Merhabalar. Dizi kısmen Hagai Levi sayesinde büyük başarı kazandı.
Sarah’yla [Treem] “In Treatment”tan tanışıyorlar. Bu dizi ülkemde büyük yankı
uyandırdı çünkü hikayeyi beş güne yayan “In Treatment” gibi farklı bakış
açılarından anlatılan girift bir olay örgüsü anlatılıyor. Size günümüzde
seyircilerin eskisinden farklı anlatım tarzları benimseyen, tabiri caizse bu tür
yüksek kaliteli içerikle kurdukları bağ nedir?
Maura Tierney: Bence bunun birçok sebebi var. Bu diziler daha uzun zamanda çekiliyor.
Kanallarda yayınlanan dizilerde daha kısa sürede daha fazla bölüm çekilmesi
gerekiyor. Yazarlara da daha az vakit kalıyor. Bizimse ürünü ortaya çıkarmak
için daha fazla zaman lüksümüz var. Reklam verenlerden gelen müdahaleler de
daha az, böylece dizileri yaratanlar içerik bağlamında daha özgür olabiliyor ve
reklam açısından daha az sınırlanarak kendilerini ifade edebiliyorlar.
Dominic West: Evet,
katılıyorum. Şu an hala televizyonun altın çağını yaşıyoruz. “ER” ve “The Wire” gibi
dizilerden itibaren senaryolar inanılmaz derecede gelişti. Sponsorlara
bağımlılık azaldı. Çünkü TV dramalarında yazarlar o kadar iyi ki olayları
derinlemesine işleyip detaya girebiliyorlar. Bu da iyi televizyon demek. Ayrıca
rekabetin sertliği de kaliteyi yükseltiyor.
Maura, yeni sezonun ilk bölümünde canlandırdığın
karakterden çok etkilendim. Karakterinin ne kadar değişken ruh hallerinden
geçtiğini anlatan iki sahne vardı. Meditasyon odası ve duş sahnesinden bahsediyorum. Olan biten Helen için korkunç olsa da bir oyuncu olarak sen ne
düşünüyorsun?
MT: Karakterin ilk haline bakarsak sıradan bir eş olacağı
düşünülebilirdi ama öyle olmadı. Bence yazarlar da bu karakteri seviyor ve
ayrıca söylemem lazım ki Dominic’le çalışma fırsatı daha iyi olmamı sağlıyor. Büyük yardımı dokunuyor.
Eğleniyorum. Gerçekten çok eğleniyorum.
Bu soru ikiniz için. Sizce Ruth Wilson’ın İngiliz
olması diziye ne katıyor? Özel bir fark yaratıyor mu?
MT: Bence hayır.
DW: Berbat
aksan dışında mı? [Gülüyor] Berbat
Amerikan aksanı... Bunun dışında, ikimiz de İngiliz olduğumuz ve set aralarında
karakterde kalacak kadar profesyonel olmadığımız için İngiliz İngilizcesiyle
sohbet edip Amerikan İngilizcesiyle oyunculuk yapıyoruz. Bunun diziye ne kattığını
bilemem. Ama artık Amerikan dizilerinde çok sayıda İngiliz oyuncu var. Bunun
nedeni ne acaba? Herhalde daha ucuzuz ve burada olmaktan çok mutlu olduğumuz
için fazla şikayet etmiyoruz diyedir. Belki de öyle değil.
Karakterle aramıza ufak bir mesafe koyuyor. İngiliz olsaydı kafasından
geçenleri daha iyi bilebilirdim. Geçmişini, ne yaptığını daha iyi
anlayabilirdim. Noah söz konusu olduğunda ne kadar
araştırırsam araştırayım bilemeyeceğim. Bunun avantajı da beni karakteri
taşıyan boş bir kap gibi yapıyor ve iş izleyiciye düşüyor. Karakterle belli bir mesafede durmanın
oyunculukta oldukça faydalı olabileceğini düşünüyorum.
Diğer oyuncularla Ashley Madison’ın hacklenmesi hakkında
biraz konuştuk. Yasak ilişki yaşayanları utandırma amacı güden bir kültür
hakkında ne söyleyebilirsiniz?
DW: Neyin
hacklenmesi?
Dominic, sıkıcı bildiğimiz İngilizlerden değil.. Keyifli bir adam. Ashley
Madison ilişki
sitesi hacklendi ve siteyi kapatmazlarsa kullanıcı bilgilerini sızdırmakla
tehdit ettiler. Sizce
toplum neden ilişki yaşayanları utandırmak istiyor? Olaydan sonra birçok insan sosyal medyada “oh olsun, eşlerini aldatanlar
hak ettiklerini buldu,” gibi birçok şey yazdı.
DW: Bunlar
çok duygusal şeyler, ilişkiler olsun, zina olsun. Bence bu yüzden dizi bu kadar
ilgi çekti. İnsanlar bu tip konular açılınca da hemen kulak kabartır. Bence bu
ilginin bir kısmı insanların bunların ne kadar yanlış ve insanın başına
gelebilecek en kötü şey olduğuna dair inancından kaynaklanıyor. Bir o kadarı da
keşke ben de yapsaydım diyordur. [Gülüyor]
MT: Doğru.
DW: Kıskanıyorlar
herhalde. Sevgisiz, berbat evliliklerinden kurtulmak istiyorlar belki de.
[Gülüyor]
MT: İnsanların
bu kadar öfkelenmesinin sebebi aldatılmanın çok acı verici bir deneyim olması.
Dolayısıyla aldatan birini utandırmak kolaya kaçmak oluyor. “Benim başıma böyle
bir şey geldi ve hepinizin cezalandırılmasını istiyorum” demek gibi bir şey.
Hiç
evliyken başkasına aşık olan bir arkadaşınız oldu mu? Olsaydı ona ne tavsiye
ederdiniz?
DW: Ne
istiyorsan onu yap derdim. Karakterimin yaptığı şey çok çılgınca ama bir yandan
da çok dürüst. Bence onu sevimli yapan da bu. Yasak ilişki yaşayanların yaptığı
bir sürü aptalca hatayı yapıyor. Ama başına esas belayı açan dürüstlüğü oluyor.
Rol yapmaya devam etmek yerine sevgilisiyle olmayı tercih ediyor. Bu her ne
kadar aslında birlikte mutlu olduğu eşini ve daha çok küçük yaşta olan
çocuklarını bırakmak anlamına gelse de. Yani bunu kim yapar? Hem de bir barda
veya restoranda tanıştığın bir garson için.
Son sezonda yaptıklarına
bir bakın. Amacı ne? Çok saçma değil mi? Ama senarist insanların aptalca şeyler
yapabildiğini söyledi. Telefonlarında mesaj unuturlar. Evlerindeki yatakta
sütyen veya külot unuturlar mı emin değilim ama Noah unuttu. Noah burada olsa
ona ne derdim bilmiyorum ama bence bazen çok salak olabiliyor ve sanırım bu
yüzden onu seviyorum.
1965 doğumlu Maura Tierney'i, en çok da ER'dan hatırlıyoruz.Maura, bu sezonda
olayları senin ve Joshua’nın bakış açısından da izlemeye başlıyoruz. İlk
sezonda seni sadece başka karakterlerin gözünden gördüğümüzü düşünürsek artık
kendi karakterini kendi bakış açından aktarabileceksin. Bu değişim
performansını nasıl etkiledi?
MT: Keşke
daha fazla etkileseydi diyorum. Çünkü canlandırdığım karakter Noah ve Alison’ın
gözünden çok daha farklıydı. Kendime Helen’ın gözünden bakmaya başladığımda
başlarda Noah’nın gördüğü Helen’ı yansıtmaya devam ettim. Daha farklı
olabileceğim sonradan aklıma geldi. Başta bunu düşünemedim. Kendi gözümden
Helen’ı anlatmak biraz zordu ve hala tam oturmuş değil. Eğlenceliydi ama biraz
zorlandım.
Karakterlerinizde olduğu gibi, hiç daha önce bir olayı başkasından
tamamen farklı bir şekilde hatırladığınız oldu mu?
DW: Güzel
soru. Hem de her zaman. Somut bir örnek hatırlamaya çalışıyorum.
MT: O
zaman sen düşünürken ben anlatayım. Bence
bu hafıza devreye girmeden bile önce oluyor. Bir defasında bir partideydim ve
aynı olayı algılayış şeklim bile arkadaşımınkinden tamamıyla farklıydı. Hepimiz
aynı yerde aynı şeye bakıyorduk. Bu hafızanın oyun oynaması bile değil.
Gördüğün
şeyin ne olduğunu anlatabilir misin?
MT: Bayağı
sıkıcı bir konuydu aslında. Eski kocam oradaydı ve yanında yeni biri vardı.
DW: Bunun
neresi sıkıcı! [Gülüyor] Al sana iki bakış açısı, sana sıkıcı geliyor bize ise
heyecanlı. [Gülüyor]
MT: Biraz
acayip bir durumdu. Oraya eski arkadaşlarımla gelmiştim ve ayrı bir yerdeydim.
Ya bir film galasıydı ya da yönetmenin annesiyle sohbet etkinliğiydi. Ben,
neden arkadaşlarım gelip nasıl olduğumu sormuyor diye düşünüyordum. Sonuçta
onlarla daha önce böyle bir durumda bulunmamıştım. Kendimi çok ilgisiz
bırakılmış hissettim. Arkadaşlarım ise “Sen orada Lena Dunham’la, ‘Girls’deki
tiplerle, meşhur arkadaşlarınla konuşuyordun. Biz de gayet iyi olduğunu
düşündük.” dediler. Halbuki hiç değildim. İki bakış açısı da hem doğru hem
yanlıştı. Bana sorsanız kimse beni umursamıyor, kimse benimle ilgilenmiyordu
halbuki onlara göre gayet iyi görünüyordum. Üstelik hepimiz aynı yerde aynı
olayı yaşıyorduk. Biraz sıkıcı bir konu.
DW: Hiç
değil. Bence harika.
MT: Sonuçta
hafıza olayı değiştirmeye daha oradayken bile başladı.
Dominic somut bir örnek düşünürken (Toplantı sonuna kadar da hatırlayamadı) Sizin
cevabınızı aldık mı?
DW: Almadınız.
Aklıma bir şey gelmiyor ama bence dizinin en güçlü yanı, ilişkiler gibi
duygusal ve ailevi konularda, özellikle de o ilişkide bir çatlak varsa olayları
herkesin farklı bakış açısından görmesi. Bu yüzden dizinin anlatım tekniğini
çok ilginç ve gerçekçi buluyorum. Farkındaysanız somut bir örnek vermemek için kırk
takla attım ama aklıma gelmiyor, napayım. [Gülüyor] Düşünmeye
devam edeceğim.
Peşin
hükümlerden bahsetmişken, dizi Noah ve Alison karşıtlığında erkek ve kadın
karakter algılarımıza da değiniyor. Elimizde Noah gibi,
çok iyi bir aileden gelen, çok ama çok sofistike bir kadınla evli bir adam var.
Buna rağmen gözü dışarıda veya siz nasıl isterseniz öyle adlandırın. Alison
ise çok kırılgan, daha yeni çocuğunu kaybetmiş ve kendisi de kaybolmuş bir
kadın. Sizce dizideki Noah gibi biz de bu durumdaki kadın ve erkekleri farklı
bir şekilde değerlendiriyor olabilir miyiz?DW: Konuştuğum
insanların çoğu en az sempati duydukları, affetmeye en isteksiz oldukları karakterin
Noah olduğunu söyledi. Ama
öte yandan Noah’nın bu kadar suçlu bulunması da biraz erkekler hakkındaki peşin
hükümlerden kaynaklanıyor. Erkeksen karına ve çocuklarına bakman gerekir.
Onları yalnız bırakmaman gerekir.
Noah’nın
en mazur görülemeyecek karakter olduğunu mu duyuyorsunuz?
DW: Evet
öyle. Bence izleyiciler Helen’ı hatta Alison’ı bile anlayabiliyorlar. Cole’u da
sanırım. Sonuçta insanlar erkeğin karısına ve çocuklarına bakmasını bekliyor.
MT: Canlandırdığım
karakter yaralı biri ve sempati topluyor. Noah’nın yarası o kadar göze
çarpmıyor olabilir.
DW: Evet
haklısın. Ama ben de yaralıyım. Yaratıcılığımı kuruttun!
MT: Tabii.
Anlıyorum. Senin için aileme karşı geldim.
DW: Sıkıcı
bir evliliğe hapsoldum! [Gülüyor]
Son olarak aynı
konudan devam etmek istiyorum. Sanki senin karakterin bakış açısı değiştikçe en çok farklılık gösteren
karakter oluyor. Bazı anılarda iyi adamsın, bazılarında ise senden kötüsü yok.DW: Evet.
Hatta
neredeyse saldırgansın. Bunun sebebi belki de tüm karakterlerin tek satırlık
tanımlarını yazacak olsak seninkinin en kolay anlaşılan olduğunu düşünmemizdir.
Böylece Noah’nın tepkilerini aşırılaştırarak ona olan bakış açımızı
bulandırabiliyorsun.
DW: Bir
oyuncu olarak ister istemez karakterinin iyi yönlerini göstermek, ona iyi
niyetle yaklaşılmasını sağlamak istiyorsun. Tıpkı bir insan olarak kendine
yaptığın gibi. Bu yüzden başta biraz zorluk çektim. Gerçekten alçak herifin
teki, bunu yapamayacağım diye düşündüğümde bunun başkasının bakış açısından
anlatıldığını açıkladılar ve bu beni özellikle bu sezonda tamamen rahatlattı.
Çünkü önceki sezonda iki
karakterin birbirine aşık olmasını onların bakış açısından izledik, bu yüzden
daha çok uyum ve tutarlılık vardı. Bu sezon ise yolları ayrılan insanları
anlattığı için birbirinden çok farklı bakış açıları var. Bir "hıyar"ı
canlandırmaya da bayıldım çünkü ardından kendine yakıştırdığın daha sempatik
bir yönü de katabiliyorsun. Biriyle boşanırken, karşındakinin berbat
davranışları, yaptığının farkında bile olmadığı korkunç hareketleri olur. Bu
sayede sanki iki veya daha fazla karakteri canlandırıyormuşum gibi oluyor ve bu
çok eğlenceli bir şey. Ne kadar ruhsuz bir herif olduğu umrumda değil. Hepsi
bakış açısına bağlı.