• Türkiye’ye hoş geldin Kiran.
Ziyaretini neye borçluyuz?
24Kitchen
kanalı beni 24Kitchen Dünya Lezzetleri’ne katılmam ve bir atölye düzenlemem
için beni davet etti. Devamında da birlikte küçük çaplı bir TV programı
çekeceğiz. İstanbul'la ve bu inanılmaz şehirdeki tecrübelerimle ilgili bir seri
olacak. Buraya daha önce hiç gelmemiştim, o yüzden çok heyecanlıyım.
• Buraya gelmeden önce beklentin
nasıldı? İstanbul’dan ne bekliyordun?
İstanbul'a
beklentilerle gelirseniz o beklentileri karşılayamazsınız bence çünkü burayı
hayal etmek imkânsız. Bu size mantıklı geliyor mu bilemem; beklentim yoktu
demiyorum ama açık fikirli bir şekilde geldim buraya. Belki beklentilerim biraz
yüksekti çünkü bu şehir hakkında muhteşem şeyler duyuyoruz.
• Neler duymuştunuz peki?
Yemeklerini.
Burası tarihi açıdan çok önemli; kültürleri, insanları ve yemekleri bir araya
getiren eski bir şehir. Gelenek, kültür ve tarih açısından benzersiz bir yer.
Böyle bir şeyi kafasında nasıl canlandırabileceğini bilemiyor insan. Sadece
büyük beklentileriniz oluyor ve beklentilerimi her açıdan aştığını
söyleyebilirim. İstanbul’un kaotik bir güzelliği var bence. Hayatımda birçok
kaotik şehirde bulundum. Bombay mesela. Ya da Bangladeş'in başkenti Dakka’yı
örnek verebilirim. Ama buranın kaosu da güzel. Neredeyse organize bir kaos. Bu size mantıklı gelecek mi bilmiyorum
ama zıtlıklarla dolu. Birçok farklı
insan, kültür ve din var. Farklı farklı giyinen insanlar... Sadece bunu görmek
bile inanılmaz. Mimariniz de çok farklı ve çeşitli. Eski şehir ve yeni şehir
bir araya geliyor. Burada yeni ve eski kol kola. İnanılmaz kiliseler ve camiler
var. Çarpıcı yapılar var. İstanbul Boğazı ve Avrupa yakası. Gerçekten
büyüleyici. Gerçekten. Dünyanın en
inanılmaz şehirlerinden biri. Öylesine
söylemiyorum bunu. Çok seyahat ederim ben. Gerçekten çok özel bir yer burası.
• Festival sizin için nasıl geçti
peki?
Festival
muhteşemdi. 24Kitchen ekibi harika bir iş ortaya koymuş. Tam kapasite bir
etkinlik olması da bunun kanıtı bence. Ben de yiyebildiğim kadar her şeyi
yedim. Gelenler için epey yemek yaptım. Harikaydı. Birçok insanla tanıştım. Programlarımı
izleyip çalışmalarımı takip edenler vardı. Bunu bilmek güzel bir his. Böyle
insanlarla tanışmak güzel oluyor çünkü televizyon dünyasında çok çalışmak
gerekiyor. İnsanlar televizyon programı yapmak için saatler harcadığımızı
anlamayabiliyor bazen. Bunu takdir edenler olduğunu görmek sevindirici.
• Annenizin İngiliz, babanız Hint
kökenli ve siz Kenya’da doğdunuz. Tüm bu kültürel çeşitlilik, yemeklerinizi ve
yemek anlayışınızı nasıl etkiliyor sizce?
Beni
ben yapan şey bu diyebilirim. Hayatım boyunca beni farklı tatlara, yemek yapma
tarzlarına ve mutfaklara yöneltti. Çok küçük yaşta başladı bu, o yüzden daha
küçük yaşta çok geniş kapsamlı bir damak tadım vardı. Babam her şeyi yerdi,
yemeği çok severdi. Ben de aynen öyleyim. Yeni şeyler tatmaya ve pişirmeye çok
açıktı. Babam sayesinde daha küçük yaşta pişmiş kuzu beyni gibi şeyler yemeye
başladım. Keçi bacağı yer ve toynaklarını bile kullanıp iliğini alırdık.
Geleneksel Batı mutfağında artık yenmeyen şeyler yani. Böyle şeylerin tarihe
karıştığını sanmıştım ama İstanbul gibi bir yerde bunları hâlâ
görebiliyorsunuz. Eski ve geleneksel şeylerle olan bağın kopmamasını çok
sevdim. Çünkü eski yemeklerle aramızdaki bağ koparsa çok şey kaybederiz. Buraya
geldiğimizde soğuk kuzu kelle hazırlayan bir adama gittik. Adamın küçük bir tezgâhı
vardı. Yarım metrekare falan. Fotoğrafları 1800 küsurlara uzanıyor. Belki kendi
tarihleri daha bile eskidir. Çok lüks bir restoranın yanındaydı. İstanbul'un
muhteşem yanlarından biri de bu bence. İstanbullular bunun ne kadar kıymetini
biliyor, emin değilim ama çok şanslısınız çünkü malzemeleriniz gerçekten çok
kaliteli. Yemek pişirmenin temelidir bu. Geleneksel veya modern fark etmez.
Üretilen malzemeler kaliteli olmazsa hiçbir şeyiniz olmaz. Ayrıca baharatlar da
gerçekten inanılmaz.
• Sizin en sevdiğiniz mutfak hangisi?
Bence
cevap vermesi çok zor bir soru bu. Türk
mutfağını kesinlikle ilk beşe koyarım artık. Türk, Meksika, Tayland, Hint ve
İtalyan mutfakları.
• Biraz önce İstanbul’da bir
televizyon programı çekeceğinizden bahsettiniz.
Evet,
İstanbul’daki tecrübelerim ve buradaki hayat hakkında olacak bir nevi. Bunu
benim gözümden görmeye çalışacağımızı söyleyebilirim. Yemek sektörünü bilen ve
sürekli seyahat eden biri, yeni bir yere gelince nasıl şaşırabilir, bunu
göreceğiz. Yeni tatlar arayacağım. Her küçük sokağa ve dükkâna girip her şeyi
tadacağım, her şeyi yiyeceğim. Mümkün olduğunca çok şey keşfetmeye çalışacağım.
Muhteşem şeyler bulacağıma inanıyorum.
• Dünyadaki gastronomi trendlerinden
biraz bahsetmek isterim. Bunun geleceği nasıl olacak sizce? Siz baharatları
sevdiğinizi söylediniz ama bildiğim kadarıyla sağlık trendi de yükselişte. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Bence
şeflerin bunda etkisi var. Televizyon yoluyla, restoranlarının ünüyle veya
ikisini birden kullanarak yapıyorlar bunu. Benim çok uzun zamandır inandığım
bir şey bu. Benim için yeni bir şey olmamakla beraber bu konsepti benimseyen
insan sayısının giderek arttığını gözlemliyorum. Yiyeceklerin nereden geldiğini
bilmek çok önemli. Bence yemek yapma tarzımıza ve kullandığımız malzemelere
şekil vermeye başlayacak bu. Yerel ürünler kullanmaya geri dönmeye
başlayacağız. Mesafeyi azaltmaya çalışacağız, karbon ayak izimizi azaltmaya
çalışacağız. Yerel üreticileri ve yerel ekonomileri daha çok destekleyeceğiz.
Bu tarz örnekler verebilirim. Yemek, eski hâline geri dönmeye başlayacak yani.
100 yıl önce, her şeyi önümüze koyan bu küresel piyasa yoktu. Markete
gidiyorsunuz; Uzak Doğu'dan, Avrupa’dan veya herhangi bir yerden ürünler
elinizin altında oluyor. Hepsi tabii ki yine mevcut olacak ama şeflerin
insanları yerel ürünlere yöneltmesini umuyorum. Herkese yardımı olur bunun.
Belki artık çok kullanılmayan şeylerin tekrar kullanılmaya başlamasını da
sağlayabiliriz. Eskisi kadar yetiştirilmeyen şeylerin mesela. Türkiye'de birçok
yerel şifalı ot olduğuna eminim. Memleketinizin ürünleriyle bağ kurmanızı
sağlayan da bu tür şeylerdir işte. Her yerde aynı derecede olmaz bu. Yavaş
ilerleyebilir. Elverişlilik konusunda çatışma olur mesela çünkü insanların
yoğun hayatları var. Fiyatlar çoğu zaman büyük bir etken oluyor. Ama
nihayetinde bu değişim yaşanacak. Dünyanın en göz önündeki mutfakları,
insanları bu değişime teşvik etme sorumluluğu taşıyor. Yerel malzemeler
kullanmaya çalışmalıyız. Böyle ürünler bulamıyorsanız kendiniz üretmeye
başlayın. Bir sektör yaratın.
• Hayatın yoğunluğundan bahsettiniz.
Bu yoğun hayatlar yüzünden, sofrada herkesin bir arada olduğu aile yemeklerini
kaçırıyoruz. Türkiye'de aileyle birlikte yemek yemek çok önemli bir olgudur.
Sizin gezdiğiniz ülkelerde nasıl bir yeri var bunun?
Hint
kültüründe de aynısı geçerli. Oturup birlikte yemek yemek en önemli
şeylerdendir. İnsanlar bunun önemini anlamıyor bence. Günümüzde insanlar şunu
denemeli: Bir daha biriyle toplantı yapacak olursanız yemekli olsun. Çünkü o
zaman yemeğinizin tadını çıkarırken aynı zamanda karşınızdakinin dediklerine
odaklanırsınız. Telefona veya televizyona değil. Yemek, odaklanmanızı ve anı
yaşamanızı sağlar. Diyaloğu ayakta tutar. Sosyal, iş amaçlı veya ailevi bir
diyalog olabilir bu. Ama bunu mümkün kılan yemektir. Böyle anları değerlendirmeyenler
hem yemeklerinin tadını çıkaramaz hem de bağ kurma fırsatını kaçırır.
• Bir şef olarak kendiniz için
hayaliniz nedir?
O
konuda biraz kararsızım açıkçası. Şef olduğunuzda, egonuzun sektördeki
eylemlerinizde büyük payı oluyor. Ödüllü bir şef olmak, övgü almak
istiyorsunuz. Tüm sektör, Michelin yıldızları ve benzer şeyler etrafında
dönüyor. Her piyasada böyle ödül benzeri şeyler var tabii. Bizimki de ego
odaklı bir sektör. Benim de bulunduğum konumda fark ettiğim bir şey bu.
Kariyerimde verdiğim kararlardan pişmanım diyemem ama kesinlikle ego odaklılar.
Hayatta daha önemli şeyler de var bence. İnsanlar için daha sürdürülebilir
beslenme yolları yaratmak mesela. Becerilerimi ve zamanımı, daha fazla insana
faydamın dokunacağı şekillerde kullanabilmek.
• Aynı zamanda girişimcisiniz. Bu alanda bir planınız var mı?
Evet,
üstünde çalıştığım büyük bir proje var. Kenya'da. Piyasaya ulaşmayan tüm
sebzeleri toplamaya çalışıyorum. Onları düşük maliyetli yemeklere
dönüştüreceğim. Gıda teminatı olmayan insanlar için bu. Doğu Afrika'da dünyanın
tamamından daha fazla gıda teminatı olmayan insan var. Etiyopya, Sudan, Uganda
ve Kenya'da çok yetersiz beslenen insanlar var. Halbuki herkes için yeterince
ürün yetiştiriyoruz aslında. Herkes bilmez bunu. Şu an buna odaklanıyorum. Ama
yemek tutkum sayesinde her zaman şef olacağım. Mutfaklarımda ve restoranlarımda
denemeler yapmayı seviyorum. Belki bir dönem egomla hareket ediyordum ama şu an
daha ziyade yapmak istediğim şeyi yapmak istediğim için yapıyorum. “Hoşunuza
giderse harika, gitmezse de sorun değil. Başka bir yerde bolca yemek
bulabilirsiniz. Alınmam.” Kariyerimi de göz ardı ediyor değilim. İnşa ettiğim
şeyi olabildiğince çok insana yardım etmek için kullanmak istiyorum. Ayrıca
zevk için yemek yapmaya devam etmek istiyorum.
• Bütün gün mutfakta yemek yaptıktan
sonra, evde mutfağa girmeyi reddedip başka birine yemek yaptırıyor musunuz?
Ben
evde yemek yapmam. Evimdeki mutfağıma girmem bile. Belki sadece kızıma pankek
yapmak için girerim. O kadar. Eşim yemek konusunda fena değil, öğreniyor.
Lazanyayı ve fırında tavuğu güzel yapıyor. Yemekten anlıyor aslında ama hiç
yemek yapmamış. Yaptığı şeyler çok lezzetli oluyor. Ama benden tavsiye almaktan
nefret ediyor. Ona bir şey yapmasını söylediğimde bana ters ters bakıyor.
"Benim mesleğim bu, biliyorsun, değil mi?" diyorum ben de. Herkese
tavsiye verebileceğim bir şey bu. Herkesle konuştuğum bir şey. Ama ona göre
sadece kocasıyım ben. Ne yaparsam yapayım, değişmeyecek bu.
• Size fikir veya ilham verdiği oluyor
mu?
Buna
dikkatli bir şekilde cevap vermeliyim. Evet, oluyor. Eşimin eleştirel bir
yapısı vardır. Dürüsttür. Yaptığım şey iyi ya da kötü olsun, fikrini lafı
dolandırmadan söyler. Yapıcı eleştirilerde bulunur yani. Kızım ise çok komik.
Şimdi neredeyse dört yaşında. Tatlı olan her şeyi yer. Nasıldır, bilirsiniz. Yemekle
ilgili tek bildiği bu. Ama yemek yapıyor. Üç buçuk yaşında. Başında duruyorum
ve kendi başına çırpılmış yumurta yapabiliyor. Gerçekten. Yumurtaları kırıyor,
tereyağını eritiyor. Birkaç kez elini yaktı, biraz olay çıkmasına neden oldu
bu. Şimdi yumurtayı tavaya ben koyuyorum ki yanmasın. O çırpıyor. Peynir
ekliyor. Peynirli çırpılmış yumurta seviyor. Karıştırıyor. Ama şef olmasını istemem.
Delice bir sektör bu. Delice bir hayat. O kadar çok çalışıyorsunuz ki, kimsenin
başına gelmesini istemem bunun. Yemek
benim lanetim.
• Eviniz dışında, genel olarak
nelerden ilham alıyorsunuz?
Bilmiyorum
aslında. Her zaman çok yaratıcı oldum. Hep içimde olan bir şeydi bu. Bir şey
görüyorum ve aklıma bir şey geliyor sadece. Mesela burada küçük, yeşil bir şey
var; adı çağla. Daha önce hiç yememiştim. Geçen gün pazarda görüp tattım. Çok
ekşi ve lezzetli. Krema bazlı bir balık çorbası yapıyordum. Neden birden aklıma
geldi bilmiyorum ama çağlayla pesto yapıp ona katmak harika olur diye düşündüm.
Çağlayı doğrayıp taze mor fesleğenle karıştırdım. Çorbayı içmeden önce bundan
bir kaşık ekliyorsunuz. Çok taze. Çorbayla karıştırıp içiyorsunuz. Tüm çorbaya hayat
verdi. Beni bunu yapmaya ne itti, bilmiyorum ama gerçekten çok iyi oldu. Emin
değilim. Gördüğüm şeylerden ilham alıyorum ben. Somut şeylere odaklanan
biriyim. Dokunmayı, izlemeyi, tatmayı, koklamayı severim. Sonra bir fikir
belirir. Bence her şef böyledir ama. Geçen gün başka birine de şunu söyledim:
Bu dünyada yeni bir tarif icat ettiğini iddia edebilecek bir şef bile yok.
"Bu benim spesiyal tarifim" diyorsanız yalan söylüyorsunuz. Bir
yerden birinin bir şeyini baz aldığınız kesin. Bir şeye ekliyorsunuz.
Birbirimizle fikirler paylaşıyoruz yani. Tabaktaki her şeyin yüzde 100 kendi
fikri olduğunu söyleyen her şefe meydan okurum.
• En iyi yemeğiniz olarak gördüğünüz
şey ne peki? En iyi yaptığınız ve kimsenin sizden iyi yapamayacağı şey ne?
Kolay
bir soru değil bu. Kimse benden iyi yapamaz diyemem ama... Zor bir soru. Çiğ
balıkta iyiyimdir. Çok iyi yaparım. İnsanlar normalde çiğ balığa ekşilik katar.
İkisi genelde birliktedir. Ama balığın türüne göre ekşilikle arasındaki dengeyi
bulamazsanız balığı öldürürsünüz. Tadını öldürürsünüz. Çiğ balıkta dengeyi
tutturmak çok zordur. Genelde bolca meyve fermente edip yumuşak tatlı sirke
yaparım. Olmamış meyve suyu da kullanırım. Olmamış bir ananas, elma veya
mangonun suyunu sıkarsanız çok ekşi olur. Balığa göre farklı meyveler ve
aşamalar oluyor. Önemli olan bu. Beyaz etli bir balık alıp yeşil elma ve
ananasla muhteşem bir şey yapabilirsiniz. Bunu yapan tek kişi olduğumu
söyleyemem. Şimdi kendimle zıtlaşacağım ama bunu bana gösteren olmadı. Bunun
kendi icadım olduğunu iddia edebilir miyim, bilmiyorum.