Ama dur, buna senin bile gücün yetmez.
Ülkemizde annelik üzerine ahkâm kesmeyeni genelde
döverler. Egonu tatmin etmenin en kolay ve en bedava yolu budur çünkü. Anne
olup olmamak fark etmez. Diploma gerektirmez, ekonomik sınıf gözetilmez. Erkek
kadın, genç yaşlı herkesin ezberinde annelik üzerine sarf edilecek en az bir
cümle vardır.
Bence anneliğin evreleri vardır. İsmin yalın hali
gibi: Anneliğin bekar hali.. Anneliğin güçlü hali.. Örnekler çoğaltılabilir.
Annelik bir vazife değildir.
Hatta anneliğin bir cinsiyeti bile yoktur. İşte en
sevdiğim evrelerden biri: Anneliğin erkek hali..
Yaradan, biyolojik olarak doğurganlık vasfını kadına
bahşetmiştir. Bu vasfı dileyen ya da nasip olan kullanır. Bakınız doğurganlık
vasfından bahsediyorum, annelik içgüdüsünden değil. Doğurmayı tercih etmeyen
anne değil midir? Pekâlâ öyledir. Bu da bir tercih meselesi.. Bir yavru kediyi
sokaktan çekip almış, ona sıcacık bir yuva vermiş, koynunda uyutmuş birine anne
dememek mümkün müdür? Yetiştirme yurdundan evlat sahiplenen, hani o çok meşhur “karnında
değil ama evladını kalbinde büyütmüş” lafının muhatabı kadınlar mesela? Saksıdaki
bir tohumu; karnındaki bebeğini sever/besler gibi sulayan, onunla her gün
şefkatle konuşup sonunda o açtığında kendisinin yüzünde güller açan kadın da
annelik yapmıyor mudur?
Ya Allah’ın doğurganlık özelliği vermediği erkekler?
Doğurmuş fakat merhamet duygusunu yitirmiş nice kadından çok daha “anne”
babalar gördüm. Evladını karnında taşımamış ama bir anne ne kadar iyi
bakabilirse o kadar iyi bakabilen mükemmel adamlar.. Evladının yemeğini
yediren, altını değiştiren, her gece masallarla ninnilerle uyutan, beslenme
çantasını özenle hazırlayan, ödevlerini kontrol eden, saçını şefkatle tarayan,
bağrına basan nice baba.. İş arkadaşlarına tarhana çorbası tarifi soran adamın
yüreğine de “anne yüreği” demezsek taş olmaz mıyız?
Sosyal mecralarda, altın günlerinde, beş çaylarında,
iş yerlerinde ve veli toplantılarında ve dahi aklıma gelmeyen muhtelif mekan ve
zamanlarda o hep tartıştığımız, üzerine ahkâm kestiğimiz, “ben böyle yapıyorum
sen niye yapmıyorsun”u birbirimizin gözüne soktuğumuz “annelik” mefhumu üzerine
bir hikâye seyrettik dün akşam. Ve sosyal medyada yine en çok annelik üzerine
ahkâm kesmecilik okuduk.
Ortada üç beş kaide var, annelik şartnamesi gibi bir
şey bu herhalde. Dizi üzerinden yine bunları okuyunca böyle yakınmalı bir giriş
yapmak durumunda hissettim, mazur görünüz.
Öncelikle ilk bölümüyle Star tv’de seyrettiğimiz Anne dizisine bol
şans diliyorum.
Tabii ki “ben de anne olduğum için bu diziyi merakla
bekliyordum” bıdı bıdısı yapmayacağım. Cansu Dere ve Gonca Vuslateri
oyunculuklarına zaafım var. Merakla bekliyordum ifadesini kullanacaksam, önceliğim
budur.
Çocukların etrafında kurulan hikâyelerden sıkıldım
ne yalan söyleyeyim. Bu sebeple diziye, bir parça ön yargıyla başladığımı
söyleyebilirim. Cansu Dere ve Gonca Vuslateri faktörleri ve yönetmen koltuğunda
Merve Girgin olması beni cezbetti. Salı akşamları sıkılan gönlümü eğleyecek
yeni bir hikâyeye de ihtiyacım olunca oturdum başına..
“Başından sonuna zırıl zırıl ağladım” diyebilir
miyim? Hayır. Bu kötü mü? Bence yine hayır. Baştan sona zırıl zırıl ağlasaydım;
bu, işin tekdüze bir dil kullandığının resmi olurdu. Öyle olmadı. Bazen
tebessüm ettim, çokça kızdım, gerildim, nihayetinde ağladım da tabii ama
yineleyeyim, çokça gerildim. Boynuma bir ağrı saplandı ilk andan itibaren.
Gecenin sonuna doğru boynumdan başıma uzanan bir ağrı ve bir an kendimi dişimi,
yumruğumu sıkarken bulduğum bir hâl ile seyrettim.
Melek ve hikâyesi, önyargımı
parçaladı. Sıradan bir çocuk hikâyesi değildi bu. Belki de en önemlisi, hayale
değil gerçeğe yakın olması yüzünden bu kadar sinirlerim bozuldu. Gecenin
sonunda artık hıçkırıklara boğulmuşken “canım film bu, gerçek değil ya” deyip
gözyaşımı silememek bizim büyük çaresizliğimizdi. Melek’in her canı yandığında
aslında Melek’e değil altta geçen “Şiddete karşı Alo 183’ü arayın” kamu spotuna
ağladım.
Çünkü Melek hayal değil, Melek yalan değil, Melek bize uzak değil.
Konsomatrislik yapan Şule’nin hayatındaki tek güzel
şey Melek. Bence insan çocuğuna Melek ismini koymuşsa bu boşa değildir.
Şule Melek’i seviyor. Fakat Şule bağımlı. Bir maddeye değilse de bir adama
bağımlı. Bir bataklığın içinde. Kurtulması mümkün mü? Belki evet. Belki denedi.
Belki kızını öldürmekle tehdit ettiler. Bilmiyoruz. Belki de Şule düşüncesiz,
bencil bir kadın. Şule belki de hayatının en büyük hatasını Melek’e anne olmakla
yaptı. Keşke onu çöpe bırakmak yerine (çöpe bırakmak ne korkunç bir ifade Allah'ım) çok önce yardım alsaydı birinden yahut onu daha
bebekken bir aileye verip hakikaten sıcak bir yuvaya sahip olmasını sağlasaydı..
Şule’nin akıbeti ne olur bilmiyorum ama ahkam kesilecek bir konu varsa o da
evladının şiddete ve istismara maruz kalmasına sessiz kalan bir annenin
insanlıktan çıkmışlığıdır.
Çocuğuna lüks bir hayat veremeyebilirsin, onu
saracak pamukların olmayabilir, beslenme çantasına koyacak bir dilim ekmek bile
bulamayabilirsin ama ona bu yokluğu varlık içinde çektiriyor ve şiddete
uğramasına göz yumuyorsan ben bu oyunu bozarım. İşte o zaman Şule’yi elime
verseler en kibar ifadeyle saçını başını yolarım.
Annelik, üzerine ahkam kesilecek bir konu değil ama
çocuk istismarı ve şiddet, uğruna dünyayı ayağa kaldırmak gereken hayati bir
mesele.. O çocuğa o ruju sürdüren adam gerçekte ve hatta ülkemizde yok mu?
Okula yüzü gözü mor içinde gelen çocukların “üstümüze sıçrar” diye kimsenin
hesap sormadığı aileleri hayal mi?
Çocuğumun eski okulunda kızını okula motosikletle
getiren bir anne vardı. Çocuğu kasksız gördüm birkaç defa. Tabii anne de öyle..
İnsanlar neyi eleştiriyordu biliyor musunuz? “Koca kadın utanmıyor motorun
tepesinde gezmeye, tut elinden getir, biz nasıl getiriyoruz?” Toplumumuz beni
umumiyetle yanıltmıyor, hamd olsun.
Neye kızacağımızı ve neyi eleştireceğimizi
öğrendiğimiz zaman sağlıklı bir toplum olabiliriz diye düşünüyorum. Okula
beslenme getirmeyen çocuğu ayıplayan çocuklar yetiştiriyorsunuz. (Bu konuda
alnım apaçık olduğu için kendimi bu gruba katmamayı müsaade ederseniz hak
görüyorum) Veli toplantılarında “ay insan şu çocuğa yeni bir hırka alır, kaç
para ayol bir hırka” diyen vicdansızların ağzının ortasına çarpmıyorsunuz. Kaç
Melek evde gördüğü şiddetle okulda gördüğü psikolojik baskının arasında
sıkışmış halde kim bilir. Herkes kendi çocuğundan mesul tamam süper, ya
çocuğunun mesuliyetinden bihaber anne babalar.. Onların çocukları ne olacak? Tamam
devlet baksın. Peki devlete bunu kim haber verecek?
Burada eğitimcilere olduğu kadar velilere de büyük iş düşüyor. Melekler, işkencelerin üzerini örtmek zorunda hissetmesin diye, bir
parça vicdan sahibi herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Toplumun
Zeynep Öğretmenleri çoğalsın, Şule Annelerin gözü korksun, Cengizler ayağını
denk alsın diye bu tür projeleri oldukça önemsiyorum. Bu anlamda Anne’ye "acıdan beslenen bir ticari kaygı"
gözüyle bakanlarla aynı safta durmuyorum. Bu vesileyle 9 yaşındaki çocuğuma bir
daha ve bir daha sınıftaki arkadaşları hakkında sorular soruyor ve onları “gerçekten”
tanımasını sağlamayı amaçlıyorum.
Farkındalığı artmış bir insan bir başka insan
için umut anlamına gelebilir. O umudun peşi sıra bir hayat kurtulabilir.
Dün gecenin beni en çok acıtan kısmı, sahilde “anne,
annem” diye öğretmenine sarılan Melek sahnesi idi. O kucaklaşmada, o “annem”
deyişte “keşke bunu sen yapsaydın anne, beni sevseydin, beni başkalarının
kollarına bırakmasaydın anne” diye feryad eden bir iç ses okudum. Zeynep
Öğretmenine sarılan Melek’in o sahnesinin adını “Beni niye sen sarmadın anne”
koydum.
Burada yeniden başa dönüyor ve yineliyorum. Anne
olmak biyolojik olarak kadına verilmiş fakat duygusu ve merhameti onu hak eden
herkese sunulmuştur. Konuyu anne olmaktan ziyâde “insan olmak” ekseninde değerlendirmek
hepimizin boyun borcudur. Okula beslenme getirmeyen Melekler’den, sırtında
morlukla yahut ayağında yırtık ayakkabıyla gezen çocuklardan yalnız o çocuğun
anne babası değil insan olarak hepimiz sorumluyuz. Ardındaki hikâyeyi bilmeden
çocuğunu okula tokasız, deftersiz, ayakkabısız gönderen anne babaların
dedikodusunu yapmak en kolay olanı. Yüreği yeteni elini taşın altına koymaya
davet ediyorum. Bu yolda bir adım atan ve Melek nezdinde şiddet mağduru tüm
çocuklar için farkındalık sağlayan Anne dizisi
ekibini selâmlıyorum.
Yolunuz ve şansınız açık olsun.