Biriyle tanışmadan önce “Bence böyle bir mizaca sahip”
şeklinde o kişi hakkında tahminde bulunmak benim için bulmaca veya sudoku
çözmek gibi. Üniversitenin ilk senesinde “Neden sosyoloji?” sorusu karşısında
“Psikoloji istiyordum ama puanım yetmediği için sosyolojiyi tercih ettim”
cevabı bir önceki cümlemin ardında yatan nedeni fazlasıyla açıklıyordur. İşte,
bu noktada Ayça Ayşin Turan’la ilgili en ufak bir tahminde bulunamadım. Hal
böyle olunca Four Seasons Sultanahmet’ten içeri adım attığında nasıl biriyle
karşı karşıya olduğumla ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Çekim bittikten sonra
kendi kendime şunu dedim: “Her şeyi nötrleştirmek ve yüzündeki tebessümü
sabitleştirmek mi istiyorsun? O zaman Ayça Ayşin Turan ne yapıyorsa sen de onu
yapabilirsin.” Sözlerini gereksiz uzatarak onları çıkmaza sürüklemeyen, son
derece rahatlığı ile karşısındakinin “Acaba çekim çok mu uzadı? Ayça’nın çok mu
vaktini aldık?” sorularını silip süpüren ve şakalaşma veya espriyi sohbetinin
olmazsa olmaz baharatı kılan biri o.
İşte, birazdan okuyacağınız ya da “Pardon
da uzun uzadıya senin yazını mı okuyacaktık; biz çoktan röportaja geçtik bile”
diyerek çoktan okumaya başladığınız röportajın öznesi bu özelliklere sahip biri
olunca ben pas atan, Ayça da pası görüp onu gole çeviren futbolculara dönüştük.
Geçmişte yine bu şekilde futbol metaforu kullandığım bir röportajın giriş
yazısı destansı kıvamda olduğundan sözü “Bunu saymayız, RaniniTV’ye bir daha
bekleriz” dediğim Ayça Ayşin Turan’a bırakmak en sağlıklı karar olacak. Sizi Meryem’i fazlasıyla andığımız, Ayça’nın
Karadenizli kimliğini didiklediğimiz röportajla baş başa bırakırken; beni de
yeni haftanın RaniniTV Ekspres’i bekler diyerek yüksek müsaadelerinizi isterim.
İyi okumalar!
Ayça Ayşin Turan’ın oyuncu olmasını en kolay ailesi, en zor kendisi kabullenmiş
● Normalde sohbete ilk olarak
dizi sorularıyla başlarım ama ailenle ilgili bilgileri görünce oradan
başlamazsam olmaz diye düşündüm (gülüyoruz.) Sinop’ta doğup büyüdün, yedi
kardeşin en küçüğüsün ve beş ağabeyin var. Biz şu an seninle bu
röportajı nasıl yapıyoruz? Bu tabloda imkansız görünüyor aslında (gülüyor.) Karadeniz
yıllarına geri dönsek…
İmkânsız gibi görünen tablo sayesinde yapıyoruz bu
röportajı demek daha doğru olur aslında. Bana destek olan, attığım adımların
arkasında duran ve benim başarabileceğime inanan bir ailem oldu her zaman.
Onların bana olan inancı olmasaydı bu kadar cesur olabilir miydim bilmiyorum
aslında. Çocukluk günlerimi çok özlüyorum. Zamanda yolculuk mümkün olsa da
çocukluğumuza geri dönebilsek keşke… Sen şimdi bu soruyu sorduğunda benim
burnuma o günlerden kokular geldi; okulda öğle yemeği arası verildiğinde o eve
dönüş yolunda evde ne yemek var heyecanı, kapıdan içeri girdiğimde annemin
yaptığı yemek kokusu geldi burnuma. Ne küçük, ne güzel dertlerimiz vardı o
zamanlar. Kısacası küçücük bir şehirde tam anlamıyla çocukluğumu yaşayarak
büyüdüm.
● Nüfus kağıdına bakmadan Karadenizli
olduğunu gösterecek en belirgin huyların, karakteristik özelliklerin neler?
Karadeniz kadını, denizi gibi coşkuludur, anaçtır ve sıcakkanlıdır. Ben de
o kadınlardan biriyim.
● Oyuncu olmayı düşündüğünü
ilk kime söyledin? Ailenin “Ona söylersem kesin annemle babamı ikna eder”
dediğin ferdi kimdi? En kolay ve en zor kim kabullendi bu durumu?
En kolay onlar, en zor ben kabullendim aslında (gülüyor.)
İkna etmek de bana değil, onlara düştü. Annem hep destekçim oldu. Ben biraz
mükemmeliyetçiyim sanırım. O yüzden emin olana kadar adım atmakta çok
zorlanıyorum. Bu süreçte bana sonsuz güç ve destek verdiler.
● Oyunculuktan önce başka
mesleki hayalin yok muydu?
Avukat ya da savcı olmayı düşündüm bir dönem. Fakat bu
çok kısa bir süreydi. Sonrasındaysa sinema TV okumaya karar verdim ve kazandım
son anda. Ancak kamera arkası yolculuk, işlerin yoğunluğu sebebiyle halen devam
ediyor kendi halince.
● İlk izlediğin film ve seni izlediğinde en çok etkileyen ilk film, dizi veya tiyatro oyunu neydi?
İzlediğimde en çok etkilendiğim filmlerin başında Life is Beautiful geliyor.
● İstanbul’a gelişin kolay
geçmemiş olmalı. Biraz o süreçten bahsedebilir misin? İstanbul’a ilk geldiğinde
hangi klişesiyle yüzleştin ve ne açıdan seni havlu atmaya yakın hale getirdi?
Zorlu bir süreçti. Küçücük bir şehirde 17 yıl
yaşamışken 18’inci yaşınıza İstanbul gibi sizin dünyanızın çok dışında,
dünyanın en büyük metropollerinden birinde giriyorsunuz. Garip farklılıkları
vardı; her şeyden önce çok kalabalıktı. Başlangıçta ürktüm, zaman zaman ağladım
ve iyi ki arkamda ailem var dedim. Ardından hayatıma menajerim, ablam, kariyer
danışmanım Tümay Özokur girdi. Benim için güven en önemli duygu olduğu için
onda bu güveni sonuna kadar hissettim. Şimdi arkamda kocaman sevgi duvarı var
ve ayakları üzerinde duran bir kadınım. İnsanın kendine inanması ve de hedefi
için gerçekten çok çalışması gerektiğini öğrendim.
● Dinle Sevgili ve Karagül gibi iki uzun ömürlü işten sonra
Altınsoylar’ın yolculuğu kısa sürdü.
O noktada nasıl bir kariyer planlamasına gittin? Böyle bir durumda iki seçenek
oluyor haliyle: Ya yüzünü bir süre unutturacaksın ya da hemen bekleme yapmadan
başka bir işte rol alacaksın. İkisinin ortası yok gibi. Sen bu durumu nasıl
yorumluyorsun?
Öncelikle şu an sektördeki dizi enflasyonunu
düşünürsek yaşanan durumları kişiselleştirmemek gerektiğini düşünüyorum. İnsanların
sorunu, başarısızlıkları kabul edememek; oysa başarısızlık diye adlandırılan
durum yeni başarılara gebedir. Menajerim ile elbet bir kariyer planlaması yapıyoruz. Kariyer yolculuğumuzda “Bekleyecek
miyiz, yoksa yola devam edecek miyiz?” sorusunun cevabında belirleyici olan bana
önerilen senaryodur. Dinlenmeyi seçmişken içerisinde olmak istediğim ve inandığım
bir rolle kendimi tekrar setlerde bulabilirim.
● Meryem’in
başlama serüveni biraz yılan hikâyesine doğru evriliyordu ki Kanal D’de bir
başladı pir başladı. Seni hikâyeye ve karakterin Meryem’in dünyasına dâhil eden
yönleri nelerdi?
Her şeyin doğru bir zamanı olduğuna inanırım. Ne erken
başladık ne de geç, tam da olması gereken zamanda Meryem serüvenimiz için yola çıktık. Meryem’in masumiyeti içimdeki
Ayça ile gerçekten buluştu. Buluşmasaydı seyircinin kalbine dokunamazdım.

"
Meryem’in duygu dozu doğru ayarlanmazsa kendisine “saf” dedirtecek kadar bıçak sırtı bir karakter"
● Bir yapboz gibi hissettiğin,
seni çıkmaza sokan bir özelliği var mıydı Meryem’in? Onu nasıl yorumladın
kendince başlangıç aşamasında?
Meryem benim için çok özel bir kadın. Onun yaşadığı
duygu durumu ve tepkileri doz olarak doğru ayarlanmalı aksi takdirde kendisine
“saf” dedirtecek kadar bıçak sırtı. Meryem saf değil kirlenmemiş ve masum.
Sevginin emek, güven ve fedakârlık gerektirdiğini biliyor, sevgi ile beslenmiş.
Bu sebeple en değer verdiği duyguları kaybederken inanmak ve kabullenmek
istemiyor. Onun gerçeği hayatın gerçeklerinden çok uzak, hiç tanıdık duygular
değil, acısını daha yoğun yaşıyor. Onu anlamak için kalbini görmek şart.
● “Kadın hikâyesi hiç yok” dediğimiz bir
dönemde güçlü bir kadın hikâyesine sahip bir iş olarak izleyici karşısına çıktı
Meryem. Bugünün Türkiye’sine, üçüncü
sayfa haberlerine ve geri planda kalan nice şeye baktığında Meryem, neye ışık
tutuyor?
Meryem, toplumun kirlenmiş yüzüne ışık tutuyor. Bir annenin ya da bir
avukatın ya da bir kadının, duygudan uzak, başarı hedefli ve kötülükleri
kendince sebeplerle sıradanlaştırdığı yolculukları var. Meryem, sevgi, fedakârlık,
dürüstlük, aile sevgisi, umut ve unuttuğumuz ne kadar iyi duygu varsa hepsini
temsil ediyor. Bizim bilmediğimiz o kadar başka hayatlar var ki insanın inanası
gelmiyor. Kadınlar beni gördüklerinde ayaküstü konuşmalar veya mesajlarla bana
hikâyelerini anlatıyor. Bazıları için umut olan Meryem’in atacağı adımlar gerçekten
çok önemli.
● Malum Meryem, bir Kore uyarlaması. Bir oyuncu açısından rol aldığı işin
Kore uyarlaması olması onu nasıl etkiliyor? Önümüz arkamız sağımız solumuz o
kadar çok Kore uyarlamasıyla dolu ki ister istemez merak ediliyor bu durum da.
Açıkçası öncelikle bana verilen senaryoya bakarım. Elbette orijinali varsa
merak ediyor, açıp bakıyorsun. Sonuçta çok farklı iki kültür söz konusu. Ben orijinalini
değil uyarlamasını sevdim ki bu da sanırım çok normal. Senaristlerimizin hikâyeyi
anlatma biçimi çok başarılı.
● Dizinin öyle bir ana cast’ı
var ki bayağı günümüz popüler oyuncu çıkarması durumu söz konusu (gülüyoruz.)
Biraz set arkasına gitsek, oyuncu arkadaşlarını kısa kısa betimleyerek
yorumlamanı istesem…
(Gülüyor.) Hepsi çok tatlılar ve çok iyiler. Klişe bir
cümle kurarak “aile olduk” demek istemiyorum. Bunun yerine biz çok güzel
arkadaş olduk, dostluklar kurduk demem daha doğru. Hepimizin içi kıpır kıpır.
● Yakın zamanda Meryem’in babasının ölümü
sahnesinde izleyiciyi mahvettin tabiri caizse. Öyle bir sahneydi ki hem delici
hem de şiirsel. Yönetmeniniz Barış Erçetin’in rejisi ile senin yüreğine sağlık.
Seni böylesine çok etkileyen sahne hangisiydi?
Öncelikle teşekkür ederim. Benim için hem çok zor hem
de çok güzeldi. Şu an bile soruyu cevaplarken zorlanıyorum. O bölümün ve
sahnelerin sancısı haftalar öncesinden başladı. Yönetmenimiz ile en gerçek
duyguyu nasıl yakalayabiliriz diye üstüne defalarca konuştuk. Bana “Ayça'nın
canının yanmasına izin ver” dedi. Bu bende tetikleyici oldu. Oyuncunun gerçek
duyguyu bulup çıkarması, hissetmesi ve hissettirebilmesi gerçekten sancılı bir
süreç. Ortaya çıkan sonuç ikimizin de içine sindi ve seyircinin kalbiyle
bütünleşti. Bu benim için çok gurur vericiydi. O anın duygusunu şimdi bile
hissettiğimde ağırlığı beni yoruyor. Sahne bittikten sonra kimseyle konuşmadan
eve gidip yorganı kafama çekip yatıp uyudum. Meryem'in çektiği acıları kendi bedenimde
hissettiğimde kamburum çıkacakmış gibi hissediyorum bazen. Zor ama geri
dönüşleri çok güzel bir tecrübeydi benim için.
● Bugüne kadar yayınlanan bölümleri
düşündüğünde oynamayı veya izlemeyi en sabırsızlıkla beklediğin sahne
hangisiydi?
Kesinlikle Meryem'in babasının ölüm sahnesi.
● Türk uyarlamalarında
orijinalindeki karakteri kim oynasa tahminleri çok yapılıyor. Peki, Meryem yurt dışına uyarlansa sen nasıl
bir cast oluştururdun?
Meryem için kesinlikle Natalie Portman derdim. Gizli
fanıyım ondan (gülüyor.)
İçindeki çocuğa sahip çıkan, delidolu bir Karadeniz kızı o. ^^
● “Bu yaşında ne kadar çok
şey sığdırmış hayatında” sözü senin için geçerli mi? Yoksa geçmişe baktığında
25’ine geldiğinde yapman gereken veya yapmak istediğin ama yapamadığın şeyler
var mı?
Tabii ki hâlâ yapmak istediğim birçok şey var. Bunlar
asla tükenmez, her zaman yerine yenileri gelir. Ardıma dönüp baktığımdaysa
yapmak istediğim birçok şeyi yaptığımı ve hayatı, anı ıskalamamak için elimden
geldiğince dolu dolu yaşadığımı görüyorum. Amaç ve hedef biterse hayat biter.
● Dizilerdeki karakterlerin
analizlerine hâkimiz. Sana tıpkı onlar gibi karakter analizi kartı hazırlasak,
Ayça Ayşin Turan için neler çıkar?
Samimiyet ve sevgiye inanan (hatta sevgi arsızı),
duygularını coşkulu yaşayan, sevdiği şeyleri paylaşmak konusunda tutucu,
merhametli, güvenilir, sağduyulu, hisleri kuvvetli, öğrenmeye açık, öfkesi ve
sevgisi gözünden okunan, istikrarlı, iş odaklı ve ekip ruhuna sahip, çocuklarla
iyi anlaşan ve içindeki çocuğa sahip çıkan, deli dolu bir Karadeniz kızı...
● Kendinin veya çevrenin sana
dair en tahammül edemedikleri yanın nedir?
Mükemmelliyetçiliğin getirdiği zorluklarım olabilir. Bazen de sınırlar
aşıldığında beklenmeyen tepkiler verebilirim ama o tepki çıkana kadar da
gerçekten sabır gösteririm.
● Hangi özelliğin olmasaydı
şu an seninle bu sohbeti yapamıyor ve seni de oyuncu kimliğinle tanımıyor
olurduk?
Cesaretim.
● En bilinmeyen yanın nedir?
İnternette sana dair yazılan en büyük yanlış bilgi nedir?
Yalnız kalmayı çok severim. İnternette bana dair
yazılan yanlışlar Tunuslu olduğum, oynamadığım birkaç dizi ve eğitimim. Ben halen
İstanbul Üniversitesi Sinema TV öğrencisiyim.
● Deneyimlerine bakarsan,
senin nezdinde bir oyuncuyu değerli kılan gizli silahı nedir? Genelgeçer olarak bilinmeyen, kıyıda köşede
kalmış…
Kalbi, insanlığı ve samimiyeti.
● Oyunculuk nasıl bir nefes
alanı, yaşam biçimi senin için?
Oyunculuk tüm insanların kalbine dokunabildiğim sadece
bana özel bir alan.
● Bu nefes tıkandığında açmak
için nelere başvurursun? En nihayetinde yapımcı, kanal, RTÜK, reklam vb.
açmazların içinde tıkanıyordur bu nefes alma kanalı.
Ben gözümle, ruhumla ve beden dilimle, hayata,
mesleğime bakışımla doğru adım atıp samimiyetimi ve Sinop’tan gelen Ayça’yı
kaybetmediğim sürece o nefes tıkanmaz.
● Kısa vadeli hayaller mi
sana göre, uzun vadeli mi? Şu an için en belirgin hayalin nedir? Nasıl bir rol,
iş gelse veya hangi oyuncuyla karşılıklı oynayacağını, hangi yönetmenin
monitörden seni izleyeceğini duysan ayakların yerden kesilir?
Ben şu an oynadığım işe odaklıyım. Meryem’e veda
ettiğim an itibariyle yeni hayaller kurarım aksi takdirde bugüne konsantre
olamam. Oyuncuya hayal sor sana anlatır da anlatır. Şu an Meryem’in yıllara en
başarılı şekilde imza atması en büyük dileğim.
Ayça Ayşin Turan bir buluşa imza atmış olsaydı sessiz fön makinesi yaratırmış.
KISA KISA
Son
zamanlarda seni en çok etkileyen film:
12 Yıllık
Esaret
Tüm
zamanların en iyi filmi:
Eternal
Sunshine of the Spotless Mind
İzlemekten
keyif aldığın ve defalarca izlediğin film:
Midnight in
Paris, Leon, Amélie
Çok
abartıldığını düşündüğün film:
Gravity
Takip ettiğin
diziler:
Sense8,
This is Us, Once Upon a Time
Bir filmin
dünyasında yaşayacak ve oradaki bir karaktere tek bir şey söyleme ya da sorma
şansın olsa hangi filmi, karakteri seçer; ne söyler ya da sorardın?
Midnight in
Paris filminde Gil karakterini canlandıran
Owen Wilson'a Pablo Picasso'nun sözünü hatırlatırdım: “Hayal ettiğiniz her şey
gerçektir.”
Herkese
önerdiğin kitap:
Louise Hay - Düşünce Gücüyle Tedavi
Şu an veya en
son okuduğun kitap:
Stefan Zweig - Bir Kadının Yaşamından Yirmidört Saat
Son
zamanlarda en çok dinlediğin müzisyen / şarkı:
La La Land filminin müziklerine sardım son zamanlarda.
Ayça Ayşin
Turan bir ortama girdiğinde neşesi yerindeyse iç dünyasının fonunda hangi şarkı
çalar? Sinirli veya üzgünse ne çalar?
Frank Sinatra’dan Fly Me to the Moon çalar kesinlikle. Sinirli ya da üzgün olduğumda
ise genellikle sözsüz enstrümantal müzikler dinlemeyi tercih ederim.
Seyahat
etmeyi en çok istediğin şehir / ülke:
Prag, Uzakdoğu ülkeleri
Hayal şehrin:
Prag, Floransa
En sık
kullandığın kelime / söz kalıbı:
Hayırlısı
Bir buluşa
imza atmış olsaydın hangisini seçerdin?
Sessiz fön makinesi (gülüyor.)
Şu ana kadar
bulunamadığına şaşırdığın şey nedir?
Hani bizim havada uçan kişisel
araçlarımız?! (gülüyor.)
Hayatta olan
veya hayatını kaybetmiş ünlü bir kişilikle (yazar, oyuncu, bilim adamı,
yönetmen, futbolcu vs.) karşılıklı oturup bir konu üzerine konuşacaksın. Kimi ve hangi
konuyu seçerdin?
Barış Manço'yla sohbet etmeyi çok
isterdim.
Bugünkü Ayça
Ayşin Turan’ı betimleyen söz (Edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü,
replik vb.):
Her zaman sevgiyle yoluna devam et.
**
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Styling: Oğuzhan Erdoğan
Mekan: Four Seasons Sultanahmet
Fotoğraf asistanları: Alper Kemal Özkorkmaz- Deniz Doldur
Styling asistanı: Ezgi Aydemir