Eray, aşkın değerini vurgularken ajanstakiler de hayatın zorluklarına
dokunuyor. Ve Pınar’ın içindeki şarkı yükselip alçaldıkça hayat akıyor…
Diğer bölümler gibi Hayatın Müziği’nin hikayesi de Tunç
Şahin’e ait. Bölümü Derya Yanmış kaleme alırken Umut Aral yönetiyor. Damla
Sönmez’e Cihan Yenici, Selim Bayraktar, Janset, Tuğçe Karabacak, Murat Okay,
Özlem Zeynep Dinsel, Sabahattin Yakut eşlik ediyor.
Damla Sönmez, Pınar’la tabiri caizse dans etmiş! Sönmez, içine
kapanık halinden masanın üzerine çıkıp cesurca şarkı söylediği o ana kadar şahane
bir şekilde yönlendirmiş Pınar’ı. Ve ona eşlik eden isimler de keyifli
performanslarla hikayeye değer katmışlar.
Tertemiz bir reji ve su gibi akan hikayesiyle oldukça
keyifli bir ‘yüzleşme’ bölümü olmuş Hayatın Müziği. Kahramanımız Pınar’ın
yüzleştiği birçok şey olsa da ben en çok kendiyle yüzleşmesini sevdim. Ve bir
de kendinden emin bir şekilde kahveleri kapıp gelmesini…
Sözün özü; Hayatın Müziği, yüzümde koca bir gülümsemeyle izlediğim çok
çok keyifli bir bölüm sundu bana. Mutsuz hissettiğimde, enerjim düştüğünde izleyip modumu yükseltebileceğim kadar keyifli bir bölüm hem de. Gelecek haftayı, serinin dördüncü bölümünü
merakla bekliyorum. Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık…