Öncelikle bir konuda anlaşalım; sonra “Ooooo… Ama böyle de olmaz ki; muhabir dediğin objektif olur arkadaş! Hani nerede bunun etiği?” demeyelim hiç. Çünkü Ceyda Kasabalı’yı, 14’üncü soruya verdiği cevaptan ötürü ayrı bir yere koyacağım. Zira ilk defa bana ithaf edilen bir cevapla karşılaşıyorum. Bu insanlık için küçük, benim için ise sürpriz detayın ardından tabii ki röportaja geçmeden önce “Ceyda Kasabalı kimdir?” sorusunun altını birtakım yanıtlarla dolduracağım. Ceyda Kasabalı, yakın zamanda beyazperde ile beyazcamı hunharca aynı anda işgal etmiş; Tutsak dizisinde platonik âşık, evin kurnaz hizmetlisi Derin, Damat Takımı filminde ise “Her bekâr genç kız, gelin çiçeği kapma konvoyuna katılacaktır” klişesini tadan, evlere şenlik Ceyda’sına hayat vermiştir. Cevaplarını okuduğum süre boyunca mütemadiyen “Kalemine, hayal gücüne, esprili anlatımına, samimiyetine sağlık” sözlerime fazlasıyla maruz kalmıştır. “Acaba radyo programcılığı işine de mi el atsa ya da birtakım kelime oyunlarına girişerek acaba bir şeyler mi yazsa…” sorgumun baş sanığı olmuştur. Ve bu röportajı okuyan sizler içinse birazdan koca bir tebessüme dönüşecektir. RaniniTV Ekspres 32 dişle; pardon keyifle sunar; Ceyda Kasabalı!

1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş anahtar kelime.
Şu sıralar birbirine zıt iki karakter gündemimde; o nedenle ikisinden de bahsetmek isterim. Yakın zamanda ekranlara veda eden Tutsak dizisinde Derin’i canlandırıyordum. Hırslı, âşık, taktikçi, işini bilen ve hedefe kilitlenmiş genç bir kadındı.
Damat Takımı filminin Ceyda’sı var; o da Derin’in tamamen tersi. Rahat, gelişine yaşayan, aklına geleni yapan, biraz aykırı ve eğlenmesini bilen bir karakter. Nasıl zıtlık ama!
2- Karakterinin tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
Damat Takımı’ndaki Ceyda’nın gelişine yaşayan tarzını isterim (gülüyor.) Ben biraz kontrolcüyüm; bu da hiç hoş değil. Tutsak’ta ise Derin’in hedefinden asla vazgeçmeyen tarafını seviyorum
3- Oynadığın diziyi / filmi bir yemek, rolünü de bu yemeğin malzemelerinden biri olarak düşünecek olursan ortaya nasıl bir lezzet çıkardı?
Tutsak’la başlarsak diziyi şık bir salata olarak betimleyebilirim. Güzel pişmiş et dilimleri, domates, ceviz, parmesan, çıtır biberler, harika bir sos… Canım salata çekti galiba (gülüyor.) Her şey harika! Ancak gel gör ki salatadaki biberlerden biri acı çıkar ve tadı damağından kolayca gitmez. Fakat öteki yandan o acı iştahını açar, salataya lezzet verir. Acıya rağmen salataya bambaşka bir duyguyla devam edersin. İşte, Derin böyle.
Damat Takımı ise bence kocaman meyveli bir doğum günü pastası. Ceyda da içindeki muz. Düşünsenize masaya harika bir meyveli pasta gelmiş ama içinde muz yok. Anında suratlar düşer (gülüyor.) O yüzden Ceyda olmazsa tamamlanamaz, tadı kaçar
4- İlk audition’ını hatırlıyor musun?
İlk audition’ı değil ama o dönemdeki deneme çekimlerini hatırlıyorum; ortak bir duygusu vardı. Kameranın arkasında seni hem çeken hem de sana oyun veren biri var. Ona mı baksan, yoksa kameraya mı baksan bilemezsin. Bir türlü o teknik kafamda oturmazdı. “Tek başına bir kameraya oynamak delice değil mi?” diye sorar dururdum. Şimdi anladım ki evet, deliceymiş (gülüyor.) Kameraya dair hiçbir şey bilmeden oynamaya çalışmak cesaret işi.
5- Tüm işlerini düşünecek olursan bugüne kadar sette yaptığın en komik hata nedir?
Yılanların Öcü dizisinin setinde yaşadığım bir anıyı asla unutamam. Yönetmen koltuğunda Cemal Şan hocam oturuyordu; buradan sevgiler, selamlar olsun ona. Kendisi bana kamerayı ders gibi öğreten ilk yönetmenimdir. Yılanların Öcü, ilk büyük dizi projemdi. Ve ikinci bölümde canlandırdığım karakterin sevgilisi olacaktı. Partnerim Süleyman Karaahmet’e de çok sevgiler (gülüyor.)
Süleyman’la ilk sahnemizi çekiyoruz. Sahne şöyle; yıllardır kendisine çok âşık olduğum Mehmet Doktor’un bizim oraya tayini çıkmış. Bir sağlık sorunu nedeniyle konağımıza uğruyor ve biz de tesadüfen karşılaşıyoruz. Yıllar sonra karşılaşmışken gitmesini istemiyorum haliyle. Onu akşam yemeğine kalmasını teklif edeceğim. Dilim dolandı ve “Mehmet akşam memeye kalsana, ne güzel olur” demiştim. Tabii ki herkes gülmekten öldü. Hoca da, “İlk günden niyetini belli etmeseydin” dedi. O an kızardım, mahvoldum ama bir sezon boyunca buna güldük.
6- Şu an veya son olarak oynadığın dizide ya da filmde senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik nedir?
Damat Takımı, zaten çok eğlenceli bir film. Her repliği ayrı komedi ama ben en çok Besim’i canlandıran Sadi Celil Cengiz’in repliklerine çok gülmüştüm. Bizim çocukların yanına ilk geldiğinde, “N’aber lan Japon askerleri?” dediği an dağılmıştım. Tabii Sadi oynayınca komik oluyor. Şimdi böyle yazınca olmadı sanki (gülüyor.)
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine senin karakterini ekipten başkası canlandıracak ya da dublörün olacak diye düşünelim. Kim canlandırsın? Aynı şeyi sen yapacak olsan, hangi karakteri canlandırırdın? (Yaş, cinsiyet vb. düşünmeden; salt karakteri yorumlayış biçimini görmek isteyeceğin kim olur?)
Şu an hayal edince çok güldüm. Tutsak’ta Derin’i Ayda Aksel’in canlandırmasını isterdim. Kendisine hayranlık duyuyorum. Evin hanımı Leman’ı oynuyordu. Açıkçası hizmetçisi Derin’i nasıl canlandıracağını merak ettim şimdi (gülüyor.) Ben de dizide âşık olduğum Kenan (Pamir Pekin) rolünü oynamak isterdim. Neden bilmiyorum ama evin karizmatik, güçlü delikanlısını canlandırmak ilginç olurdu. Mutlaka takım elbise giymek isterim (gülüyor.) Damat Takımı filminde de partnerim diye demiyorum ama Özgün Aydın’ın (Onat) rolünü oynamak güzel olurdu. İzlerken çok gülmüştüm. Özellikle kızları tavlama sahnelerini nasıl oynardım merak ediyorum. Yalnız şu an fark ettim de benim bayağı erkek partnerlerimin yerinde gözüm varmış (gülüyor.)
8- Ergenlik yıllarına döndük; sevdiğin bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu?
Ergenliğimde futbolcu Ronaldinho’ya âşıktım. Hatta geçenlerde 3 Adam’a konuk olmuştu; çok kıskandım. Keşke ben de orada olsaydım demiştim. Bence ergenliği hâlâ atlatamamışım ben (gülüyor.)
9-Karşında zaman makinesi var. Hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdin?
1970’lere gitmek ve çiçek çocuklardan biri olmak isterdim. An’ı yaşamayı ilk onlardan öğrendik. Dünyanın tüm canlılara, bitkilere, hayvanlara ve insanlara ait olduğunu kabul edip bu konudaki duruşları… Anlatmakla bitmez. Tarzlarına da bayılıyorum; ne giydiğini umursamaz halleri, muhteşem saçları… (Gülüyor.)
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın nedir?
Ortaokuldayken evden kaçıp evimizin balkonuna çıkıldığında görünen okulumuzun bahçesinde yatmıştık (gülüyor.) Çok çılgın, değil mi? Umarım annemle bunu okumaz çünkü hepimizi birbirimizde kaldık sanıyorlardı. Ne saçma bir çılgınlık; bir daha da yapmam (gülüyor.)
11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Şu sıralar Stranger Things ile Samurai Gourmet adlı, Japon bir ağabeyimizin emeklilik sonrası hayatını yemek yiyerek geçirmesini anlatan diziyi izliyorum. Mutlaka kahve içer, bir parça bitter çikolata yerim. Fazla abur cubur alışkanlığım yok zaten (Nasıl yalan!) O gün ağabeyimiz ne yiyorsa ona göre bir siparişim olur (gülüyor.) Tatlı yiyorsa anında çikolatalar, tatlılar sipariş edilir.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin?
Laurent Gounelle’in Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim adlı kitabını okumuştum. Amazon Ormanları’nda geçiyor; bir filozofun, eşinin intikamını almaya gidişine tanık oluyoruz. Yerli Halk, kitabın kahramanı aracılığıyla okuyuculara çok şey öğretiyor. Bu kitapta güne başlayıp oradan Entourage dizisine geçmek isterim. Ari Gold’la bir film görüşmesine girip anlaşma imzalayarak onlarla çılgın bir partiye katılabilirim. Oradan da akşam Yeşilçam’a uğrayıp Kadir İnanır’ın piyano çalıp Türkan Şoray’ın söylediği, Kara Gözlüm filmindeki o meşhur sahneye giderim. Kadir İnanır’ın büyük hayranıyım. O sahnede bir anda ortama dalıp Türkan Şoray’la düet yapan ve Kadir İnanır’ı çılgınca etkileyen yeni bir karakter olmak isterdim. Aaahh, aahh… E, orada kalırım artık. Geç oldu zaten, o saatte yola çıkmayayım (gülüyor.)
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları nedir?
Oyunculuğun çekilmez yanı sahne arasında beklemek, sahneye girerken beklemek, sahneden çıkınca beklemek, sevdiğin rolü beklemek, dizinin yayın gününü beklemek, ertesi gün reytinglerin çıkmasını beklemek, “Filmimizi kaç kişi izlemiş?” sorusunun cevabı için pazartesiyi beklemek, bir sonraki hafta reytingler hâlâ iyi mi diye yine beklemek… (Gülüyor.) Şaka bir yana, her durumu keyifli bence. Bu beklemelerin hepsinin yerine anın, zamanın tadını çıkarınca oyunculuğun çekilmeyen hiçbir yanı kalmıyor (gülüyor.)
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm… Tüm bunların yanına bir tane de senden “-izm”li kavram gelecek; adı ne olurdu?
Kankist kelimesini eklemek istiyorum. Mesela yeni biriyle tanıştınız; samimi ve dost canlısı geldi size, onu bu kavramla tanımlayabilirsiniz: “Ya Cansu çok tatlı, çok kankist bir kız. Tanısan sen de çok seversin.” (Gülüyor.)
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem…
Dünyaca ünlü bir oyuncuyu Türkiye’de bir dizide oynatma fırsatın var ve eğer gelen oyuncu rolünü severse birlikte yeni işinde partner olacaksınız. Kimi, hangi diziye getirirdiniz?
Bir önceki RaniniTV Ekspres’in konuğu Erdem Kaynarca’nın sorusu:
Bu mesleği yapmasaydın ne yapardın?
“Divv di divv diuuvvv diiuuvv”… Kesin DJ olurdum. Baştaki “divv diuvvv”lar da scratching kısmı tabii ki (gülüyor.)
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu