Gecenin Kraliçesi: Meryem Uzerli, iki adam ve aşk meşk üzerine sayıklamalar..

Gecenin Kraliçesi: Meryem Uzerli, iki adam ve aşk meşk üzerine sayıklamalar..
Sonunda! Kim bilir ne kadar uzun zamandır fikir olarak yapımcısının aklında dolaşan, bir yılı aşkındır dilimizde dolanan, aktif masa üstü çalışmaları yaklaşık aylar süren, hakkında en çok konuşulan, komplo teorileri üretilen ve rekor sayıda senarist değiştiren; Cesaret iken "Gecenin Kraliçesi"ne evrilen Meryem Uzerli'nin dizisi yayına başladı. Meryem Uzerli'nin dizisi dedim çünkü tanıtım stratejisine göre de geri kalan teferruat idi.

Açık söylemek gerekirse ilk saniyesinden başlayarak final karesine kadar laf sokabilirim ama yapmayacağım. İçimden gelmedi. Her şeyi anlıyorum. Elimi vicdanımdan ve adalet duygumdan çekmeden önüme çıkan işi yorumluyorum. Sahada çıkan bütün arızaları, elde olmadan gelişen aksaklıkları, sürpriz krizleri, dile gelen gelmeyen, yazılmış ve dahi yazılmamış bütün "gerekçeli" problemleri, hepsini ama hepsini anlayışla karşılıyorum. Çünkü burası Türkiye.. El yordamıyla sahaya çıkıp milyonlarca lirayı havaya saçmayı seviyoruz. Biz bu işi böyle yapıyoruz. Böylesini biliyoruz. Bu biçime de "Yapımcılık" diyoruz. Haşâ lafım kişilere değil. Daha kurumsal ve sektörel bir sıkıntıdan bahsediyorum. Bölüm şöyle bi kenarda dursun şimdilik... Önce O3 Medya'yı da, Gecenin Kraliçesi'ni de aşan ortak bir sorunu konuşmalıyız.

İlk bölümüne (bölüm maliyeti için 10 milyon diyen var, 15 diyen var ama 8 diyen yok ) 10 milyon lira harcanan bir dizinin 13 bölüm ONAYLANMIŞ senaryo ile yola çıkması çok mu zordu? Zordu. Kim yazacak? Kaç yazar var ki günümüzün gerçek trend duygusunu tahlil edecek ve o duygunun üzerine "global" bir proje inşa edecek? Kim uğraşacak, hikaye dediğin nedir ki? Kaç parayı hak eder ki? Ne kadar emek verilmelidir ki? Çağır klişe isimleri, eldeki minnacık fikri yaz-boz tahtasına çevir. Her biri ayrı bir bütünden alınmış uyumsuz parçaları ite kaka bir araya getir. Yayına çıkma tarihi sözleşme süreleri yardımıyla sınırları zorladıkça, ehven-i şer ile sahaya çık. Sektör alışkanlığımız genel olarak böyle... Koy cebe..

Gelelim Gecenin Kraliçesi'ne.. Temelde kurmak istedikleri aşk üçgeni ve çatışmayı oldukça dişi bulduğumu söylemeliyim. Evvelce defalarca denenmiş, her denendiğinde de tutmuş güçlü bir temadan yürümüşler. Yeşilçam seyircisinin hâlâ tadını damağında hissettiği 1976 yapımı Devlerin Aşkı, 1984 yapımı Alev Alev namlı sinema filmleri de tamamen bu çatışmadan beslenmişlerdir. Gecenin Kraliçesi'nin temel çatışmasını aldığı bu eserler dışında bölüm içinde kullandığı bazı klişelerin de evvelce Asmalı Konak, Aşk ve Ceza, Bir İstanbul Masalı gibi say say bitmeyecek dizilerde yeterince tüketildiğinden de hiç bahsetmeyeceğim. Bakınız bu dişi çatışmayı icad etmiş yabancı üretimlerin adını anmıyorum bile. İş bu durumda TMC'nin onca para döküp Bad Love'dan yasal uyarlama hakkını alarak Acı Aşk kasmasını da anlamış değilim. Ne gerek vardı acaba? Neyse...

Bölüme gelirsek, o kara lahana çorbası nasıl yapıldı, Selin konağa gelmeden hangi ara gitti de saçlarını civciv sarısına boyadı, açılış sahnesindeki yağmur nasıl da kalitesizdi, kızın anasının Türkçesi iki dakkada nasıl düzeliverdi, Grasse'de yaşayan half Türk kızlar "öküzleşme" gibi post modern Türkçe bir sıfatı nerden öğrenmiş ola, dev yapımda neden diyaloglu figüranlar bu kadar tanıdık yüzlerden seçilmiş, Aziz Bey ailesini ilk gördüğümüz sahne olan kahvaltı sofrasındaki Adams Family göndermesi şart mıydı, demeyeceğim. Bunların heepsi düzelir, zamanla rayına girer. Haftada 6 gün iş çekip, bölüm yetiştirme telaşı başlasın hele..

Görünen o ki prodüksiyon gani gönüllü davranmış, belli ki "yok abi" dememiş, imkanlarını esirgememiş. Keselerine bereket. Şık mekanlar, şık insanlar izledim. Tek bir karesine laf edemem. Ancak "Oww, Taylan Biraderler" diyerek parmakla göstereceğim bir reji dehası da göremedim; kimse kusura bakmasın. O kadar imkanı, parayı, inisiyatifi önüne yığınca çocuğu sınavda 100 puan alsın istiyor insan. Yer yer olağanüstü duygu dolu sahneler çekmiş olsalar da, pek çok sahneye de hiç inanmadıkları hissine kapıldım. Zaten çizgi üstü kafalar ve oldukça yetenekli olduklarına da kaniyiz. Ancak nazarımda Muhteşem Yüzyıl'dan sonra parlayan kariyerlerindeki en vasat işleri de bu iki bölüm olarak kayıtlanacak..

Senaryo ise erkek kaleminden döküldüğü çok belli olan kalıplarla doluydu. "Türk seyircisi sevmez abi" diyerek Selin ve Kartal arasında tek gecelik seks ilişki kurmaktan korkup "aşk" kasan ama onu da inandırıcı kılamayan bir akış izledim. İzlediğim bölümde kılınızı bile kıpırdatmadan atılacak (arkadaş o kadar kıyamamışsınız, çektiğinize aşık olmuşunuz ki iki tintoş ihtiyarın ritm özürlü dansını bile izlettiniz..) net 50 dakika vardı ve altın makas işi cillop gibi yapardı. Hatta bölüm doğrudan boşanma kavgasından ve kaza ile başlasaymış tadından yenmezmiş. Tabii o zaman da yerli dramanın, "başrol oyuncusunu yazılan 300 sahnenin 295'inde kullanmalıyız." kuralı çiğnenmiş olurdu. Kaldı ki çektiğinizi ziyan etmez yine flashback olarak kullanırdık. Hikayenin ana çatısını oluşturacak Kartal-Selin aşkı, Aziz-Selin birlikteliği kadar özeni hak ediyordu bence.. Çünkü Sezar'ın hakkı Sezar'a; Selin neden Aziz'i tercih etmelidir onu çok net gösterdiniz, elinize sağlık..

Oyunculuklara gelisek, Uğur Polat karaktere yakışmış. Her ne kadar da içinden zaman zaman aşkın bir "sahne enerjisi" çıkıyor ve o enerji karakterin gerçeklik sınırını zorluyor olsa da en çok Aziz'i sevdim. İlginçtir ki aslen ve hiç değilse ilk bölümlerde "tu kaka" dememiz gereken "kara çalı" Esra'yı da sevdim. Funda Eryiğit'in kaliteli performansından bahsetmemek olmaz. Gönlüne bereket. Murat Yıldırım, eğer yazan arkadaşlar bir karar verir, karakter arızası ile iticilik arasındaki farkı kavrayarak yazarlarsa Kartal'ı büyütür. Meryem Uzerli'nin aksanlı tonlamasız Türkçesi bana batmadı, "Allahın Fransızı işte ya" dedim; hikayesine ısınmamı sağladı. "Ay bu resmen Hürrem!" hissi de almadım. Hatta Uğur Polat ile enerjilerini o kadar beğendim ki ikili sahnelerinde de Selin'i sevdim. Ancak kabul edelim, özellikle o (görsel ve duygu bağlamında oldukça kötü çekilmiş) final sahnesinde Murat Yıldırım'ın ablası gibi duruyordu.

Özetle; Gecenin Kraliçesi o kadar çok reklam yaptı, geri saydı, dizinin adını dağa taşa yazdı, yetmedi kozmetik lansmanıyla zamanlama öpüştürdü, belgeseller yayınladı ve Meryem Uzerli'yi seven merak eden "o" kitleye oynadı ki prensip hesabı yaparsak bu bölümün izlenmesi değil, çok izlenmesi hatta yarın iki haneli sonuçlar alması gerekir. Almazsa, o zaman takkeyi önümüze koyup yeniden konuşuruz. Dizinin yurt dışı satışı konusunda endişem yok. Zira Murat Yıldırım da, Meryem Uzerli de MENA (Middle East- North Africa) denilen pazarın ciddili idolleri arasında.. Kısmetse, peynir ekmek gibi satarlar.

Bizde yerleşik kaide yani "İlk bölümler daima dökülür sonrası sağlamlaşır" prensibine göre eğer elde hikaye açısından sıfır hatalı birkaç bölüm daha varsa, Gecenin Kraliçesi salı akşamını esir alan Eşkıya ile zirveyi paylaşır. Ben izler miyim? İş icabı ikinci bölüme de bakarım, lakin şimdilik Hızır ve onun çok acıklı kırılma noktalarını görme hayalim ve hevesim baskın durumda.

Emeği geçen herkesin gönlüne bereket, ekran yolculuğu uzun ve bereketli olsun...

Böyle işte..
R.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER