CBS'in yılda bir kez düzenlediği, dizilerini ve o dizilerin yıldızlarını görücüye çıkardığı geleneksel toplantı, bu yıl 12 Kasım 2014'te yapıldı. Biz de bağımsız bir mecra olarak bu toplantıda yapılan özel röportajları dizilerin Türkiye'deki hayranlarına duyurmak istediğimizi bildirdik. Bizi kırmayıp, röportaj kayıtlarını hemen yolladılar. Çünkü dünya devi olmak bunu gerektirir. Teşekkürler Fox International ve CBS!
İlk röportaj olarak ülkemizde FoxLife kanalında gösterimi başlayan
The Affair dizisinde,
Cole Lockhart karakterine can veren dünyaca ünlü oyuncu Joshua Jackson ile başlayalım istedik.
Buyrun..
Joshua Jackson 1978 doğumlu ve Kanadalı bir ailenin dört çocuğundan biri.
Neredeyse yirmi yaşından beri televizyona dizi
yapıyorsunuz, sizi hala televizyona çeken nedir?
Bir aktör olarak
dizi yapmanın cazibesi öncelikle üzerinde çalıştığım hikayeler.. Eğer meraklı
ve yaptığın işe karşı alakalıysan açıkçası bir aktör için en iyi oyun
alanı televizyon dizileri. Çünkü o zaman sinema filmlerinin aksine belli bir başı, ortası ve sonu olmayan;
organik şekilde gelişen bir karaktere sahip oluyorsun. Birinin hata yapmasını,
doğru kararlar vermesini, öğrenmesini ve birkaç sezon boyunca büyümesini görme
fırsatı yakalıyorsun ki bu harika bir şey. Bazen bir sinema filmini bitirdikten sonra geri dönüp baktığımda o karaktere başka durumlar da yüklemek
istediğimi düşündüğüm anlar oldu. Televizyon sana bu fırsatı sunuyor.
The Affair’i daha önce hiç izlememiş birine
anlatmanız gerekseydi onun ahlaki bir hikaye mi yoksa bir tür “katil kim” hikayesi mi
olduğunu söylerdiniz? Aldatma konusuna nasıl
bakıyorsunuz?
Yapmaya çalıştığımız
şey, aynı hikayeyi iki farklı bakış açısından anlatmak ve ortaya mümkün
olduğunca gerçek bir iş çıkarmak. Bu bir ahlak hikayesi olsaydı ortada
bir de cezalandırma olması gerekirdi. Dizinin yansıtmaya ve sunmaya çalıştığı
genel bir ahlaki değer olmalıydı. Biz bunu yapmaya çalışmıyoruz. Karakterlerimizi
ahlaki bir çerçeve içinde sunmak yerine onları oldukları gibi yansıtmaya
çalıştığımızı düşünüyorum. “Katil kim” konusuna gelirsek, bu sorunun ve cevabının
bizim hikayemizin DNA’sında çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Bence 'katil
kim' bazı olaylar karşısında karakterlerimizi ve onların tepkilerini
görebilme fırsatı sunan ilginç bir hikaye yöntemidir. Bence itici güç katilin kim olduğuna dair parçaları
ortaya çıkartmak değil. Aldatmaların ahlaki yönüne bakacak olursak da, bence,
hangi ahlaktan bahsettiğine karar vermen gerekir ve sorunu hangi ahlaki
çerçeveden sorduğuna. Çünkü bu değerler toplumdan topluma, kültürden kültüre hatta
zaman geçtikçe bile değişir. Böyle bakınca da aldatan kişileri yargılamazdım
çünkü hepimiz insanız ve hepimizin kusurları var. Ve büyük resme baktığımızda
hepimiz hayatımız boyunca ya pişman olacağımız ya da pişman olmasak da ahlaki değerlere
ters düşen bazı kararlar veriyoruz. Hepimiz insanız, aziz değiliz neticede..
Dizinin seks ve çıplaklık içeren sahnelerine nasıl
yaklaştınız? Doğal mı karşıladınız yoksa senaryoyu okurken duraksamanıza yol
açtı mı?
Açıkçası senaryoyu okurken dikkatimi çeken şey o sahneler değildi çünkü onların gerekli
olduğunu ve doğru yerlerde kullanıldığını düşündüm. Dizide uzun zamandır evli, cinsel yaşamları aktif çiftlerden
bahsediyoruz. Seks, evliliklerin ve ilişkilerin doğal bir parçasıdır. Dizide
seks ve cinselliği olabilecek tüm şekliyle hatta bazen de çirkin formlarında
gösteriyoruz ve bunun gerekli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden senaryodaki
çıplaklık dozu özel olarak dikkatimi çekmedi. Doğru yerde ve gerektiği kadar
kullanıldığını düşündüm ama şimdi bu soruyu sorduğunuz için tekrar
düşünüyorum.. Evet, hâlâ aynı fikirdeyim, o sahneler bu hikayenin organik bir parçası..
İlk büyük başarınızı Dawson’s Creek’teki Pacey rolüyle yakaladınız. O yıllara dönüp
baktığınızda, o kadar genç bir yaşta büyük bir yıldız olmakla nasıl başa
çıkmıştınız?
O yılları
sevgiyle anıyorum ve elbette ki Vancouver’dan taşınmak hayatımı değiştiren bir
olaydı. Zaten erken yaşlardan itibaren oyunculuk yapıyordum ama artık Dawson's Creek ile bu durum bir
kariyer yoluna dönüşmüştü. Nasıl mı başa çıktım? Bilmiyorum. Bu soruyu
yanıtlayacak doğru kişi ben değilim. Sanırım etrafımdaki insanlara sormanız
gerekir; ama hayatta kaldım, belki de cevap budur.
Uzun süre Fringe'de oynadınız. Bittikten sonra ya hep bu tür rollere gelirse diye bir kaygu yaşadınız mı?
Açık konuşmak
gerekirse her zaman hep aynı tür rollere seçilmek gibi bir olasılık var. Yani oyunculuk kariyeriniz boyunca aynı tip rolleri oynamak zorunda kalmak da bir
ihtimal... Bu ihtimali iki şekilde yorumlayabiliriz. Bir, eğer hep aynı rollere
seçiliyorsan yaptığın iş beğenildi demektir. Zaten biz aktörler ve hikayeciler
olarak asıl yapmaya çalıştığımız şey de birilerinde iz bırakan işler
ortaya çıkarmaktır. İki, eğer hep aynı rollere seçiliyorsan bunun sebebi büyük
ihtimalle başka bir şey yapabilecek kadar iyi olmamandır. Bu bir aktör için hiç
bitmeyen bir sınavdır. Yani, evet, bazı oyuncular aynı tür rollere sıkışıp kalıyor ama
yaratıcılığımızı canlı tutmak ve kendimizi sınadığımız, rahat bölgemizden
çıkmayı deneyip başardığımız farklı şeylere ilgi duymak bizim görevimiz. Bu
yüzden, evet kabul ediyorum, bu bizim yükümüz. Hep aynı tür rollere seçilmek başkalarının
suçu değil; kendi kendimize yaptığımız bir şey.
Sezon bitti, çekimlere ara verildi. Boş
zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
Hayatımı
yaşıyorum. 10 bölüm çekmenin en güzel tarafı tam çok yorulup sezonun bitmesini
istediğiniz noktada bitiyor, siz de gidip hayatınızın geri kalanını
yaşayabiliyorsunuz.
Allah herkese Cole Lockhart sabrı versin, hastasıyız!
Yapımcılar rolü teklif ederken karakter hakkında neler anlattı. Çekimler başlamadan önce Cole hakkında her şeyi
bilmek istediniz mi?
Bir diziye
başladığınızda karakterle ilgili her şeyi bilmenize imkan yok çünkü dizi
sürerken karakter de yaşamaya devam eder ve durmadan gelişir. Diziye başlamadan önce biyografik bilgiler istedim çünkü o adamın kim olduğunu ve bu insanların
birbirleri için ne anlam ifade ettiğini en baştan bilmek çok önemliydi. Mümkün
olduğunca çok bilgiye sahip olmak isteyen tür aktörlerdenim. Yapımcımız Sarah (Sarah
Treem) karakterimi çok net çizdi. Cole, onun gerçek hayattan bizzat tanıdığı birkaç
kişiden esinlenerek yarattığı bir karaktermiş, o yüzden çok iyi bildiği birkaç
güçlü referans noktası vardı. Sete çıkmadan önce Sarah, Ruth ( Cole'un karısı Alison rolünü oynayan Ruth Wilson) ve ben uzun uzun
karakterlerimizi konuştuk, çok da faydalı oldu.
Dizinin yaratıcılarından Hagai Levi, farklı bir
hikayecilik ve anlatım anlayışı ile öne çıkan bir diğer projenin yani In Treatment’ın da yaratıcısı. Sizce günümüz
televizyonculuğunda bu farklı anlatım ve hikaye anlayışının önemi nedir?
Zaten Hagai ve
Sarah da In Treatment’ta çalışırken tanışmışlar.
Bence Hagai muhteşem biri ve çok enteresan bir adam. Elbette, çok çok da iyi bir yazar.
Ulusal kanalları kenara koyarsak, diğer tüm kanallar ve Netflix, Hulu gibi
servisler de dahil olmak üzere artık televizyonda hiçbir kuralın olmadığı bir çağdayız. Kalite
dışında sizi sınırlayan ve yayından kalkmanıza yol açacak başka bir faktör
olduğunu düşünmüyorum. Elinizde ilginç karakterler ve güçlü bir hikaye varsa
hayal edebileceğiniz her türlü anlatım tarzı kabul edilebilir hale geldi. Ve bunun en
önemli sebebi seyirci talebidir. Farkındaysanız izleyerek büyüdüğümüz o Amerikan filmleri,
yani gişe filmlerinin dışında kalan o müthiş hikayeler artık sinema için
üretilmiyor; televizyon için yapılıyor. Hikayelerin anlatım ve sunum konusunda
kalite çıtası da yükseldi çünkü seyirci bu konuda bir standart talep ediyor; bu muhteşem bir şey. Bence bu yüzden Televizyonun Altın Çağı denilen
dönemdeyiz, çünkü seyirci kaliteyi ısrarla talep ediyor üstelik bunu her türlü televizyon
projesi için istiyor.
Kendi projenizi yazma şansınız olsaydı hangi
türde olurdu? Seyirciye ne anlatmak isterdiniz?
Birkaç sefer dizi senaryosu yazmaya kalkıştım. Hatta bir tanesi Liberya’daki
Amerikan Elçiliği’nde geçiyordu ki şu anda çok güncel bir konu olurdu.
Amerikalıların yabancı ülkelerde nasıl yaşadığına dair ilginç bir bakış açısı
olacaktı. Çünkü kültürümüz bazen çok dar görüşlü olabiliyor ve ben bunu çok
enteresan bir karşılaştırma fırsatı olacağını düşünmüştüm, kim bilir belki o fikrimi yeniden gündeme getirip satmayı denemeliyim..
Diziler hakkında konuştuk peki ya sinema? Televizyon
yıldızıyken sinemaya geçiş yapmak zor mu?
Dizi yaparken bir yandan da film yapmaya devam ettim ama yılda 22 bölüm çekerken başka bir şey yapmayı istemek için
vaktin olmuyor. Elbette sabah dokuz akşam beş mesaisi ile çalışmıyorum yani bir ofis işi yapmıyorum ama ulusal kanala iş yapmanın zorluğu zamanınızın
büyük bir kısmını sizden alıyor olması. 20 yaşımdayken dokuz buçuk ay boyunca
çalıştıktan sonra gidip bir de sinema film çekmeyi düşünebiliyordum. Kulağa hoş geliyordu.
Ama dürüst olmak gerekirse 35 yaşındayken geriye kalan üç buçuk ayımı haftada
yetmiş saat çalışmaya ayırmak o kadar da cezbedici gelmiyor. Bu yüzden sadece
10 bölüm çekip, kalan zamanımda da evimin inşaatında çalışmak, seyahat etmek ve
başka şeyler yapabilme özgürlüğünü kazanmak benim için daha önemli. Televizyondan sinemaya geçişin zor olduğunu düşünüyor muyum? Hem evet,
hem hayır... Hem televizyonda, hem sinemada çalışmanın kabul edilebilir olmaya
başladığı dönemde bu sınırı aşan ilk dalganın bir parçasıydım. O zamanlar bu
iki dünyayı ayıran keskin bir çizgi vardı. Sanki kameraya takılan filmin
genişliği yapılan oyunculuğu değiştiriyormuş gibi. Bu çizginin artık var olduğunu düşünmüyorum ve bence iki dünya bir
şekilde birbiriyle bütünleşti.
Yapımcılar açısından konuşursak, dizi oyuncularına sinema filmi çekme konusuna nasıl bakıyorlar sizce?Bilmiyorum. Ama sektörün finansal yönü hakkında konuşacak olursak bir dizide oynamak
aslında çok işe yarıyor çünkü dünyanın farklı yerlerinde seyircin olduğunu
biliyorlar ve Hollywood filmlerinin finanse edilmesi büyük oranda yurt dışı
satışlarına bağlı. Ama sanırım bu da
yeterince yaratıcı bir çözüm değil, değil mi? Dizilerde oynayan birkaç insanı,
sırf her yerde seyircileri var diye bir araya getirince iyi bir film yapmış
olmuyorsunuz.

12 Kasım'da yapılan toplantıda Joshua Jackson soruları cevaplıyor
The Affair’e dönersek dizi ile ilgili en ilginç
şey ikili bir anlatımı olması. Bu yüzden bir karakter aleyhine ön yargı
oluşturan seyirciler için diğeri ile empati kurmak zor değil mi? Siz
karakterler hakkında bilgilisiniz, çünkü oynuyorsunuz ve incelediniz ama sadece seyirci
olsaydınız karakterler hakkında algınız farklı olur muydu?
Evet kesinlikle farklı olurdu. Eğer ilk bölümün sadece ilk yarısını izlerseniz Cole’un kim olduğu
hakkında çok başka bir bakış açısına sahip olursunuz, ama eğer ikinci yarıya
geçerseniz onun öyle olmadığını ya da sadece öyle olmadığını görürsünüz. İzleyici olarak peşinden
gittiğimiz karakterlerin doğal olarak size doğruyu söylediğine inanmak
istiyoruz. Hayatımız boyunca izlediğimiz hikayelerde bize bu fikir aşılandı ve
buna alıştırıldık. Bu fikri alt üst etmek ve "hayır, bu insanlara güvenemezsiniz"
demek dizinin hikayesini ilginç kılıyor. Hikayeye bağlılığınız ve algınız
karakterlerinkiyle birlikte değişiyor. O durumda devam edebilmek için hikayenin içindeki yerinize karar vermek
zorunda kalıyorsunuz. Sarah ve Hagai de tam olarak bunu yapmak istediler. Yani
seyirciyi hikayede üçüncü bir bakış haline getirmek istediler.
Oynadığınız karakteri yani o adamı sevmeniz gerekir mi? Bize biraz da Cole
hakkındaki duygularınızdan bahsedebilir misiniz?
Bu konuda farklı
yaklaşımlar var. Bazı aktörler oynadıkları her karakteri sevmeleri gerektiğini
söyler ama ben böyle düşünenlerden değilim. Hatta oynadığınız
karakterden hoşlanmanız gerektiğini bile düşünmüyorum. Bir rolü nasıl oynayacağına
karar verirken, önünde duran karakteri kendi davranışlarından, hayat görüşünden ya da olaylara kişisel
bakışınızdan yola çıkarak değerlendirmemek gerekiyor. Bu noktadan bakarsak, karaktere duygu beslemeye başlayıp oyunculuğunuza engel
oluşturmamaya çalışmalısınız. Örneğin karınıza bir arabanın arkasında tecavüz
ederken olaya kuş bakışı bakar ve yapılan hareketi yargılarsanız o sahneyi oynamak
imkansız olur, çünkü insan olarak kendinizi korkunç hissedersiniz. Bu yüzden rol yaparken
Cole’un hareketlerini yargılamamaya çalışıyorum. Aksi halde rolün altından kalkamam. İnsanların
onun hakkında ne düşüneceğini ise bilmiyorum. Umuyorum ki ona baktıklarında kusurlu ama bütünlüklü
bir insan evladı görürler çünkü gerçekten de hiçbir karakterimizi kahraman ya
da anti-kahraman olarak sunmaya çalışmıyoruz. Arketiplerin olduğu bir hikaye
anlatmıyoruz. Bütünlüklü insanların olduğu bir hikaye anlatmaya çalışıyoruz.
Rolü kabul ettiğinizde tecavüz sahnesinden
daha fazlasını biliyor muydunuz?
Hayır ama, varım dedim çünkü Cole’un kim olduğunu biliyordum ama o noktaya
nasıl geldiğini de bilmek istedim. Cole ve Alison ilişkilerini yürütmeye
çabalıyorlar, hayatlarını yürütmeye çabalıyorlar, olanları anlamaya
çalışıyorlar. Karakterlerin durduğu noktanın trajedisi ve güzelliği de burada.
Başlarına gelen o şeyi kendi yöntemleriyle nasıl aşacaklarını bulamıyorlar ve
adamın olaylara tepkisi, -ki çok insani olduğunu düşünüyorum- o problemi unutmak ve
sadece çözümlerle ilgilenmek. Birbirine değer veren bu iki insanın ilişkilerini
düzeltememesi çok insani, çok acı verici ve bence korkunç; ama aynı zamanda da anlatılmaya
değer gerçek bir hikaye.
Diane ve Joshua paparazzilerin takip etmeyi en sevdiği çiftlerden..
The Affair yani “Kaçamak” adında bir dizide oynanak ve bu konuyu irdelemek hayatınızdaki
kadınla zorlu konuşmalar yapmanıza sebep oluyor mu?
Bu rolü kabul
etmeden önce Diane de senaryoyu okudu. Fringe
bittikten beş ya da altı ay sonraydı ve aslında boş boş oturmaktan fazlasıyla
da memnundum. Beş yıl boyunca zorlu bir karaktere gömülmüştüm sonra bu senaryo
karşıma çıktı. Okudum çok iyi bir hikayeydi. Ama emin olamıyordum çünkü yeniden
ve bu kadar çabuk çalışmaya başlamak konusunda çok isteksizim.. Ve Diane'e “Şu senaryoya sen de bir baksana" dedim. Okudu ve “Bunu kabul etmemek için aptal
olmak gerekir. Harika bir dizi” dedi. Dizinin adı ve içeriği işi alıp almamam konusunda Diane ile aramızda özel bir
konuşmaya ya da zorlu tartışmalara yol açmadı. Dizinin ana teması kadın erkek ilişkisi üzerine
çatışmalardan oluşuyor, bu çatışmalar elbette herkes gibi benim hayatımın da bir parçası. Bölümleri
Diane'le birlikte izlediğimizde, bazı sahnelerde “Gördün mü, bahsettiğim tam da bu işte” dediğim anlar oldu. Ama hepsi o kadar.. Evet, ben aynı zamanda bir The Affair izleyicisiyim.
Hayatınızın herhangi bir döneminde Cole’un
yaşadığına benzer bir durum ya da o kadar yıkıcı bir duygu yaşadınız mı? Cole
ile Joshua arasında bir yakınlık var mı?
Önce sorunun ikinci
kısmı cevap vereyim. Hayır. Cole, benim karakterime hiç yakın biri değil.
Aramızda dağlar kadar fark var. İlk kısmı cevaplarsam da; evet, olumsuz ya da
yıkıcı bazı anlar yaşadığım oldu.
Örnek verebilir misiniz?
Boşanmış bir
ailenin çocuğuyum, dolayısıyla gençken bir sürü öfke sorunun oluyor ve babanın
olmadığı bir evde çocuk olmanın yollarını bulmaya çalışıyorsun. Ayrıca çok
inatçıyımdır ve istediğim zaman çok can sıkıcı biri olabilirim. Yani, Cole’un
yaşadığı olumsuz duyguların bazılarını hayatımın bir noktasında hissetmişimdir, özellikle
de genç bir adamken ve bu olumsuz duyguları pozitif yollara dönüştürmeyi bilmezken...
Bu dizi bir erkek ve
bir kadının bakış açısından anlatılıyor. Sizce erkekler ve kadınlar sahiden de o kadar farklı düşünüyor mu?
Erkekler ve
kadınlar çok farklı mı düşünüyor? Evet, kesinlikle... Bir erkek olarak kişisel deneyimlerime
dayanacak olursam, kadınları asla anlamadığım durumları sıklıkla yaşıyorum. Ama
her genelleme kusurludur ve her kaidenin bir istisnası vardı. Kadın ile erkek
arasındaki bu bakış açısı farklarını genellemeden, kişiye özel değerlendirmek
zorunda olduğumuzu düşünüyorum ki bizim dizimizde de tam olarak yapılan bu. Olayları anlatırken genelleyip "erkekler böyledir, kadınlar şöyledir" demeden, o iki kişiye yani
Noah ve Alison’a ait özel bir bakış açısı şekillendiriyor.
Son olarak hayatınızın parlak bir dönemindesiniz, bunun
sebebi doğru kadını bulmuş olmak mı?
Doğru kadın her
şeyin anahtarı... Gerçekten. Sekiz buçuk yıldır Diane ile birlikteyim. Bu süreç
benim için büyük bir gelişme ve kendimi keşfetme dönemi oldu; bunun bir sebebi
de yaş elbette. Hayatı iyisiyle kötüsüyle paylaşmanın önemli olduğunu
keşfettim. Her anı paylaşacak birinin olması çok kıymetli. İyi günde, kötü günde,
sıkıcı anlarda, heyecanlı anlarda senle farklı bakış açılarına sahip olsa da o anları
paylaşacak birinin olması ortak bir hikaye oluşturabilmek çok önemli..
Çeviri: Arman Güvenç