Pinto ticarete ve
yeni işlere o kadar meraklı ki her seferinde farklı bir sektörde ticaret
yapmaya karar veriyor. Öyle ki, Tarkan
İngilizce albüm çıkarttığı zaman, "ben onu da satayım bari, çünkü bir şeyler
satmayı seviyorum", demiş. O işte anlaşma
sağlayamamış, sonrasında da kürkçü dükkanı misali ayakkabıcılığa geri dönmüş.
Televizyon dünyasına girmesi ise ayakkabı sektörüne döndüğü ve mutsuz olduğu
bir dönemde oluyor. "Bir gün yazar kuzenimin kızı beni arayarak, ‘İzzet format
satsana dedi’. Ben format nedir onu dahi bilmiyordum.” cümleleri ile o ilk
kıvılcımı anlatıyor. Kuzenin kızı ise Pinto’yu cesaretlendiren şu cevabı
vermiş, "İzzet o kitabı sattıysan, her şeyi satarsın.” Bundan sonrasını ise
şöyle anlatıyor: "Hemen araştırmaya
başladım. Cannes’de bir fuar olduğunu ve yapımcılar ile orada irtibat kurabileceğimi
düşündüm. Fakat şöyle bir sorun vardı. Stand kiralamak için 10 bin euro
gerekliydi ve bende o kadar para yok. Gidip, bir arkadaşımdan borç
istedim. Hiç bir kesinlik yoktu ancak ben bu riski almak istedim. Arkadaşım da
sağ olsun bana güvendi, kumar oynadık.”
'Kim Türk dizisi izler
ki?'
Sonrası ise oldukça komik. İzzet Pinto’nun pratik zekası ve
şansı yardımıyla olaylar hiç beklenmedik başarılara uzanıyor. Fuardaki en küçük standı
alabilmiş, “En dandik stant
bizimkiydi” diyor. Neyse ki en sonunda Lübnanlı bir yapımcı format ile ilgileniyor ve Pinto’nun şirketi
ile çalışmak istiyor. Fakat Türkiye’ye gelip ofisini görmek istediğini ve ancak bu
ziyaretin ardından birlikte çalışabileceklerini de söylemişler. Pinto bu durumu, “O kadar bilgisizdim ki,
müşterilerin hiç bir sorusuna yanıt veremedim, bana güvenemediler herhalde” diye
açıklıyor. İşin komik yanı ise Pinto’nun bir ofisinin olmaması. Yine ona borç
vererek yardımcı olan arkadaşının kapısını çalıyor ve bu kez de ofisini ‘ödünç alıyor’. Arkadaşının şirketinin olduğu binaya kendi tabelasını asıyor, Lübnanlı yapımcıya o şirkette çalışanları da kendi ekibiymiş gibi gösteriyor.
Bu süreçten sonra Lübnanlı müşterisi, Türk
dizisi bulmasını istemiş. Pinto, bu
isteği saçma bir fikir olarak yorumlamış. “Kim Türk dizisi izler ki?” diye düşünmüş ama yine de birkaç proje
bulmuş. Fakat Lübnanlı
müşteriler geri dönüş yapmamış, Pinto da olayın üstüne düşmemiş. Bir süre sonra yine
hiç beklemediği bir anda bu sefer Bulgar bir yapımcı aramış ve dizi bulmasını istemiş.
Pinto elindeki içerikleri göndermiş. Gönderdiği
diziler hakkında en ufak bir bilgisi yok hatta ne gönderdiğini dahi bilmiyor.
Ancak o dizilerden biri reyting rekorları kıran Binbir Gece. Dizi Bulgaristan'da yayınladığı gece reyting rekorları kırıyor ve reyting listesinde dördüncü sırada yer
alan kanalı bir numaraya taşıyor. Pinto bu başarı için, “Binbir Gece bana
vurmuş bir piyango” diyor.
Daha sonraki süreçte de Muhteşem Yüzyıl’ı satmak istiyor.
Timur Savcı ile arkadaş olduğu için işi kolaylıkla halledeceğini düşünmüş. Fakat olaylar pek de beklediği gibi gelişmemiş. Timur Savcı formatı satmak istemediğini söyleyince
ne yapacağını bilememiş. Ancak Pinto işi o kadar çok satmak istemiş ve o kadar
ısrar etmiş ki, beşinci görüşmede olumlu yanıt alabilmiş. “O an kendimden
geçtim, mutluluktan uçuyordum. Herhalde anın heyecanı ile kendimi kaybederek
bir sürü söz verdim. Neredeyse milyon dolarlık reklam yapacağımı söyledim.
Yaptım da, çünkü söz vermiştim. İlk defa bir Türk dizisi için dünya çapında bir
lansman yapıldı, oyuncular kırmızı halıda yürüdü. Yetmiş beş ülkeye sattık
formatı” diyerek, Muhteşem Yüzyıl’ın başarısını anlatıyor.
Pinto, risk almazsınız başaramazsınız diyecek kadar cesur
bir isim. İşini tutkuyla yaptığını her
cümlesinde hissediyorsunuz. O kadar seviyor ki bu tutkusu ona işlerin kolay
gibi görünmesini sağlıyor. Aynı zamanda inanmanın da başarı için önemli
olduğunu da vurguluyor. 17 yaşında Amerika’ya okumaya gitme şansı varken
babasına “Burada kalıp, ticaret yapmak
istiyorum” diyecek kadar kendine
inanmış. Bugünkü tüm başarılarını babası için kazandığını anlatıyor bizlere. Ayrıca, “Paylaşmayı bilmezsen kazanamazsın”
diyecek kadar da mütevazı bir isim. Tüm bunları kendisinden dinleyince İzzet
Pinto’nun başarısının sırrını da anlamış olduk.