Miray Daner: Leon ve Hilal ayrı bedenlerde, aynı yaraları
taşıyan iki insan
● Kaçınılmaz soru sana da geliyor; Vatanım Sensin’e nasıl dâhil oldun?
Başka bir senaryo üstünde karar aşamasındayken Vatanım Sensin’den Hilal karakteri için görüşmek istediler. İlk
önce kadronun efsaneliği beni büyülemişti. Hilal karakterini okudum ve senaryo
bittiğinde ağlıyordum. Hilal’e o ruhu üflemeyi, her şeyden çok istediğime karar
verdim. Menajerim Tümay Özokur’la değerlendirdikten sonra da Hilal olmamam için
ortada en ufak bir neden yoktu, aksine olmam için sebep listesi oldukça
kabarıktı. Hazırlık süreci yorucu ve zorlu oldu. Taylan Biraderler ile çalışıyor
olmanın avantajlarını da en çok hazırlık aşamasında yaşadım.
● Neydi bu avantajlar?
Öncelikle Taylan Biraderler, oyuncunun karakterle ilgili hislerine,
duygu ve düşüncelerine önem veren yönetmenler. Bu da oyuncuya, karakteri
yaratma aşamasında inanılmaz bir alan yaratıyor. Hissettiğiniz gibi
oynayabilmek sizi özgür bir oyuncu haline getiriyor. Setin en genç oyuncusu
benim; yönetmenlerimin ilk andan itibaren Hilal konusunda bana güvenmeleri de
üstümdeki sorumluluğu artıran, beni de motive eden ve yükselten bir başka
avantajdı. Duygu yoğunluğu yüksek ve ağır sahnelerde Yağmur Hoca’nın (Taylan)
psikiyatr olmasının da ekstra avantajları var. Sahneden önce hislerin
psikolojik boyutlarını tartışıyor olmak, konuşmak çekilen sahnelerin içimize
sinmesine ve izleyiciyle olan duygu alışverişinin dozunu arttırmasına sebep
oluyor; bu da başka bir avantaj.
● Vatanım Sensin’in
senaryosunu okuduktan sonra ağladığından bahsettin. Hem dizinin genel
çerçevesinde hem de Hilal karakterinde seni ilk olarak hangi özellikleri
yakaladı?
İlk unsur Hilal’in, tarihin önemli bir zaman dilimi olan işgal
yıllarında yaşıyor olmasıydı. Her oyuncunun hayali, tarihin böyle önemli
dilimlerinde geçen projelerin içinde yer almaktır. Hilal’le yaşlarımız yakın ve
onda beni yakalayan en önemli unsurlardan biri de vatan sevdasıydı.
● Hilal’in karakterini
irdelemeye başladığında hangi yönünü anlamlandırmak senin için kolay oldu veya
seni zorladı?
Hilal karakteri aslında Miray’dan bağımsız, kendi şahsına münhasır
bambaşka biri. Hilal’in empati kurarken beni zorlayan tarafı olmadı.
İnandıkları uğruna ayak diretmesi ve kararlılığı en kolay yapılandırabildiğim
tarafıydı. Hilal’i hiç yargılayıp, sorgulamadan bunu yapar, bunu yapmaz diye
kalıplandırmadan şekillendirmeye gayret ettim hep.
● Karakterine hazırlanırken
tarihi kaynaklardan yararlandın mı?
Tarih okumayı veya tarihi belgeseller izlemeyi hep sevdim çünkü
yaşadığınız zamanda elinizde olan değerleri müdafaa etmek ve sahip çıkmak için
nasıl kazanıldığını, nelerin feda edildiğini bilmeniz çok önemli. Çünkü biz
millet olarak; ateşle sınanmış, küllerinden doğmuş, gücünü birbirinden almış
bir milletiz ve ben tarihimle milletimle her zaman gurur duyuyorum. Hazırlık aşamasında da özellikle dile hâkim olabilmek için eski basım
Türk edebiyatı okudum. Farklı kelimelerin cümle kalıplarını öğrenmem ve ağzıma
oturtmam gerekiyordu. Çünkü o yıllarda kullanılan Türkçe daha naif ve öz bir
dil. Halide Edip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Kurtuluş Savaşı’nı anlamak ve
anlamlandırmak için Kemal Tahir'in Esir
Şehrin İnsanları, Halit Payza'nın İzmir'in işgal yıllarını anlattığı İşgal ve İsyan adlı kitaplarından
yararlandım.
● Hilal, aslında tam
anlamıyla “milliyetçi” diyebileceğimiz bir kız da değil. Güçlü vatanperverlik
duygusuna sahip olmakla birlikte haklının da yanında. Sen onun bu yönünü nasıl
yorumluyorsun?
Hilal, her şeyden önce vatanının ve bayrağının işgaline karşı savaşın,
silahtan ziyade kalemle kazanılacağına inanıyor. Hilal, hümanist biri, halkına
zulüm yapmayı reddeden bir Yunan askerini kaçırabilecek kadar insana ve insani
değerlere saygılı. İstediği şey işgalin sona ermesi ve bu uğurda
yapabileceklerinin de aslında sınırı yok. Her ne kadar haklının yanında da olsa
milli mücadelede gerektiğinde bu yönünden de feragat edebilecek gibi.
● Vatanım Sensin’de en çok
hangi sahnenin çekimleri seni zorladı ve en çok hangisini çekerken keyif aldın?
Beni duygusal anlamda zorlayan, derinden etkileyen sahnelerin başında
idam edilme sahnesi geliyor. Oradaki duyguyu öyle yoğun ve derinden hissettim
ki tüm vücudum kurdeşen döktü. O sahnede acı, çaresizlik, korku, isyan o kadar
dozunda ve birbirinden ayrı ama biri bile daha baskın olmadan aktarılmak
zorundaydı ki beni tatmin edebilsin. Bir de Hilal’in, babası Cevdet Binbaşı ile
ilk karşılaşması beni en korkutan sahneydi ama Halit Abi’yle (Ergenç) sahneye
girmeden konuştuk. Bana ne yaptıysa, içimde nereye dokunduysa o sahneye kendimi
çok iyi hissederek ve tüm endişelerimden sıyrılmış girdim. En keyif aldığım,
içime işleyen sahnelerden biri de bayrak sahnesidir.
● Diğer karakterlerle etkileşim açısından baktığında
hangisiyle karşılıklı oynamak seni zorluyor?
Vatanım Sensin ekibi oyuncuları olarak bizler
iletişimi öyle güzel bir yerden yakaladık ki! Yaptığımız işin izleyiciyle
tertemiz su gibi buluşması için karşılıklı birbirimizi zorlamadan, her sahnede
tabiri caizse rol çalmak yerine birbirimizin alanını genişletip birbirimizi
yükseltecek paslar veriyoruz. O nedenle karşılıklı oynarken zorlanmıyoruz.
Ancak Hilal-Cevdet sahnelerinde dozunda bir etkileşim olması gerekiyor. Hilal,
babasına âşık, öte yandan Yunan General Cevdet’e ise son derece kızgın ve
kırgın bir kız. İşte, tam da bu noktada o sahnelerde duygu geçişlerinin dozunu
ayarlamak zorlayıcı olabiliyor.
● Yaş ve cinsiyet
gözetmeden, Vatanım Sensin’de Hilal
yerine başka bir karakteri canlandırma şansın olsa hangisini seçerdin?
Bunu daha önce hiç düşünmedim ama Eftalya'yı veya Yakup'u oynamak
isterdim. Eftalya diyalekt yapan, derinliği farklı bir karakter. Yakup, tarihte
örnekleri olan milli müdafaanın önemli bir unsuru. Üstelik tek karakter içinde
farklı kişiliklere bürünüyor olmaları cezbedici. Cevdet'i zaten Halit Abi’den
başkası oynayamazdı bence.
● Miray ve Hilal karşılıklı
otursa; Miray, kendi hayatına veya bugünkü dünyaya dair Hilal’e neyi danışırdı
veya hangi konuda dertleşirdi? Aynı soru Hilal için de geçerli.
Miray, Hilal’e sanırım; “Biz bu hale nasıl geldik, nasıl bu kadar
kutuplaştık Hilal? Ne yapacağız; birlik ve beraberlik, farklılıklarımıza rağmen
birbirimize saygı duymak için ne yapacağız?” sorusunu sorardı. Hilal de Miray’a; “Size ne oldu? Savaşacak düşman olmayınca
birbirinizle savaşmaya, farklılıklarınızı bahane ederek birbirinizi kırmaya mı
başladınız, yakışıyor mu size? Yazık!” derdi herhalde.
● Vatanım Sensin’in Türk
televizyon tarihinde aslında bir ‘ilk’e imza attığını söyleyebiliriz. Bir dönem
dizisinde bir çift için ilk defa bu denli güçlü bir fandom grubuna tanık
oluyorum. HiLeon’un böylesine güçlü bir aksa ve neredeyse ana aksa evrilmesini
nasıl yorumluyorsun?
Hilal ve Leon; biri memleketi işgal edilen, diğeri memleketi işgal
eden iki zıt kutba dâhil olsalar da karakter olarak birbirlerine benzer
tarafları var. İkisi de naif, sanatçı ruha sahip, ikisinin de babalarıyla
ilgili açmazları var, ikisi de çok yalnız ve de savaşın kötülüğüne inanıyorlar,
insani bakış açıları birbirine yakın. Bunların dışında izleyici onları bir
arada gördüğü kısacık bir sahneyle birlikte bir enerji ve uyum algıladı. Çok
hızlı şekilde başladı ve HiLeon fandom her geçen gün büyüdü. Hilal ve Leon’a o
kadar inanıp onları sevdiler ki hiçbir olumsuzluk ve imkânsızlık karşısında
yılmadılar. Hep destek verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Daha önce bir
dizide benzeri olmayan bir durum.
● HiLeon’un hangi yanı seni
etki alanına çekiyor, kalbinden yakalıyor?
Leon ve Hilal ayrı bedenlerde, aynı yaraları taşıyan iki insan. Öyle
çaresiz ve imkansızlıklarla çevrilmişler ve tüm bunlara rağmen birbirlerine
duydukları aşk öyle güçlü ki bu, benim de yüreğime dokunan bir durum.
● HiLeon için bir sahne
yazmanı istesem nasıl bir sahne yazardın?
HiLeon için bir sahne yazacak olsam bu Hilal ve Leon’un edebi bir
atışması olurdu.
● Oynamaktan en keyif aldığın HiLeon sahnesi hangisi?
Sekizinci
bölümde hangardan silahların çıkmasını engellemek için Leon ve Hilal’in
karşılıklı geldiği bir sahne vardı. Leon, Cevdet’in Hilal ve Azize’yi eve
götürün emriyle Hilal’i sırtlayıp ortadan götürüyor. Çok keyifli bir sahneydi.
Boran’ın sırtındayken kafamı saklayıp gülüyordum.
● Vatanım Sensin setine dair
bundan 10 yıl sonra da hatırlayacağın en unutulmaz anın nedir?
Her setten bir sürü anıyla ayrılırsınız. Çünkü bir şey çekerken aynı
zamanda orada hayatınızın bir dilimini de yaşarsınız. Vatanım Sensin bittikten on yıl sonrasında unutamayacağım öyle çok
anım var ki! Biri de şu; Azize, Yıldız'ı dövüyor hastane odasında ve kapı da
kilitli. Ben de dışarıda kapıya vuruyor ve annemi durdurmaya çalışıyorum. Benim
yakınım çekiliyor ancak enteresan şekilde kamera yüzümde değil, arkamda. Ben
ağlayıp kapıyı yumrukluyorum. O esnada kapı açılıyor, ellerinde bir pasta
Bergüzar Abla (Korel), yapımcımız, kameramanlar, yönetmenimiz, Pınar (Deniz),
set ekibi hep bir ağızdan “Mutlu yıllar Miray” diye bağırıyor. Bu benim için 10
değil, tüm ömrüm boyunca unutamayacağım bir anı. Arada o görüntüleri
izlediğimde o anı yaşıyormuşçasına duygulanıyorum.
● Halit Ergenç, Bergüzar
Korel ve Celile Toyon’la sahne bazında nasıl bir iletişimin var? Oyuncu
kadrosundan duyduğun ve seni en mutlu eden yorum nedir?
Halit Abi’yle başlayalım; o, bu ülkenin başına gelmiş büyük bir şans.
Oynarken karşısındaki oyuncuya öyle güzel bir alan açıyor, öyle güzel paslar
veriyor ki tabiri caizse duvara karşı oynasa duvar dile gelir.
Bergüzar Abla; abla dediğime bakmayın benim en iyi arkadaşlarımdan
biri. Sizi asla yanlış yönlendirmeyeceğini bildiğiniz, güvendiğiniz dostlardan.
İçi dışı öyle bir ki… Onunla da karşılıklı oynamak hem çok zevkli hem de çok
tatmin edici.
Vatanım Sensin, Celile Toyon’la birlikte
rol aldığım ikinci proje. İlki Çınar
Ağacı adlı sinema filmiydi ve ben o zaman 10 yaşındaydım. O gün nasıl
hayransam bugün yüz katı hayranım ona. Onun yaşına gelirsem öyle biri olmak
isterim. İçinde yedi yaşında bir kız çocuğu var ve ben onu kendi anneannem
kadar çok seviyorum. O oynasın ben yılmadan izlerim. Nasıl naif, nasıl muhteşem
biri anlatamam. Karşısında oynamaktan onur duyuyorum.
Onur Abi’yi (Saylak) de anmadan olmaz. Onunla en kederli sahne bile
inanılmaz eğlenceli geçer. Rahatlığı, karşısındaki oyuncuya da bulaşır.
Her birinden güzel yorumlar, yapıcı eleştiriler almışımdır. Fakat Okan
Yalabık’ın “Seni izlerken oyunculuğuna gıpta ediyorum” şeklindeki yorumu beni
hem şaşırtmış, hem motive etmiş hem de onur duymamış sağlamıştı. Ben de onu
izlerken gıpta ediyorum, o an söyleyememiştim ama bu röportaj vesilesiyle
belirtmek isterim.
● Üç farklı yönetmenle
çalışıyorsunuz. Bu durum oyunculuğunu ne yönde besliyor?
Aslında dört farklı
yönetmenle çalışıyoruz; Yağmur & Durul Taylan, Burak Arlıer, Koray
Kerimoğlu ve hepsinin reji dili, çekim stili birbirinden farklı. Hepsini ayrı
ayrı deneyimliyor olabilmek benim için büyük bir avantaj ve şans. Farkı reji ve
çekim detaylarını algılıyorsunuz ve bunun oyunculuğunuza katkısı oluyor. Ben bu
durumdan son derece memnunum.
● Hilal’i nasıl bir sahnede
izlemek isterdin?
Hilal’i cephede de görmek isterdim.
● Sana bu 24 bölüm içerisinde bir sahneyi tekrar
oynama şansı verdiler ki tam anlamıyla senin istediğin, hayal ettiğin gibi
olsun. Hangisini seçerdin?
Veronica’nın
bana tokat attığı sahneyi tekrar çekmek isterdim. Yere daha sağlam basar ve o
tokada kendimi daha iyi hazırlardım. Zira o tokat bugüne kadar yediğim en
sağlam tokattır. Seni seviyorum Senan! (Gülüyor.)
● Hilal, Halit İkbal mahlasıyla o dönemin genel
tablosuna dair yazılar kaleme alıyor. Artık senin de alt egolarından ikisi
olmuştur Hilal ve Halit İkbal. Peki, Halit İkbal yani Hilal, bugünkü Türkiye’ye
dair iki üç cümle kaleme alsa ne yazardı? Onun ağzından bizim için iki üç cümle
yazabilir misin?
“Efendiler” diye başlardı ve “Cumhuriyetin, birliğinin, dirliğinin, memleketinin kıymetini bil.
Unutma ki sen birlik olursan, omuz omuza durursan emanetine sahip
çıkabilirsin.”
Hilal’in yeri geldiğinde çok güçlü bir kadın, yeri
geldiğinde de küçük bir kız çocuğu olması için gayret etmiş ve izleyiciye bunu
hissettirmek istemiştim. Bazı yorumlarda bunu okuduğumda çok mutlu oluyorum.
● Gerçek hayatta yaşamış
hangi tarihi figürü canlandırmak isterdin?
Halide Edip ile bir savaş muhabiri ve fotoğrafçı olup üç yıl Kore
savaşını belgeleyen ve bunu dünyaya, “Ben korku nedir bilmem ama savaş çok
korkunç" sözleriyle duyuran Semiha Es. Aslında en çok da pek bilinmeyen ve
tarihin ilk Türk kadın casusu (ki Mata Hari'yi gölgede bırakır) Adalet Emine
Pee’nin hayatını oynamayı çok isterdim.
● Hilal’den ona can veren
Miray’a geçelim. Çocuk yaşta bu dünyaya adım atman çocukluğunu yaşıtlarından
farklı kılmıştır.
Evet, çocukluğum yaşıtlarımdan biraz daha farklı geçti. Dışarıda
oynamak yerine kamerayla oynadım mesela. Birbirini seven, tartışmalarını bile
dramatize etmek yerine karikatürize edip sonrasında gülebilen, çözüm yollarını
konuşarak bulmaya çalışan bir ailem var. Seçeceğim projelerde hep son karar
bana bırakıldı. Kendi kararlarını verebilmek ve hayattaki duruşum konusunda hep
desteklendim. Böyle bakınca da kendimi şanslı addediyorum.
● Son kararların sana
bırakılması aslında ciddi de bir sorumluluk. Bunun ne gibi avantaj ve
dezavantajlarını yaşadın? O yıllarda karar vermekte en çok zorlandığın olay
neydi, hatırlıyor musun?
Karşınızda size bunu eksileriyle ve artılarıyla çok iyi izah eden biri
varsa çok zor değil aslında. Aldığım kararlarda elbette hatalarım da oldu ama
şimdi bunun avantajını yaşıyorum. Her hatam, hayata dair bir tecrübe olmuştur
bana.
● Bildiğim kadarıyla sanatla
iç içe bir ailede büyüdün. Sanatın senin ruhunu besleyen, bir yaşam biçimine
dönüşmesini sağlayan özelliği nedir?
Ailedeki tek sanatçı ben değilim, baba tarafında da tiyatrocu ve
oyuncular var. Başladığımda çok küçüktüm ben de. Mesela 10-11 yaşındayken
oturup kendime bir masal kitabı yazdım. Sanatın yaşam biçimine dönüşmesi
insanın içinden gelen bir his, bence o done içinizde. Aslında ben oyunculuk
değil, müzik bölümünde okuyorum. “Madem oyunculuk yapmak istiyorsun o zaman
hakkıyla yapmalısın” düşüncesiyle bu bölümü tercih ettim. Bir oyuncu için
sesleri doğru kullanmak da son derece önemli çünkü. Şu an bir yandan da Jacky
Arditty’den resim dersleri alıyorum. O ise tamamen hisleri aktarmanın
oyunculuktan, yazıdan başka bir yolunu daha bulur muyum diye yaptığım bir şey.
Sanırım ben de kendini sanata sığınarak ifade edenlerdenim.
● Çocuk yaşta oyunculuğa
başlamanın hayatında ne gibi avantaj ve de dezavantajlarıyla karşılaştın?
Avantajlarından başlayayım; çok büyük ustalarla çalışma şansı
yakaladım ve hem insan hem de oyuncu olarak bana çok güzel katkıları oldu.
Dezavantajı ise derslerime hep daha çok çalışmak zorunda kaldım. Yaşıtlarım
kadar gezip eğlenmeye, oyun oynamaya çok zamanım olmadı. Bundan hiçbir zaman
şikayetçi olmadım, tam tersine sette dinlendiğimi ve mutlu olduğumu hissettim
hep. Sevdiğim bir işi yapıyorum, hakkıyla yapabilmek için de emek vermem, çok
çalışmam ve bazı şeylerden fedakârlık etmem gerektiğini biliyorum.
● Geçmişte Medcezir dizisinde birlikte rol
aldığınız Nurcan Eren, sesinin güzelliğini büyük bir hayranlıkla dile
getirmişti.
Nurcan Eren’in de sesini ben çok seviyorum. Bir gün Medcezir setindeyken sahne aram oldu ve
lavaboya gittim. Başladım şarkı söylemeye. Nurcan Abla da o güne kadar duymamış
tabii çünkü o zamanlar kimsenin yanında söyleyemiyorum. Beklemiş kapıda
içeriden kim çıkacak acaba diye. Kapıyı açtım ve Nurcan Abla’yla burun buruna
geldik. “Sen inanılmaz bir caz vokalisin” dedi. Bunu özellikle Nurcan Eren gibi
bir kadın vokalden, harika bir sesten işitmenin beni ne kadar mutlu ettiğini ve
benim için onur kaynağı olduğunu anlatamam. Şarkı söylemeyi çok seviyorum ve
son zamanlarda türkü dinliyorum. Yeni bir kıta bulmuşum gibi inanılmaz zengin
kültürümüzün ezgilerini keşfediyorum.
● Müzik icra eden Miray ile
oyunculuk yapan Miray arasında, ruhen en belirgin fark nedir?
Müzik icra eden Miray, duyguların, hislerin notalar aracılığıyla
yayılmasına aracılık ederken; oyuncu Miray, duyguları ve hisleri mimikleriyle,
vücut diliyle, sesiyle hissettirmeye çalışıyor. Aslında her ikisi de duygu
alışverişinin farklı iki yolu. Bir enstrümanı çalarken de, bir karaktere can
verirken de aslında yaptığınız şey duygu alışverişi. Ve müziğinizi dinleyen,
sizi izleyen insanların gösterdiği reaksiyon ve geri bildirimler ise sizin bunu
ne kadar iyi ve doğru yaptığınızın yansıması. Müzik de, oyunculuk da beni daha
hoşgörülü, daha çok empati kurabilen ve karşısındakini anlamaya çalışan birine
dönüştürüyor. İnsani yanımı, vicdanımı besliyor.
● Müzik tarihine baktığında
bir şarkının altında söz, müzik veya onu söyleyen ya da oradaki bir enstrümanı
çalan kişi olarak senin adın yazacak. Hangisi olurdu bu?
Müzik dehamız Fazıl Say’ın Mezopotamya
Sonatı adlı bestesi.
● Miray Daner denildiğinde
çevrenin hemfikir olduğu en karakteristik özelliğin nedir?
Samimiyet.
● Kendinde en sinir olduğun
özelliği hangisi peki?
İnatçıyım. Bu bazen iyi ama dozu aşınca da kötü bir özelliğe
dönüşüyor.
● Kısa vadede hayatına dair
neyin hayalini kuruyorsun?
Çok yoğun bir sezon geçirdik şimdi tatil hayal ediyorum.
● Kendi yaş grubundan ve de senden yaşça büyük
oyunculardan hangilerini bugüne kadar yaptıkları her işte hayranlıkla
izlemişsindir? İlk aklına gelen isim kim?
Halit Ergenç
ve Çetin Tekindor.
● Boran’a sorduğum soruyla final yapalım. Hangi
oyuncularla karşılıklı oynamayı çok istersin? Biliyorum, “Sayamam ki çok isim
var” diyeceksin. O nedenle aklına ilk gelenleri sorayım.
Çok şükür “Keşke bu olsa” dediğim isimlerle çalışma şansı yakaladım.
Fakat Tuncel Kurtiz’le çalışmış olabilmeyi çok isterdim.
KISA KISA
Son zamanlarda seni en çok
etkileyen film:
Split; James McAvoy'un
performansı olağanüstüydü.
Tüm zamanların en iyi
filmi ya da defalarca izlediğin, izlemekten sonsuz keyif aldığın film:
Black Swan.
Son zamanlarda seni en çok
etkileyen tiyatro oyunu:
Craft Tiyatro’nun Yen adlı
yeni oyununu izledim ve Berker Güven’in performansı karşısında büyülendim.
Takip ettiğin diziler:
Game of Thrones, Black
Mirror,
Serenay Sarıkaya ve tüm ekibin olağanüstü performansıyla Fi dizisi.
Şu an hangi kitabı
okuyorsun veya en son okuduğun kitap:
En son Sezgin Kaymaz'ın Deccalin
Hatırı üçlemesini okudum ve kurgusuna hayran kaldım. Şimdi okuduğum kitap
ise Cengiz Aymatov'un Bir Ömür Asra Bedel
kitabı.
Herkese önerdiğin kitap:
Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık
Yalnızlık’ı.
Son zamanlarda hangi
müzisyeni veya şarkıları dinliyorsun?
Son zamanlarda daha çok türkü dinliyorum. Sezen Aksu’nun son albümü de
çok güzel.
Rüya şehrin:
İstanbul.
Gitmeyi en çok istediğin
şehir:
Mardin, Porto ve Prag.
En sevdiğin yemek:
Tüm sebze yemekleri.
Ağzına asla sürmediğin
yemek:
Asla yemek ayırmam.
1999 yılında İstanbul’da
doğmamış olsaydın; hangi yıl, nerede doğmak isterdin?
1919 yılında İzmir'de doğmak isterdim. Şu an sadece bugüne ve o güne
odaklıyım.
Çok sevdiğin bir filmin zaman ve mekân unsurlarını
değiştireceksin ve bu filmdeki bir karakteri de sen canlandıracaksın. Ortaya
nasıl bir sonuç çıkar?
Harry Potter serisini alıp 1800’lü yıllarda İstanbul’da çekerdim.
Hermione olurdum herhalde.
Hayatını özetleyen bir
replik, kitaptan alıntı, deyim ya da şarkı sözü:
“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” -Mustafa
Kemal ATATÜRK
Bu kadar soruya cevap verdin; senin yaşayan veya
hayatını kaybetmiş ünlü bir isimle röportaj yapma şansın olsa bu kim olurdu ve
mutlaka hangi soruyu sorardın?
Afife Jale
ile röportaj yapmak isterdim ve Afife Jale’ye o yıllarda tiyatrocu olmaya nasıl
cesaret ettiğini sorardım. Tatlı Sır oyununda
polis tarafından tutuklanmak istenince nasıl kaçtığını, o an neler hissettiğini
sorabilmeyi isterdim.