Hayat
Bazen Tatlıdır’da onu ilk defa gördüğümde
tabii ki ikinci saniye yaptığım eylem arama motorunda adını aratmak oldu. Siyah
uzun saçlar, uzun ve kemikli bir yüz, Joker’i andıran bakışlar… Fox TV’de yayınlanan
Kalbimdeki Deniz’de Yosef’i canlandıran Temmuz Uğur Yıldız’ın simasını
unutmanız mümkün değil. 2013 yılında Pis Yedili ile ekran serüvenine
başlayan ve daha pek çok durakta farklı karakteri sırtlanacak gibi gözüken
Temmuz’un “Düşünün, bir oyuncu herkes olabilir. Bu yüzden hiçbir oyuncu
mükemmele ulaşamaz. Hep öğrenir ve dener. Asla bir sınır yoktur. Oyunculuk
benim için yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda hayatımın çok önemli bir
parçası” sözleri, bu durumun en canlı kanıtı olsa gerek. Onu
betimleyecek, yorumlayacak daha çok zamanımız olduğu için bu girişin uzun
versiyonunu bir sonraki sefere saklayayım.
1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş
anahtar kelime.
Kalbimdeki Deniz’in Yosef’ini
zeki, cesur, espritüel, anı yaşayan ve romantik sıfatlarıyla betimleyebilirim.
2- Kalbimdeki Deniz’in Yosef’inin tek bir
özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
İtiraf etmeliyim ki Yosef’in karakter analizini elime ilk aldığımda çok
heyecanlanmıştım. Çünkü canlandırdığım karakter birçok ilgi çekici özelliğe
sahip. Fakat arasından birini seçmem gerekirse sanırım anı yaşama konusundaki
tutkusunu seçerdim. Bu hayatta her insanın istediği ama birçoğumuzun
başaramadığı bir özellik bu. Yani Horatius’un dediği gibi, “Carpe diem!”.
3- Kalbimdeki
Deniz’i bir yemek, Yosef’i de malzemelerden biri
olarak düşünecek olursan; diziyi hangi yemeğe benzetirsin ve karakterin
olmasa hangi malzeme eksik olurdu?
Kalbimdeki Deniz’i bol
baharatlı bir Hint yemeğine benzetebilirim. Dizimiz bir aile dramı olduğu için
diğer türleri de az az içinde barındırıyor. Biraz komedi, biraz dram, kimi
zaman trajedi… Hangi malzeme olurdum sorusuna gelince bunu cevaplamak zor.
Şöyle bir örnek verebilirim; yemek güzeldir ama çok baharatlı bir lezzet
yediğinizdeki damağınızdaki tadı dengeleyecek ferahlatıcı bir şeyler ararsınız
ya… İşte, Yosef tam da o oluyor. Karakterin diziye dahil olma amacı da buydu
zaten. Amacına da hizmet ettiğini düşünüyorum.
4- İlk audition’ını hatırlıyor musun; nasıl
geçmişti?
Hatırlıyorum tabii ki! Hiçbir oyuncu ilk audition’ını unutamaz. Pis Yedili dizisine dahil olacaktım ve
ilk audition’ımı Gani Müjde’nin karşısında verdim. Şimdi bile hatırlayınca
avuçlarım terliyor. Normal bir ilk audition heyecanını 10’la çarpabilirsiniz.
Sağolsun Gani Hoca güler yüzü ve pozitif havasıyla beni çok rahatlatmıştı ve ne
mutlu ki bana, ilk audition’ımda rolü kaptım.
5- Bugüne kadar sette yaptığın en komik hata
nedir?
Ben çok gülerim. Oyunculukta “dalağı düşük” diye bir tabir vardır. İşte, o
benim! Ben sahnede gülmeye başlarsa bir ara verilmesi gerekir mutlaka. Çünkü
kendimle birlikte herkesi güldürürüm. Hata kategorisine girer mi bilmem ama
komik olduğu, zor ama eğlenceli anlar yaşattığı kesin.
6- Şu an / son olarak oynadığın dizide /
filmde senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik
nedir?
Yosef’in asıl amacı varlığını 22 yaşında öğrendiği babası Mirat’ı bulmak,
onu tanımak ve sonunda da yüzleşmekti. Birtakım yanlış anlaşılmalar sonucu
Yosef babasını yanlış tanıdı ve onunla yüzleşti. Bu yüzleşmede yıllarca
biriktirdiği tüm nefret ve özlemini babasının yüzüne vurup ülkesi İngiltere’ye
döndü. Yosef döndükten sonra babası ona bir video gönderiyor. Orada Mirat
oğluna, “22 yılı geri getiremeyiz ama her şeye yeniden başlarız” demişti. O
replik dizide beni en çok etkileyen sözdü sanırım. Özlem, sevgi ve umut dolu;
insanın burnunun direğini sızlatan cinsten.
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Yosef’i
ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdin? Aynı şekilde
sen de başka bir karakteri oynayacaksın. Hangisini seçerdin? (Yaş,
cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.)
Yeşim Ceren Bozoğlu’nun Yosef’i oynamasını isterdim. Canlandırdığı her
karaktere öyle güzel ve yeni bir hava katıyor ki hayranlıkla izlememek mümkün
değil. Bu işte onunla çalışmak benim için büyük bir şans oldu. Canlandırmayı en
çok istediğim karakter sanırım Ece olurdu. Yosef ve Ece zıtlıklarıyla birbirini
tamamlayan karakterler. Ece ani parlayan, rahatına düşkün, pohpohlanmayı seven
ve asi bir karakterken; Yosef ise sakin, hayata pozitif bakan, anı yaşayan ve
alçakgönüllü biri. Ece’yi oynamak Yosef’e aynanın diğer tarafından bakmak gibi
olurdu ve bu da durumu ilgi çekici kılardı. Tabii Hazal Adıyaman, Ece
karakterini başarıyla canlandırıyor. Bunun da etkisi vardır mutlaka.
8- Ergenliğine döndük; sevdiğin bir ünlünün
fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark
etmez.)
Çocukluğumdan beri deliler gibi hayran olduğum bir ünlü olmadı, hele de
tişörte bastıracak kadar. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Tabii ki işini iyi
yapan, gıptayla takip ettiğim ve örnek aldığım sanatçılar oldu. Fakat ben
kişilere değil, ortaya çıkan muhteşem işlere ve sanata hayran olmuşumdur hep.
Çocukken de böyleydi, ergenken de ve hala da böyle. Ancak ergenken Liv Tyler’a
aşık olduğumu söyleyebilirim. Fotoğrafını tişörte bastırıp gezer miydim dersen;
sanmıyorum.
9- Karşında zaman makinesi var; hangi dönemde,
hangi şehre ışınlanmak isterdin?
Zaman önemli değil. Sevgi ve barışın her daim hüküm sürdüğü bir yerde olmak
isterdim. Biraz ütopik bir beklenti oldu sanırım.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın
nedir?
Aşık olmak; en büyük çılgınlıkların çıkış noktası. Benim için hep öyle
oldu.
11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları
izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Zamanım oldukça dizi izliyorum. Şu anki favorim The
Last Man on Earth. Aynı zamanda büyük bir anime hayranıyım. Çocukluğumda başlayan
ve hala devam eden One Piece adında efsane bir anime vardır. Anime
severlerin ilk üçündedir hep. Her hafta yeni bölüm yayınlanır yayınlanmaz
izlerim. Bu bir ritüel benim için. En son 826’ncı bölümü yayınlandı. Dizi
izlerken mısır gevreği yemeye bayılırım. Sanırım bu da çocukluktan kalma bir
alışkanlık.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın;
öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin.
Hangilerini seçerdin?
Sabah Küçük Kara Balık, öğlen How I
Met Your Mother, akşam da Mr. Nobody. Yani güne devrimci ve özgür
bir ruhla başlamak, günümü her koşulda yüzümü güldüren, güvenebileceğim
dostlarla geçirmek; akşam ise her olasılığın var olabileceği ve hangisini
seçersem seçeyim yaptığım seçimin en doğrusu olduğunu hissederek yastığa başımı
koymayı isterdim.
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
neler?
En çekilir yanı değil ama en çekici yanı bir kalıbının olmaması. Düşünün,
bir oyuncu herkes olabilir. Bu yüzden hiçbir oyuncu mükemmele ulaşamaz. Hep
öğrenir ve dener. Asla bir sınır yoktur. Benim için en çekilmez tarafı
sabretmek sanırım. Çok tez canlıyımdır. Hemen her şey olsun isterim. Fakat bu
meslekte durum öyle değil. Ağırdan almak, demlenmek gerek. Yavaş yavaş buna
alışıyorum, alışmak zorundayım. Çünkü oyunculuk benim için yalnızca bir meslek
değil, aynı zamanda hayatımın çok önemli bir parçası.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm...
Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram
ekleyin.
Üretmeme gerek yok. Zaten üretilmiş bir kavramı söyleyebilirim; “hümanizm”.
Hep tekrar ettiğim ve çok sevdiğim bir söz vardır: “Dünyayı güzellik
kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Çıkış noktası sevgi
olandan daha güzeli var mıdır?
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir
soru rica etsem...
Zor soruymuş. Hangi sahneyi çekiyoruz?
RaniniTV Ekspres 15 Soruda köşesinin
önceki konuğu Emre Taşkıran’ın sorusu:
Şu an çocuk olsaydınız ve sizden zamanı durdurmayı isteselerdi; bunu nasıl
yapardınız?
Sevdiklerime daha sıkı sarılarak.
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz