Berk Atan: Mesele kalbi temiz tutmakta, gerisi gelir!
07 Eylül 2015
R: Güneşin Kızları setinde çok deneyimli oyuncularla birliktesin. Sen ve Hande dışında herkesin uzun süreli kamera oyunculuğu deneyimi var. Nasıl aranızdaki paslaşmalar?
BA: Enerjimiz çok iyi. Emre'yle (Kınay) özellikle. Zaten Emre ile olan sahnelerimizin etkisinin ekrana pozitif olarak yansıması Emre ile aramdaki iyi diyalogdan kaynaklanıyor. Gerçekten çok yardımcı oluyor. Sonuçta karşında benim yaşım kadar tecrübesi olan bir oyuncu var. O yüzden ona yüzde yüz saygı duyuyorum. Onun fikri, önerisi benim için üzerine cümle kurulmayacak kadar önemlidir. Mesela o bir sahneyi nasıl yorumlamışsa fikrini benle paylaştığında haklıdır ve doğru der, öyle oynarım. Tolga (Sarıtaş) ile de öyle çok güzel paslaşıyoruz. Meltem'le (Gülenç) de... O da iyi bir tiyatrocu hatta onun da ilk dizi deneyimi ama yıllarca sahne deneyimi var. Bunlar beni çok geliştiren şeyler ve gerçekten de şans. Hem sahnemi oynuyorum hem de onlardan öğreniyorum. Hatta ilk günlerde sahnem yokken kameranın yanında durup net ekranından Emre'yi izlerdim. Hem Emre'yi izliyordum hem ekrana bakıyordum. Emre ne yapıyor ve o yaptığı şey ekranda nasıl çıkıyor? Ne kadar büyük hareket, ne kadar küçük hareket etmek lazım anlamak için hep izliyordum. Kamera insan gözünün görmediği kadar ince detay algılıyor.
R: Çok seviyorsun oyunculuğu sen..
BA: Seviyorum... Kendimin dışına çıktığım anları özellikle seviyorum. Düşünsene normal hayatta asla birinin gırtlağına yapışacak tipte bir adam değilim ama orada Haluk'un gırtlağına yapıştım. Demek ki böyle bir duyguymuş, diyorsun birini öldürmek isteyecek kadar öfkelenmek... Güzel tarafı bu... Hiç kurmayacağın cümleler kuruyorsun. Bambaşka bir adam gibi gülüyorsun.
R: Zor değil mi oyunculuk?
BA: Zor ama güzel. Zoru yapmak çok güzel.
R: Savaş'ı ilk okuduktan sonra nasıl hazırlıklar yaptınız?
BA:
Karakter analizi geldi. Motora binen, içine kapanık ama aslında her
anlamda tam sokak çocuğu refleksleri olan bir adam. Motorcu hem de
racing motora biniyor. Savaş'ın duygusal yapısı kadar güçlü bir ipucuydu
motor kullanıyor olması çünkü beden dilini de etkileyecek bir aksesuarı
var. Hemen motor kurslarına başladım. Kursa başladığım ilk gün, ikinci
saatte tek başıma kullanmaya başladım. Hoca, "Sen motor kullandın mı?"
dedi.
R: Kullanmış mıydın?
Hiç motor kullanmadım ama bisiklete bindim uzun yıllar. İzmir'de büyüdüğüm mahallede hep bisiklete binerdik.
R: Dizide bütün sahnelerde motoru sen mi kullanıyorsun?
BA: Genelde ben kullanıyorum. Eğer sahne tehlikeli ya da çok hızlı sahneler değilse ben kullanıyorum.
R: Araba mı, motor mu?
BA: Araba... Dört tekerlek severim ben..
R: Hangi yabancı oyuncuları beğeniyorsun?
BA: Michael Douglas hastasıyım. Tom Cruise'a da bayılırım.
R: İlk işin neydi?
BA: Her Şey Yolunda Merkez.
R: Kim yönetiyordu?
BA: Taner Akvardar...
R: İyi yerden başlamışsın..
BA: Evet Taner Hoca da çok iyi bir yönetmendi ama bir gençlik işiydi, çok da hızlı geçti. Oradan da çok şey öğrendim ama asıl öğretmenim Sadullah Hoca tabii. Çok kral bir adam, zaten baba oğul gibiyiz sette. Yani gerçek amcam olsa o kadar severim. Sahne önceleri sahneleri değerlendiriyoruz. Dinliyorum, gerçekten onunla çalıştığım için çok şanslı olduğumu anlıyorum. O da eski futbolcu. Sadullah Hoca'nın da geçmişinde futbol varmış. Hatta geçenlerde konuştuk, babamla arkadaş değiller ama ismen birbirlerini biliyorlar. Sonuçta o da takım alt yapısına hakim bir adam o yüzden de bizimle diyalogları çok güçlü. İyi çeken yönetmen olursun ama üstüne bir de oyuncularla iletişiminin güçlü olması çok şahane bir durum.
R: Kulakları çok çınladı Sadullah Celen'in. (Hocam, saygılar!) Peki, dizi çok başarılı oldu ve kısmetse 2016 Haziran'a kadar tatilsiz çalışacaksınız..
BA: İş başarılı olsun da ben tatil filan aramam, çalışırım kendi adıma..
R: Ocak ayında bir daha konuşuruz bunu o zaman..
BA: Yok gerçekten şu an tatil gibi bir isteğim yok. Zaten haftada 2 gün repolu gidiyoruz.
R: İki gün repo mu?
BA: Evet cumartesi pazar repo oturttu Hoca. 1 gün de benim sahnem olmuyor.
R: Aman nazar değmesin...
BA: Aynen... Sonuç olarak şu an tek istediğim başarılı olmak, yapabileceklerimi gösterebilmek. Hayat bana bir şans verdi ben de bu şansı çok çalışarak en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. Çok gencim 24 yaşındayım, ileride uzun uzun tatil yapacak zamanlarım olacak. Hiç tatilsiz üç sene de çalışabilirim. Allah ömür verdikçe tatil yapacak zaman çok bulunur.. Ayrıca zaten bir bayram tatili oldu. İzmir'e gittim.
R: Aa, ailen halen İzmir'de mi yaşıyor?
BA: Evet onlar oradalar. İki günlük tatillerde onların yanına gitmek zaten bana tatil oluyor. Kafamı dinliyorum. Ailemi görüyorum. Kuzenlerimle vakit geçiriyorum.
R: Kaç kardeşsin?
BA: Tek çocuğum ama çok kalabalık aileyiz. Kuzenlerim var. Hiç tek çocuk hissi yaşamadım.
R: Baban eski futbolcuymuş.
BA: Evet. Metin Atan. İzmir'de oynadı. Altınordu, Altay, Göztepe takımlarında. Benim de futbola yönelmem zaten babam yüzünden. Babadan oğula geçti yani merak.
R: Hiç ama hiç anlamam fakat futbolcu olmak için uzun ve yapılı değil misin?
BA: Kaleciydim ben. 17 yaşındaydım çok da erkendi aslında, bıraktım ve bu işe yöneldim.
R: O zaman İstanbul'da yalnız yaşıyorsun. Nasıl yalnız yaşamak?
BA: Aslında yalnız yaşamak zor değil kolay ama erkek için biraz daha zor. Bir de tek çocuğum ve annem sağ olsun bir dediğimi iki etmez, hiçbir şeyimi eksik bırakmazdı. Evde hiçbir şeye elimi sürmeden büyüdüm ama burada bir düzen devam ettirmek lazım. Yalnız yaşamanın bana katkısı, sorumluluk kazanmak oldu. Tek başıma bir ev idare ediyorum. Artısı bu ama tek eksisi de özlem... Çok özlüyorum onları...
R: Peki tertipli düzenli misindir?
BA: Kesinlikle. Olmazsa olmazımdır. Dağınık bir evde, düzeni olmayan bir evde kesinlikle yaşayamam. Mesela en sevdiğim şey kahvaltımı evimde yapmaktır. Yani benim evimde hep yemek olsun ama çok lazımsa ben dışarıda da yemek yerim. Ama kahvaltımı evimde yapabileyim. Televizyonumu açıp izleyeyim. Maç varsa maçı izleyeyim, film izleyeyim, belgesel kanalları gezeyim. Arkadaşlarım gelsin play station oynayalım.
R: Çok evcimensin sen, Yengeç misin?
BA: Terazi ama yükselenim Yengeç. Hiç evden çıkmayayım herkes bana gelsin, yenilsin içilsin kafasındayım.
R: Evde yemek yapıyor musun?
BA: Yapıyorum ama yumurta kırma seviyesinde..
R: Çok iyi bence... Zira günümüzde yumurta dahi kıramayan en az 100 genç kız sayarım.
BA: Lapa seviyesinde pilav da yapıyorum. Genelde protein bazlı beslendiğim için tavuk, et, yumurta gibi onları da pişirmek kolay. Onun dışında 'mutfak adamıyım' diyemem.
R: Bir de formunu korumak ve beslenmene dikkat etme durumu var.
BA: Benim için zor değil çünkü zaten futbol disiplininden geliyorum. Herkesin hobisi olan spor yapmak benim zaten yaşam biçimim. Spor yapmak benim için yük değil, zaten hayatımın bir parçası gibi. O yüzden zorlanmıyorum. Onun dışında biraz beslenmeme dikkat ediyorum. Yeşil çay içiyorum.
R: Peki asla hayır diyemeyeceğin şey ne?
BA: Dondurma... İki günde bir yerim. Dayanamam. 15 dakika fazla koşarım ama yerim.
R: Sokaklar ne durumda? Rahat dolaşabiliyor musun?
BA: Nispeten... Televizyonda olmak çok sevilen bir dizide olmak etkiliyor tabii. Eskisine göre daha az rahatım ama şikayetçi değilim. Memnunum ilgi ve alakalarından.
R: İdeallerinde neler var? 10 sene sonra kendini nerede hayal ediyorsun?
BA: Aslında o kadar uzun süreli planlarım yok. Çünkü hayat o kadar garip ki insanın bir yılda hatta bir ayda bile hayatının yönü değişebiliyor. Bir plan yaparsın, o doğrultuda hedefine doğru çalışırsın çabalarsın ama çok daha iyi ya da kötü gelişmeler de olabilir. O yüzden hedefinin olması iyi bir şey ama pay da bırakmak lazım. O yüzden 10 sene sonra, umarım bu işi yapıyorumdur ve iyi bir noktadayımdır. Ama diyelim işler kötü gitti ve on sene sonra bambaşka bir sektörde de görsem kendimi bocalamam. Duruma şartlara uyum sağlarım. Şu andaki hedefim oyunculuk mesleğini geliştirmek için en iyisini, en güzelini yapmak ama ne nasip olur bilinmez.
R: Duygusal olarak bir B planın var yani...
BA: Aslında yok...
R: Yani Güneşin Kızları bitti. Dediler ki "Berk, tatlısın ama oyunculuk buraya kadarmış..." O esnadaki ruh halin için bir B planından bahsetmiştim aslında..
BA: Bir kapı kapandığında çok daha iyi bir kapı açılır. Çok şükür hep öyle oldu. Bu yaşıma kadar hep böyle oldu, bundan sonra da böyle olur diye düşünüyorum. Futbolu bıraktım. Sonuçta babam futbolcu, amcamın oğlu profesyonel futbolcu... Futbolu bıraktım ve hiç düşünmedim "Şimdi ne olacak?" diye. Çok daha iyi bir kapı açıldı.
R: Ne güzel içselleştirmişsin hayatın keşmekeşine fazla da kapılmamak gerektiğini... Peki, arada bir de Best Model olma macerası var değil mi?
BA: 2014'te... 2014'te birinci oldum.
R: Tacını kime devrettin?
BA: Burak Çelik'e.. O da Karagül'de oynuyor şimdi.
R: Yarışma süreci nasıl oldu?
BA: Futbolu bırakınca bir ajansa kaydoldum. Defilelere çıktım. İzmir sonuçta imkanlar kısıtlı çünkü bu işlerin merkezi İstanbul. Defileler sürerken bir arkadaşım yarışmaya başvuracaktı. Sen de başvur İstanbul'da birlikte vakit geçiririz yalnız kalmamış olurum dedi. Tamam dedim. Başvurdum. Hatta anneme dedim ki, "çok güzel fotoğraflar çektirdim doğrudan finale çağırırlar beni" diye şakasını yapıyorum. Ve bana bir geri dönüş olmadı. Elemeler açıklandı filan. Ben de olmadı dedim. Seneye tekrar katılırım belki dedim konuyu kapadım. Bir gün bana bir telefon geldi. "Berk Bey merhaba siz neredesiniz şu an, biz sizi Best Model'den arıyoruz. Neden görüşmelere gelmediniz?" Niye geleyim bana bir geri dönüş olmadı. Meğerse benim başvuru formum, başka bir formun arkasına yapışıyor. O formdakiyle birlikte ön elemede kenara ayrılıyor. Hiç açılmadan. Sonra yarı finalden önce son bir kontrol yapıyorlar acaba gözden kaçan var mı diye ve benim formumu buluyorlar. Gerçekten de direk finale çıktım. Anneme yaptığım şaka gerçek oldu. 2013'te girdim 'İstikbal Vaad Eden' seçildim. 2014'te de birinci oldum.
R: Gerçekten de kısmetten ziyade olmuyor şu hayatta..
BA: O yüzden diyorum ya bir B planım yok. 10 sene sonrasında nerede olurum diye fazla düşünmüyorum diye... Hayatımda buna benzer o kadar çok anekdot var ki.. Ne yaparsan yap çizilmiş bir kader yolu var. Sana biçileni yaşıyorsun. Mesele kalbi temiz tutmakta, gerisi gelir.
R: Laf dinleyen bir adam mısın?
BA: Kim hangi işi yapıyorsa o işin profesyoneli olan, işine hakim olan herkesin lafını, tavsiyesini dinlerim. Çünkü ben zaten her alanda deneyim sahibi olamam. Herkesin her konuda bir fikri vardır ama bilgisi ve deneyimi yoktur. O yüzden de fikir alışverişi içinde olmacağımız, bize tecrübelerini aktaracak insanlar var hayatımızda. Onlar daha iyi bildiği için birlikteysek elbette önerilerini dinlerim, dikkate alırım. Saygı duyarım. Çünkü onun da işi o konuyu bilmek.
R: Mesela diyelim ki önünde iki tane proje var. Senin iç sesin X olanı yap diyor ama menajerin de "Y projesini yapman lazım" diyor. Nasıl karar verirsin?
BA: O anki enerji de çok yönlendirici oluyor aslında. Mesela bu işten önce de bir sürü görüşme yapmıştım. Şu an televizyonda olan ya da olmayan bir sürü işle görüştüm. Hatta açık söylemek gerekirse çok girmek istediğim işler de oldu. Sonra Güneşin Kızları geldi, oldu ve çok güzel oldu. O yüzden iç sesimi de dinlerim ama "Hayırlısı..." demeyi ihmal etmem.
R: Aile kurmak?
BA: Şu an çok erken ama çocukları çok seviyorum. Çocuğum olsun isterim. Şu an çocuğum olsa kucağıma asar otururum, elimde biberonla... Çok seviyorum çocukları, ama kısmet tabii... Aile hayatını seviyorum çünkü o gelenekte büyüdüm. İzmir'de oturduğumuz apartman da aile apartmanıydı. Hepimiz bir arada olurduk. Kalabalık... Sevdiğim bir şey...
R: Peki annene mi daha yakınsın, babana mı?
BA: İkisine de... Bizim çok eşitlikçi bir hayatımız var. Hep öyle oldu. Anneye yakın olup babadan uzak duran daha doğrusu babasıyla meselesini anne üzerinden halleden çocuklardan olmadım. İkisiyle de arkadaş gibiyim. Kendimle alakalı her sorunu ikisine de anlatabiliyorum. Onlarla alakalı konuları da mesela hep birlikte konuşur çözeriz.
Kaydı kapattık, o yeşil çayını içti, sohbete biraz daha devam ettik. Röportajı deşifre ederken de sesinin neşesini hatırlayıp gülümsedim. Aralara durmadan (Gülüyoruz) uyarısı eklemek isterdim ama o kadar çok güldük ki.. Berk Atan, son zamanlarda tanıdığım parlak ve işini severek yapan gençlerden biri. İşinden ve hayattan beklentilerini o kadar derin bir huzur ve kabullenişle bahsediyor ki hayran olmamak elde değil. Röportaj bitince birlikte sokağa çıkıp fotoğraf çektik. Sonra vedalaşıp ayrıldık. Yolculuğu çok uzun ve en hayırlısından olsun; her anına eşlik edelim, başarılarını konuşalım isterim.
Böyle işte..
R.