Sami Öztürk: Herkes yeni yılda ekran başında olsun, kaşıklarını hazırlasın!

Sami Öztürk: Herkes yeni yılda ekran başında olsun, kaşıklarını hazırlasın!
Yeşilçam filmleri sözlüğü olsa herhalde ilk sayfada mümkünse neon harflerle şu cümlenin yazması gerekir: “Pavyona düştü.” Bazıları için sınırsız eğlenceye açılan bir portal, bazıları için ekmek parası, bazıları içinse kötü yola düşmeyle paralel anılan ve tabelası neon olsa da karanlık olarak görülen, gizemli bir mekan. Dijital platform BluTV de diğer özel yapımlarında olduğu gibi farklı bir konuya el atarak özellikle Ankara ile özdeşleşen pavyon kültürünü ekranına taşıdı. Yapımcı koltuğunda Enver Arcak’ın oturduğu beş bölümden oluşan mini kurmaca belgesel ‘Pavyon’da mekan işletmecilerinden şarkıcılara, müdavimlerden konsomatrislere kadar pavyondan yolu geçen neredeyse tüm figürlerle buluşturuyor izleyiciyi. Ankara havasının karşıladığı, bambaşka bir dünya olan pavyondan içeri bizi projenin senaryosunu kaleme alan ve yönetmenliğini üstlenen Sami Öztürk alıyor. Tabiri caizse tadı damakta bırakan bir noktada biten ‘Pavyon’, 31 Aralık akşamı evlerinde tombala oynayacaklara eski yılbaşı ruhunu taşıyarak dansözlü, geri sayımlı bir eğlence sunacak. Bu derinlikli sohbetten başlığa taşınacak pek çok düşünce varken “kaşıklarınızı hazırlayın”ı başlık yapmamın nedeni de işte bu heyecan verici bölüm. Biz de yeni yıl için geri sayarken Öztürk ile bir araya geldik ve onun deyimiyle “Binbir rengi olan, çok kültürlü” bu bambaşka dünyanın derinliklerine daldık.


 
Sohbete size belki de en sık sorulan soruyla başlayacağım; neden pavyon kültürü?
Merak; çok merak ettik. Bize “yapamazsınız” veya “böyle bir işe kimse girişmek istemez” diyen de oldu. Daha önce müşterisi veya müdavimi olmadığımız yerlerin kapısını çaldık. Hep meraktan, anlamak ve anlatmak istemekten. Az çok kulaktan duyulmuş, yarım yamalak yaşanmış tecrübelerden fikir sahibi olduğumuz bir şeyler var ama hep eksik. Bu eksiği mümkün olduğunca gidermeye çalışmak için de yola koyulduk.
 
‘Pavyon’u “mini kurmaca belgesel” sıfatıyla betimliyorsunuz. İşin genelinde kurmaca ile belgeselin bir arada olması anlatım dili açısından size ne gibi zorluklar ve de kolaylıklar getirdi? İnsan, “kurmaca belgesel”i okuduğunda ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu diye soruyor; bunun hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Öncelikle ortaya çıkan bu iş bir belgesel. Yani birtakım bilimsel çalışma metotlarıyla oluşturulmuş araştırmaların incelenmesi ile yola koyulmuş, gerçeklikle ilişkisi çok kuvvetli bir iş. Ama bu proje, her şeyin doğruluğunu kabul etmiş bir iş değil. Buna bağlı olarak salt gerçekleri anlatan bir iş olma iddiasında da değil. O yüzden de “mini kurmaca belgesel” formatı, çok da kaygı gütmeden, bize açılan kapılar dahilinde görebildiklerimizi anlatmamıza olanak sağladı.
 
Özellikle Ankara’da bu kültürün bu denli yaygın ve yerleşik olmasını neye bağlıyorsunuz?
Aslında pavyon kültürü sadece Ankara’da değil, İç Anadolu'da yaygın. Tabii tüm Türkiye genelinde yaygın ama birtakım farklılıklar var. Ankara’da pavyona giden, İstanbul’da gittiği pavyondan aynı tadı almıyor. Ankara'daki ve İç Anadolu'daki eğlence kültürü daha çok 'kaşık havası' üzerinden şekilleniyor. Ankara havaları da işin içine girince bu kültürün Ankara’ya özgü gibi algılanması normal. Halbuki İç Anadolu’da pavyon kültürü gelenekten beslenen bir eğlence anlayışı. Birtakım yerleşik ritüelleri var. Bu yerleşik ritüeller sürekli aktarılarak devam ettiği için sanırım bu kadar etkili ve kabul edilebilir.
 
Pavyon kültürünün hep olumsuz özelliklerinden bahsediyoruz ama sosyolojik açıdan bakıldığında “Aslında olumlu noktaları da var” diyeceğiniz herhangi bir özelliği var mı?
Biz olumlu olumsuz özelliklerinden ziyade olana baktığımızda ne gördüğümüz üzerine yoğunlaştık. Her şey bir kenara, sadece sorunuza cevap olarak şu an bu kültürün şekillendiği ilişki kümesi içerisinde büyük bir ekonomi döndüğünü söyleyebilirim. Bu ekonomi büyük bir istihdam da, büyük sorunlar da yaratabiliyor. Belki bazen kadın – erkek ilişkileri yeniden tanımlanıyor, belki de para, iktidar ve cinsellik üzerinden yeniden yeni yeni kimlikler inşa ediliyor.
 
Belgeseli çekerken yaşadığınız en büyük zorluk ve de başınıza gelen en ilginç olay neydi?
İnsanları ikna etmek kolay değildi. Bu yaşadığımız en büyük zorluktu. Belgesel yapacağız dediğimiz zaman tereddütle yaklaşıyorlardı. Bunu aşmak kolay olmadı. En çok istediğimiz şey, mekan içerisinde gerçek zamanlı çekim yapabilmekti. Bu taleplerle gittiğimiz mekanlardan genel olarak ret cevabı aldık. Tabii bunun türlü türlü sebebi var. Kimi çalışanlar ve kimi müşteriler bu mekanlarda görünmek istemiyorlardı. Yine bir mekana taleplerimizi iletip olumsuz cevap aldıktan sonra dışarıda kapı önünde çekim yapabilir miyiz diye sordum. Müsaade ettiler. Kapı önünde tabelaları çekerken, başka mekandan çıkan bir işletmeci ne yaptığımı sordu. Kısaca derdimizi açıkladıktan sonra “gel bende çek” dedi. Peşine takıldık. Bu ilk giriş birçok kapının açılmasına da vesile oldu.
 
Belki başta sormam gereken bir konu ama ‘Pavyon’ başladığında haliyle süreyi biraz garipsedik. Süresinde neleri göz ettiniz?
İzlenilebilirliğini önemsedik. İzleyeni yormayan, mümkün olduğunca rahat nefes alıp veren bir iş çıksın istedik ortaya. Bizden daha uzun soluklu bir çekim isteyen izleyicilerimiz oldu. Bunu yapmak istemedik. Payvon, binbir rengi olan, çok kültürlü bambaşka bir dünya… Her pavyon müdavimi için orayı sevme ve ziyaret etme nedeni çeşitlilik gösterebilir. Biz izleyicileri kapıdan içeri sokabildik, pavyonu tarafsız bir göz ile göstermek istedik. Süre bu yüzden yeterliydi.


 
Pavyon’un bu başarıya ulaşmasında herkesin merak ettiği dünya olması dışındaki faktörler nelerdi?
Herkesin merak ettiği ve birçok insanın da bilmediği bir dünya olması güçlü faktörler evet. Bilmediğimiz şeyi her zaman merak etmeyiz. Ama şimdi pavyonu biliyor, daha çok merak ediyoruz.
Ayrıca işin iyi olması dışında, ortaya çıkan işin izleyici ile nasıl buluştuğu da çok önemli. BluTV bu aşamada ortaya harika bir iş çıkardı. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru bir strateji ile Pavyon'un yayına girmesi, işin başarıya ulaşmasında çok önemli bir faktör. Daha projeden ilk bahsettiğimiz andan itibaren BluTV kanadından işin sahiplenilmesi ve projenin geliştirilmesine sağlanan katkı doğal olarak Pavyon'un başarıya ulaşmasındaki yolları rahatça geçmesine sebep oldu.
 
Peki, bu noktada dijital platform size ne gibi bir alan sağladı? Neler yaşadınız süreçte?
Pavyon'un ortaya çıkış ve tamamlanış sürecinde aldığımız en doğru kararlardan biri de BluTV ile işbirliği yapmak üzerine aldığımız karar oldu. Bir kere inanılmaz bir özgürlük alanı sağladı bize.  Hatta şöyle diyebilirim, normalde film festivalleri eserlere tanıdığı özgürlük ve hareket alanı üzerinden değerlendirilir ama şu an için BluTV'nin, Türkiye'deki belli başlı film festivallerinin tanıdığı özgürlük ve hareket alanından daha fazla bir alan tanıdığı bir gerçek.
 
31 Aralık’ta yılbaşı özel bölümü izleyeceğiz; bu sefer yönetmen koltuğunda Oğuz Uydu oturuyor. Nasıl bir iş birliği oldu? Bizi bu bölümde ne gibi sürprizler bekliyor?
Ekibimiz büyüyor. Pavyon'un fikir olarak ilk ortaya çıkışından şu ana kadar olan sürecinde Enver Arcak'la güzel bir yol arkadaşlığı yaşadık. İlerlemeye devam ettiğimiz bu yolda bize eşlik etmesi için sevgili Oğuz Uydu'dan destek istedik. O da sağolsun bizi kırmadı. Pavyon'un sürecine çok hızlı bir şekilde adapte oldu. Pavyon Yılbaşı Özel’de sürpriz konuklar ve sürpriz performanslar izleyeceğiz. Diğer bölümlerden farklı olarak daha önce yapılmamış güzel bir Yılbaşı programı izleyecek izleyici. Biz çıkan işten çok keyif aldık, izleyicilerin de keyif alacağını düşünüyoruz. Herkes yeni yılda ekran başında olsun, kaşıklarını hazırlasın!
 
Sanatın her dalı için önce dert yandıktan sonra “İlgi arttı, çok memnunuz” demeye bayılıyoruz. Bu açıdan belki klişe olacak ama Türkiye’deki seyirci 140journos başta olmak üzere birçok mecra sayesinde sanki gerçekten son yıllarda belgesellere karşı daha fazla ilgi gösteriyor. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Sinemanın ortaya ilk çıkışından itibaren gerçeklikle kurduğu ilişki hep önemli olmuş, şöyle bir geçmişe baktığımızda bunu rahatça görebiliriz. Gerçi bu sadece sinema üzerinden değil sanatın birçok dalı için geçerliliği olan bir ilişki. Belgesel sinemada da gerçeklikle kurulan ilişki çok yoğun. Günümüzde ise kullanılan farklı farklı mecralar üzerinden, izleyici gerçeklik ile kurduğu ilişkinin tanımını yeniden yapıyor. Ekranda gördüğü gerçeklik ile dışarıda kurabileceği gerçeklik arasındaki bağın birbirine çok yakın olma ihtimali cazip geliyor. İzleyici gerçekten dokunabileceği, hissedebileceği gerçek karakter ve hikayeleri deneyimlemek istiyor. Bu da belgesele olan ilginin artmasına vesile oluyor diye düşünüyorum.
 
Hem Türkiye’yi göz önüne aldığınızda hem de popüler kültür, dünyadaki diğer ülkeler ve de kültürleri düşündüğünüzde en çok hangi konuyla ilgili bir belgesel çekmek istersiniz?
Çingeneler üzerine bir belgesel yapmayı isterim. Türkiye'nin batısındaki ve Doğu Avrupa'daki Romanların yaşam kültürü, eğlence kültürü, Roman düğünleri ve müzikleri üzerinden bir anlatı oluşturma isteği bende çok kuvvetli. Bunun üzerinden ufaktan araştırmalara da girişmeye başladım, şimdilik belirlediğim üç bölge üzerinden yoğunlaşmayı düşünüyorum, bakalım, zaman ne gösterecek?
 
Yakın zamanda ne gibi projeleriniz var? Bu projelerin arasında ‘Pavyon’un yeni bölümleri düşünülüyor mu?
Çok güzel sürprizlerimiz var bunula ilgili. Bizleri heyecanlandıran çok güzel çalışmalar. Sırası geldiğinde kendini gösterecek güzel projeler olacak. Çalışmaya devam ediyoruz.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER