TRT 1, yeni sezon
açılışını Cumartesi akşamı başlayan Yalaza ile yaptı. Dizi yayınından önceki
ana haber bülteninde dizi ekibiyle yapılan canlı bağlantıda öğrendik ki,
Sakarya'nın ilçesi Taraklı'da, insanların birbirlerine bir şeyler öğretmek için
şaka yapmaları gibi bir adet varmış, yalaza da bu adete verilen isimmiş. Ben
"didaktik şaka" diye kodladım zihnimde.
Dizinin proje
tasarımı Osman Sınav'a ait. Bu yerel adeti bir diziye dönüştürme fikrini çok
sevdim. Bir dizinin Amerika'yı yeniden keşfetmesini zaten beklemiyorum, bu
ülkenin her yani hikâye dolu, birini bulup çıkarmışlar işte! Osman Sınav sinema
ve dizi sektörüne uzun yıllar hizmet etmiş bir isim, aklına da rejisine de
aşinayız. Ama o, her seferinde yeni bir fikirle çıkagelmeyi başarıyor. Dış
görünüşünde bile değişiklik yapmaya zahmet etmeyen gençler dilerim kendilerine
buradan bir ders çıkarırlar.
Hasan Kaçan ve Kadir
Çöpdemir'in mizah anlayışı bana göre olmadı hiç, içinde bulundukları işlerin
çoğunu takip edemedim. Ama hem izlemeyi çok istediğim oyuncular vardı kadroda,
hem de kışın komedi izlemeye susamıştım. Yani umutluydum Yalaza'dan. Ne yazık
ki ilk yarım saatte anladım bu diziyi izleyemeyeceğimi. Bölüm hem çok
temposuzdu, hem de derdini anlatmakta çok çok zorlandı.
Kasabada türbesi
bulunan Yalaz Baba'nın ete kemiğe bürünüp geldiği, insanları camiye, ibadete
yönlendirme temalı yalaza (şaka olanı) ilk 15 dakikada oldu ve bitti, bir daha
da lafı edilmedi. Sonrasında İbrahim'e (Sinan Albayrak) kafayı takmış ve
kancayı da takmaya çabalayan Nalan'ın (İpek Tuzcuoğlu) hamlelerinin ve
babalarını Nalan'dan kurtarmak isteyen çocukların İbrahim'in ilk aşkı Alev'i
(Didem Balçın) kasabaya getirme çabalarının sonuçlarını izledik bir saat
boyunca. Bir saatin sonunda, şahane çekilmiş bir trafik kazası sahnesiyle biraz
hareketlendik diye sevinmeye başlamıştım ki yeniden duruldu ortalık, akmaz oldu
hikâye. Öyle de geldik bölümün sonuna.
Kazadan hemen önce,
Nalan'ın yemeklerini yerken kafası güzelleşmeye başlamıştı İbrahim'in, nedenini
anlayamamıştık. Beş vakit namaz kılan, düzenli ilaçları olan bir karakterin
alkol tüketmesini beklemediğim gibi, dizinin TRT'de yayınlanıyor olması da bu ihtimali
ortadan kaldırıyordu. Benim için bölümün tek sorusu buydu: İbrahim'e ne oldu?
İbrahim'in mantara alerjisi varmış meğer, yemekteki mantar nedeniyle paralize olmuş geçici bir süre. Bunu
bölümün sonuna doğru öğrendik fakat merak unsurunu sürükleyemedikleri için
cevabı aldığımda soruyu çoktan unutmuştum ben. Sona vardığımızda, sona varmış
olmanın mutluluğu dışında bir şey hissetmiyordum.
Baba şimdi biz ne anlattık 2 saat boyunca?!
Karakterleri
tanıtmadılar, hatta o kadar tanıtmadılar ki, herkesi zaten tanıdığımız
varsayılarak yazılmış gibiydi replikler. Akışı sürükleyen bir olay da olmayınca
o kimdi, bu neydi diye düşünüp durdum, özellikle de gençleri izlerken. Settar
Hoca (Hasan Kaçan) ve Santral'in (Kadir Çöpdemir) bu hikâyedeki işlevi nedir,
yalaza yapmak dışında ne yaparlar anlayamadım. Aynı şekilde, Erdal Cindoruk'un
oynadığı karakter kimdir, necidir, neden kalıbının adamı değildir de bir
tuhaftır anlayamadım. İbrahim'in çocuklarının Nalan'la derdi nedir anlayamadım. İbrahim'in büyük kızı Aysun'un sol elindeki yüzükleri anlayamadım.
Bunların yanına eklenebilecek başka sorularım da var ama derdimi anlattığımı
sanıyorum.
Oysaki uzun zamandır
izlemediğim Sinan Albayrak'ı (şarkı söylediği sahneler şahane değil miydi?),
her yerde, her haliyle göz alıcı olan Didem Balçın'ı (onu tiyatro sahnesinde
görmelisiniz mutlaka), ağır abi rolüyle bambaşka biri olarak beni şaşırtan Mert
Carim'i (Şahane Damat'ın Almancı Tufan'ı rolüyle tanımıştık onu), yine bambaşka
bir karakterle karşımıza çıkan Aramızda Kalsın'ın Arife'si Gamze Karaduman'ı,
İnadına Aşk'ın Doruk'u Tibet Tursun'u yeniden izlemeyi istiyordum. Ayrıca
doğduğu gün ölen, ölümü de ilk aşkının elinden olan İbrahim'in 'diriliş'ten sonraki hikâyesini,
sebebini bilmeden doğduğu yerden ve ilk aşkından koparılan Alev'in
yaşadıklarını, gençliklerini ayrı geçiren ve bir trafik kazasıyla buluşan olgun
âşıkların aşkla ve birbirleriyle mücadelesini izlemek, İbrahim'e duyduğu aşkın
karşılıksızlığı yüzünden hiç umutsuzluğa kapılmamış olan Nalan'ı böyle ayakta
tutan şeyi bilmek isterdim.
Kısmet değilmiş.
Hikâye belki de
toparlanır ve akmaya başlar, yalaza adeti merkezi konu haline gelir ve dizi
gerçekten komik olmaya başlar belki, ama ben burada vedalaşıyorum Yalaza ile.
Yolu açık olsun…
*Bölüm içinde çalan
plağa eşlik eden Sinan Albayrak'ın sesinden kısacık duyduğumuz, kendisine pek
yakışan, karaktere de pek uygun Avni Anıl bestesi Nihavent şarkının ilk
cümlesi. Güfte, Ümit Yaşar Oğuzcan'a ait.