Berk Atan: Mesele kalbi temiz tutmakta, gerisi gelir!

R: Önce teşekkür ederim tatil gününü bana ayırdığın için, nasıl gidiyor hayat?
BA: Çok güzel gidiyor.

R: Ekrana çok yakışıyorsun ve kişisel olarak yolunun çok uzun olacağını, seni uzun yıllar izleyeceğimizi düşünüyorum. Bakabilen bir adamsın ki bu bir oyuncu için önemli... Peki, gerçekten derdin oyunculuk mu?
BA: Benim derdim gerçekten oyunculuk. Bir futbol geçmişim var. Babam eski futbolcu, ben de kaleciydim. Daha da eskiye gidersek; 91 doğumluyum bu arada. Beyaz Show ile büyüdük sayılır. Beyaz o zamanlar bazı tiplemeler yapardı Hüsmen Ağa, Psikopat gibi. Ben de hemen onları taklit ederdim. Aslında her şeyi taklit ederdim. Sinemaya giderdim eve gelip filmde beğendiğim sahneleri tekrar canlandırırdım. Matrix mesela... Eve gelir, kendi kendime o sahneleri yeniden çekerdim. Her izlediğim filmin evde sahnesini canlandırırdım. O zaman sorsalar belki "Oyuncu olacağım." diye cevap veremezdim ama şimdi geri gidip düşündüğümde, demek içimde oyunculuk isteği varmış, diyorum. Yani dönmüş dolanmış ama yerimi bulmuşum.

R: Peki Hüsmen, Psikopat gibi tiplemelerin taklidini yaptığına göre demek sende komedi zamanlaması da var. Hiç komedi yapmayı düşündün mü?
BA: Aslında bire birde de komik bir adamım ben...

R: Onun farkındayım, yüzünden gülümseme düşmediği gibi oturduğumuzdan beri beni de gülümsetiyorsun...
BA: Teşekkür ederim... Komedi severim, komedi izlemeyi de severim. Yapabileceğimi de biliyorum. Ama şimdi hemen ne yapmak istersin diyorsan drama yapmak istiyorum bir süre daha.. Ama ileride komedi de yapmak isterim.

R: Seninle bir süre sohbet edince Savaş'ın bir karakter olduğuna ikna oldum. Ne kadar başarılı ya da değil, unutulmaz bir karakter olacak mı, olmayacak mı onu zaman gösterecek; ama baktığımda Savaş senden apayrı bir adam. Eni konu bir performans sergiliyorsun. eğitimini nereden aldın?
BA: Bu diziye başlamadan önce Burak Sarımola ile Savaş karakteri üzerinde çalıştık. Onun öncesinde zaten Beykent Üniversitesi'ne girmiştim, oyunculuk bölümüne... Daha da öncesinde ufak tefek çalışmalarım vardı ama Savaş karakterini Burak ile birlikte çıkardık. Öncesinde başlamadan önce yani 3-4 hafta kapanıp çalıştık ve bana çok faydası oldu.

R: Devam ediyor musunuz çalışmaya?
BA: Evet, devam ediyoruz. Burak Hoca sete de geliyor, bazı önemli sahneleri izliyor sonra üzerine konuşuyoruz. Çünkü o benim için çok önemli bir dış göz. Sahneye girmeden fikir alışverişi yapıyoruz. Ben o sahneyi nasıl algıladığımı anlatıyorum, o bana fikrini söylüyor. Beyin fırtınası gibi... Sonra yönetmenle paylaşıyorum fikrimi. Yani oyuncu koçu demek, "Şimdi söyle bak ve iki adım sonra dur dön.." filan demek değil.

R: Aynen öyle ve bu çok Amerikan bir kafa. Biliyorsun ödül almalara doyamayan Meryl Streep bile her filmden önce 3 ay oyuncu koçuyla kapanıp karakteri çalışıyor.
BA: Hollywood yıldızlarının hemen hepsi öyle çalışıyor zaten... Sonuç olarak Burak Hoca'nın bana da Savaş'a da çok faydası oldu. Senaryoyu okuduğumda kafamda oluşan "Savaş nasıl bir adamdır?" sorusuna bulduğum bütün cevapları onunla tartıştım. Onaylattım. Şu an yönetmen "Kayıt!" dediğinde, kıyafetleri giydiğimde Savaş'ın bir de botları meşhur. Yaz kış bot giyiyorum ki memnunum da aslında (Gülüyoruz) İşte o botları giydiğimde, yönetmen "3,2,1 kayıt!" dediği anda ben artık Savaş'ım.

R: O ilk "kayıt" dedikleri anda Berk'ten, Savaş'a geçme anı neler hissettiriyor?
BA: O hissi kelimelere dökmek çok zor. Sanki kamera kayıt dediği anda bambaşka bir paralel evrene ışınlanıyorum ve o saatten sonra 'kestik' lafını duyana kadar bütün konsantrasyonum sahnede ve Savaş'ta oluyor. Sadullah Hoca da aynı şeyi söylüyor. Mesela "Sahnenin provasındaki Berk ile, kayıt dediğim andaki Berk apayrı. O yüzden prova performanslarını değerlendirmeye almıyorum." diyor.

R: Sahne çekilirken hiç, "Galiba rolden çıkıyorum. Toparlan, sen Savaş'sın" dediğin bir an olmuyor mu?
BA: Çok tuhaf bir durum var ki öyle anlar olmuyor. Zaten oynarken "Sen Savaş'sın.." gibi bir iç sesle oynamıyorsun. Yani bende olmuyor öyle bir şey. Eğer öyleyse yani rolü kendine durmadan tekrar ediyorsan zaten sıkıntı var demektir.

R: Doğru...
Ancak ne gibi şeyler oluyor. Oturttuğun ya da her gün biraz daha oturtmaya çalıştığın bir karakter var. Bu karakter asla keskin köşeleri olan bir tipleme değil ama yine de neler yapıp neler yapmayacağı senin kafanda belirleniyor. Bazen senaryo geliyor ve içinde senin kurduğun, kafanda oturttuğun karakterle çakışan cümleler ya da durumlar oluyor. Bu gibi durumlarda karakteri yazılana göre kırmak durumunda kalıyoruz. O zaman onları sindirmek, karaktere yedirmek için geçirdiğin bir yeniden konsantre olma süresi var. Onu hemen atlatıp devam ediyoruz..

R: Bu kadar kolay konsantre olmayı nasıl başarıyorsun acaba?
Asla sahneye girdiğimde hiçbir yan unsuru görmüyorum ve kameraya odaklanıyorum. Sadece o an, durum ve karşımdaki oyuncu, oyuncular var benim için. O an annem gelse oğlum dese "Pardon benim annem Rana." derim. (Gülüyoruz) Belki de podyum yapmış olmaktan dolayıdır. Çünkü orada da podyuma çıkıyorsun ve bir odağa doğru kimseyle ilgilenmeden yürüyorsun. Herkes sana bakıyor, flaşlar patlıyor ama sen dümdüz yürüyorsun. Podyum deneyiminin bana oyunculukta da çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Ekrana ne kadar geçiyor bilmiyorum ama..

R: Çok geçiyor kuşkun olmasın. Oyuncu sahnede rol arkadaşını dinliyor mu yoksa repliklerini çok güzel ezberledi ve onları mı seslendiriyor izlerken inan anlıyoruz.
BA: Ezber zaten en en en son gelen şey benim fikrimce... O hikayenin, o sahnenin duygusunu anlamak, kafanda oturtmak, sahne partnerinle iletişim halinde olmak çok daha önemli. Bütün bunlar olunca zaten diyaloglar kendiliğinden ağzına yerleşiyor.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER