Boran Kuzum & Miray Daner: Aşkın en saf halinin ekrandaki yansıması HiLeon

Miray Daner: Leon ve Hilal ayrı bedenlerde, aynı yaraları taşıyan iki insan

 
● Kaçınılmaz soru sana da geliyor; Vatanım Sensin’e nasıl dâhil oldun?
Başka bir senaryo üstünde karar aşamasındayken Vatanım Sensin’den Hilal karakteri için görüşmek istediler. İlk önce kadronun efsaneliği beni büyülemişti. Hilal karakterini okudum ve senaryo bittiğinde ağlıyordum. Hilal’e o ruhu üflemeyi, her şeyden çok istediğime karar verdim. Menajerim Tümay Özokur’la değerlendirdikten sonra da Hilal olmamam için ortada en ufak bir neden yoktu, aksine olmam için sebep listesi oldukça kabarıktı. Hazırlık süreci yorucu ve zorlu oldu. Taylan Biraderler ile çalışıyor olmanın avantajlarını da en çok hazırlık aşamasında yaşadım.
 
● Neydi bu avantajlar?
Öncelikle Taylan Biraderler, oyuncunun karakterle ilgili hislerine, duygu ve düşüncelerine önem veren yönetmenler. Bu da oyuncuya, karakteri yaratma aşamasında inanılmaz bir alan yaratıyor. Hissettiğiniz gibi oynayabilmek sizi özgür bir oyuncu haline getiriyor. Setin en genç oyuncusu benim; yönetmenlerimin ilk andan itibaren Hilal konusunda bana güvenmeleri de üstümdeki sorumluluğu artıran, beni de motive eden ve yükselten bir başka avantajdı. Duygu yoğunluğu yüksek ve ağır sahnelerde Yağmur Hoca’nın (Taylan) psikiyatr olmasının da ekstra avantajları var. Sahneden önce hislerin psikolojik boyutlarını tartışıyor olmak, konuşmak çekilen sahnelerin içimize sinmesine ve izleyiciyle olan duygu alışverişinin dozunu arttırmasına sebep oluyor; bu da başka bir avantaj.
 
● Vatanım Sensin’in senaryosunu okuduktan sonra ağladığından bahsettin. Hem dizinin genel çerçevesinde hem de Hilal karakterinde seni ilk olarak hangi özellikleri yakaladı?
İlk unsur Hilal’in, tarihin önemli bir zaman dilimi olan işgal yıllarında yaşıyor olmasıydı. Her oyuncunun hayali, tarihin böyle önemli dilimlerinde geçen projelerin içinde yer almaktır. Hilal’le yaşlarımız yakın ve onda beni yakalayan en önemli unsurlardan biri de vatan sevdasıydı.
 
● Hilal’in karakterini irdelemeye başladığında hangi yönünü anlamlandırmak senin için kolay oldu veya seni zorladı?
Hilal karakteri aslında Miray’dan bağımsız, kendi şahsına münhasır bambaşka biri. Hilal’in empati kurarken beni zorlayan tarafı olmadı. İnandıkları uğruna ayak diretmesi ve kararlılığı en kolay yapılandırabildiğim tarafıydı. Hilal’i hiç yargılayıp, sorgulamadan bunu yapar, bunu yapmaz diye kalıplandırmadan şekillendirmeye gayret ettim hep.
 
● Karakterine hazırlanırken tarihi kaynaklardan yararlandın mı?
Tarih okumayı veya tarihi belgeseller izlemeyi hep sevdim çünkü yaşadığınız zamanda elinizde olan değerleri müdafaa etmek ve sahip çıkmak için nasıl kazanıldığını, nelerin feda edildiğini bilmeniz çok önemli. Çünkü biz millet olarak; ateşle sınanmış, küllerinden doğmuş, gücünü birbirinden almış bir milletiz ve ben tarihimle milletimle her zaman gurur duyuyorum. Hazırlık aşamasında da özellikle dile hâkim olabilmek için eski basım Türk edebiyatı okudum. Farklı kelimelerin cümle kalıplarını öğrenmem ve ağzıma oturtmam gerekiyordu. Çünkü o yıllarda kullanılan Türkçe daha naif ve öz bir dil. Halide Edip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Kurtuluş Savaşı’nı anlamak ve anlamlandırmak için Kemal Tahir'in Esir Şehrin İnsanları, Halit Payza'nın İzmir'in işgal yıllarını anlattığı İşgal ve İsyan adlı kitaplarından yararlandım.
 
● Hilal, aslında tam anlamıyla “milliyetçi” diyebileceğimiz bir kız da değil. Güçlü vatanperverlik duygusuna sahip olmakla birlikte haklının da yanında. Sen onun bu yönünü nasıl yorumluyorsun?
Hilal, her şeyden önce vatanının ve bayrağının işgaline karşı savaşın, silahtan ziyade kalemle kazanılacağına inanıyor. Hilal, hümanist biri, halkına zulüm yapmayı reddeden bir Yunan askerini kaçırabilecek kadar insana ve insani değerlere saygılı. İstediği şey işgalin sona ermesi ve bu uğurda yapabileceklerinin de aslında sınırı yok. Her ne kadar haklının yanında da olsa milli mücadelede gerektiğinde bu yönünden de feragat edebilecek gibi.
 
● Vatanım Sensin’de en çok hangi sahnenin çekimleri seni zorladı ve en çok hangisini çekerken keyif aldın?
Beni duygusal anlamda zorlayan, derinden etkileyen sahnelerin başında idam edilme sahnesi geliyor. Oradaki duyguyu öyle yoğun ve derinden hissettim ki tüm vücudum kurdeşen döktü. O sahnede acı, çaresizlik, korku, isyan o kadar dozunda ve birbirinden ayrı ama biri bile daha baskın olmadan aktarılmak zorundaydı ki beni tatmin edebilsin. Bir de Hilal’in, babası Cevdet Binbaşı ile ilk karşılaşması beni en korkutan sahneydi ama Halit Abi’yle (Ergenç) sahneye girmeden konuştuk. Bana ne yaptıysa, içimde nereye dokunduysa o sahneye kendimi çok iyi hissederek ve tüm endişelerimden sıyrılmış girdim. En keyif aldığım, içime işleyen sahnelerden biri de bayrak sahnesidir.
 
● Diğer karakterlerle etkileşim açısından baktığında hangisiyle karşılıklı oynamak seni zorluyor?
Vatanım Sensin ekibi oyuncuları olarak bizler iletişimi öyle güzel bir yerden yakaladık ki! Yaptığımız işin izleyiciyle tertemiz su gibi buluşması için karşılıklı birbirimizi zorlamadan, her sahnede tabiri caizse rol çalmak yerine birbirimizin alanını genişletip birbirimizi yükseltecek paslar veriyoruz. O nedenle karşılıklı oynarken zorlanmıyoruz. Ancak Hilal-Cevdet sahnelerinde dozunda bir etkileşim olması gerekiyor. Hilal, babasına âşık, öte yandan Yunan General Cevdet’e ise son derece kızgın ve kırgın bir kız. İşte, tam da bu noktada o sahnelerde duygu geçişlerinin dozunu ayarlamak zorlayıcı olabiliyor.
 
● Yaş ve cinsiyet gözetmeden, Vatanım Sensin’de Hilal yerine başka bir karakteri canlandırma şansın olsa hangisini seçerdin?
Bunu daha önce hiç düşünmedim ama Eftalya'yı veya Yakup'u oynamak isterdim. Eftalya diyalekt yapan, derinliği farklı bir karakter. Yakup, tarihte örnekleri olan milli müdafaanın önemli bir unsuru. Üstelik tek karakter içinde farklı kişiliklere bürünüyor olmaları cezbedici. Cevdet'i zaten Halit Abi’den başkası oynayamazdı bence.
 
● Miray ve Hilal karşılıklı otursa; Miray, kendi hayatına veya bugünkü dünyaya dair Hilal’e neyi danışırdı veya hangi konuda dertleşirdi? Aynı soru Hilal için de geçerli.
Miray, Hilal’e sanırım; “Biz bu hale nasıl geldik, nasıl bu kadar kutuplaştık Hilal? Ne yapacağız; birlik ve beraberlik, farklılıklarımıza rağmen birbirimize saygı duymak için ne yapacağız?” sorusunu sorardı. Hilal de Miray’a; “Size ne oldu? Savaşacak düşman olmayınca birbirinizle savaşmaya, farklılıklarınızı bahane ederek birbirinizi kırmaya mı başladınız, yakışıyor mu size? Yazık!” derdi herhalde.
 
● Vatanım Sensin’in Türk televizyon tarihinde aslında bir ‘ilk’e imza attığını söyleyebiliriz. Bir dönem dizisinde bir çift için ilk defa bu denli güçlü bir fandom grubuna tanık oluyorum. HiLeon’un böylesine güçlü bir aksa ve neredeyse ana aksa evrilmesini nasıl yorumluyorsun?
Hilal ve Leon; biri memleketi işgal edilen, diğeri memleketi işgal eden iki zıt kutba dâhil olsalar da karakter olarak birbirlerine benzer tarafları var. İkisi de naif, sanatçı ruha sahip, ikisinin de babalarıyla ilgili açmazları var, ikisi de çok yalnız ve de savaşın kötülüğüne inanıyorlar, insani bakış açıları birbirine yakın. Bunların dışında izleyici onları bir arada gördüğü kısacık bir sahneyle birlikte bir enerji ve uyum algıladı. Çok hızlı şekilde başladı ve HiLeon fandom her geçen gün büyüdü. Hilal ve Leon’a o kadar inanıp onları sevdiler ki hiçbir olumsuzluk ve imkânsızlık karşısında yılmadılar. Hep destek verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Daha önce bir dizide benzeri olmayan bir durum.
 
● HiLeon’un hangi yanı seni etki alanına çekiyor, kalbinden yakalıyor?
Leon ve Hilal ayrı bedenlerde, aynı yaraları taşıyan iki insan. Öyle çaresiz ve imkansızlıklarla çevrilmişler ve tüm bunlara rağmen birbirlerine duydukları aşk öyle güçlü ki bu, benim de yüreğime dokunan bir durum.
 
● HiLeon için bir sahne yazmanı istesem nasıl bir sahne yazardın?
HiLeon için bir sahne yazacak olsam bu Hilal ve Leon’un edebi bir atışması olurdu.
 
● Oynamaktan en keyif aldığın HiLeon sahnesi hangisi?
Sekizinci bölümde hangardan silahların çıkmasını engellemek için Leon ve Hilal’in karşılıklı geldiği bir sahne vardı. Leon, Cevdet’in Hilal ve Azize’yi eve götürün emriyle Hilal’i sırtlayıp ortadan götürüyor. Çok keyifli bir sahneydi. Boran’ın sırtındayken kafamı saklayıp gülüyordum.
 
● Vatanım Sensin setine dair bundan 10 yıl sonra da hatırlayacağın en unutulmaz anın nedir?
Her setten bir sürü anıyla ayrılırsınız. Çünkü bir şey çekerken aynı zamanda orada hayatınızın bir dilimini de yaşarsınız. Vatanım Sensin bittikten on yıl sonrasında unutamayacağım öyle çok anım var ki! Biri de şu; Azize, Yıldız'ı dövüyor hastane odasında ve kapı da kilitli. Ben de dışarıda kapıya vuruyor ve annemi durdurmaya çalışıyorum. Benim yakınım çekiliyor ancak enteresan şekilde kamera yüzümde değil, arkamda. Ben ağlayıp kapıyı yumrukluyorum. O esnada kapı açılıyor, ellerinde bir pasta Bergüzar Abla (Korel), yapımcımız, kameramanlar, yönetmenimiz, Pınar (Deniz), set ekibi hep bir ağızdan “Mutlu yıllar Miray” diye bağırıyor. Bu benim için 10 değil, tüm ömrüm boyunca unutamayacağım bir anı. Arada o görüntüleri izlediğimde o anı yaşıyormuşçasına duygulanıyorum.
 
● Halit Ergenç, Bergüzar Korel ve Celile Toyon’la sahne bazında nasıl bir iletişimin var? Oyuncu kadrosundan duyduğun ve seni en mutlu eden yorum nedir?
Halit Abi’yle başlayalım; o, bu ülkenin başına gelmiş büyük bir şans. Oynarken karşısındaki oyuncuya öyle güzel bir alan açıyor, öyle güzel paslar veriyor ki tabiri caizse duvara karşı oynasa duvar dile gelir.

Bergüzar Abla; abla dediğime bakmayın benim en iyi arkadaşlarımdan biri. Sizi asla yanlış yönlendirmeyeceğini bildiğiniz, güvendiğiniz dostlardan. İçi dışı öyle bir ki… Onunla da karşılıklı oynamak hem çok zevkli hem de çok tatmin edici.

Vatanım Sensin,
Celile Toyon’la birlikte rol aldığım ikinci proje. İlki Çınar Ağacı adlı sinema filmiydi ve ben o zaman 10 yaşındaydım. O gün nasıl hayransam bugün yüz katı hayranım ona. Onun yaşına gelirsem öyle biri olmak isterim. İçinde yedi yaşında bir kız çocuğu var ve ben onu kendi anneannem kadar çok seviyorum. O oynasın ben yılmadan izlerim. Nasıl naif, nasıl muhteşem biri anlatamam. Karşısında oynamaktan onur duyuyorum.

Onur Abi’yi (Saylak) de anmadan olmaz. Onunla en kederli sahne bile inanılmaz eğlenceli geçer. Rahatlığı, karşısındaki oyuncuya da bulaşır.

Her birinden güzel yorumlar, yapıcı eleştiriler almışımdır. Fakat Okan Yalabık’ın “Seni izlerken oyunculuğuna gıpta ediyorum” şeklindeki yorumu beni hem şaşırtmış, hem motive etmiş hem de onur duymamış sağlamıştı. Ben de onu izlerken gıpta ediyorum, o an söyleyememiştim ama bu röportaj vesilesiyle belirtmek isterim.
 
● Üç farklı yönetmenle çalışıyorsunuz. Bu durum oyunculuğunu ne yönde besliyor?
Aslında dört farklı yönetmenle çalışıyoruz; Yağmur & Durul Taylan, Burak Arlıer, Koray Kerimoğlu ve hepsinin reji dili, çekim stili birbirinden farklı. Hepsini ayrı ayrı deneyimliyor olabilmek benim için büyük bir avantaj ve şans. Farkı reji ve çekim detaylarını algılıyorsunuz ve bunun oyunculuğunuza katkısı oluyor. Ben bu durumdan son derece memnunum.
 
● Hilal’i nasıl bir sahnede izlemek isterdin?
Hilal’i cephede de görmek isterdim.
 
● Sana bu 24 bölüm içerisinde bir sahneyi tekrar oynama şansı verdiler ki tam anlamıyla senin istediğin, hayal ettiğin gibi olsun. Hangisini seçerdin?
Veronica’nın bana tokat attığı sahneyi tekrar çekmek isterdim. Yere daha sağlam basar ve o tokada kendimi daha iyi hazırlardım. Zira o tokat bugüne kadar yediğim en sağlam tokattır. Seni seviyorum Senan! (Gülüyor.)
 
● Hilal, Halit İkbal mahlasıyla o dönemin genel tablosuna dair yazılar kaleme alıyor. Artık senin de alt egolarından ikisi olmuştur Hilal ve Halit İkbal. Peki, Halit İkbal yani Hilal, bugünkü Türkiye’ye dair iki üç cümle kaleme alsa ne yazardı? Onun ağzından bizim için iki üç cümle yazabilir misin?
“Efendiler” diye başlardı ve “Cumhuriyetin, birliğinin, dirliğinin, memleketinin kıymetini bil. Unutma ki sen birlik olursan, omuz omuza durursan emanetine sahip çıkabilirsin.”
 
Hilal’in yeri geldiğinde çok güçlü bir kadın, yeri geldiğinde de küçük bir kız çocuğu olması için gayret etmiş ve izleyiciye bunu hissettirmek istemiştim. Bazı yorumlarda bunu okuduğumda çok mutlu oluyorum.
 
● Gerçek hayatta yaşamış hangi tarihi figürü canlandırmak isterdin?
Halide Edip ile bir savaş muhabiri ve fotoğrafçı olup üç yıl Kore savaşını belgeleyen ve bunu dünyaya, “Ben korku nedir bilmem ama savaş çok korkunç" sözleriyle duyuran Semiha Es. Aslında en çok da pek bilinmeyen ve tarihin ilk Türk kadın casusu (ki Mata Hari'yi gölgede bırakır) Adalet Emine Pee’nin hayatını oynamayı çok isterdim.
 
● Hilal’den ona can veren Miray’a geçelim. Çocuk yaşta bu dünyaya adım atman çocukluğunu yaşıtlarından farklı kılmıştır.
Evet, çocukluğum yaşıtlarımdan biraz daha farklı geçti. Dışarıda oynamak yerine kamerayla oynadım mesela. Birbirini seven, tartışmalarını bile dramatize etmek yerine karikatürize edip sonrasında gülebilen, çözüm yollarını konuşarak bulmaya çalışan bir ailem var. Seçeceğim projelerde hep son karar bana bırakıldı. Kendi kararlarını verebilmek ve hayattaki duruşum konusunda hep desteklendim. Böyle bakınca da kendimi şanslı addediyorum.
 
● Son kararların sana bırakılması aslında ciddi de bir sorumluluk. Bunun ne gibi avantaj ve dezavantajlarını yaşadın? O yıllarda karar vermekte en çok zorlandığın olay neydi, hatırlıyor musun?
Karşınızda size bunu eksileriyle ve artılarıyla çok iyi izah eden biri varsa çok zor değil aslında. Aldığım kararlarda elbette hatalarım da oldu ama şimdi bunun avantajını yaşıyorum. Her hatam, hayata dair bir tecrübe olmuştur bana.
 
● Bildiğim kadarıyla sanatla iç içe bir ailede büyüdün. Sanatın senin ruhunu besleyen, bir yaşam biçimine dönüşmesini sağlayan özelliği nedir?
Ailedeki tek sanatçı ben değilim, baba tarafında da tiyatrocu ve oyuncular var. Başladığımda çok küçüktüm ben de. Mesela 10-11 yaşındayken oturup kendime bir masal kitabı yazdım. Sanatın yaşam biçimine dönüşmesi insanın içinden gelen bir his, bence o done içinizde. Aslında ben oyunculuk değil, müzik bölümünde okuyorum. “Madem oyunculuk yapmak istiyorsun o zaman hakkıyla yapmalısın” düşüncesiyle bu bölümü tercih ettim. Bir oyuncu için sesleri doğru kullanmak da son derece önemli çünkü. Şu an bir yandan da Jacky Arditty’den resim dersleri alıyorum. O ise tamamen hisleri aktarmanın oyunculuktan, yazıdan başka bir yolunu daha bulur muyum diye yaptığım bir şey. Sanırım ben de kendini sanata sığınarak ifade edenlerdenim.
 
● Çocuk yaşta oyunculuğa başlamanın hayatında ne gibi avantaj ve de dezavantajlarıyla karşılaştın?
Avantajlarından başlayayım; çok büyük ustalarla çalışma şansı yakaladım ve hem insan hem de oyuncu olarak bana çok güzel katkıları oldu. Dezavantajı ise derslerime hep daha çok çalışmak zorunda kaldım. Yaşıtlarım kadar gezip eğlenmeye, oyun oynamaya çok zamanım olmadı. Bundan hiçbir zaman şikayetçi olmadım, tam tersine sette dinlendiğimi ve mutlu olduğumu hissettim hep. Sevdiğim bir işi yapıyorum, hakkıyla yapabilmek için de emek vermem, çok çalışmam ve bazı şeylerden fedakârlık etmem gerektiğini biliyorum.
 
● Geçmişte Medcezir dizisinde birlikte rol aldığınız Nurcan Eren, sesinin güzelliğini büyük bir hayranlıkla dile getirmişti.
Nurcan Eren’in de sesini ben çok seviyorum. Bir gün Medcezir setindeyken sahne aram oldu ve lavaboya gittim. Başladım şarkı söylemeye. Nurcan Abla da o güne kadar duymamış tabii çünkü o zamanlar kimsenin yanında söyleyemiyorum. Beklemiş kapıda içeriden kim çıkacak acaba diye. Kapıyı açtım ve Nurcan Abla’yla burun buruna geldik. “Sen inanılmaz bir caz vokalisin” dedi. Bunu özellikle Nurcan Eren gibi bir kadın vokalden, harika bir sesten işitmenin beni ne kadar mutlu ettiğini ve benim için onur kaynağı olduğunu anlatamam. Şarkı söylemeyi çok seviyorum ve son zamanlarda türkü dinliyorum. Yeni bir kıta bulmuşum gibi inanılmaz zengin kültürümüzün ezgilerini keşfediyorum.
 
● Müzik icra eden Miray ile oyunculuk yapan Miray arasında, ruhen en belirgin fark nedir?
Müzik icra eden Miray, duyguların, hislerin notalar aracılığıyla yayılmasına aracılık ederken; oyuncu Miray, duyguları ve hisleri mimikleriyle, vücut diliyle, sesiyle hissettirmeye çalışıyor. Aslında her ikisi de duygu alışverişinin farklı iki yolu. Bir enstrümanı çalarken de, bir karaktere can verirken de aslında yaptığınız şey duygu alışverişi. Ve müziğinizi dinleyen, sizi izleyen insanların gösterdiği reaksiyon ve geri bildirimler ise sizin bunu ne kadar iyi ve doğru yaptığınızın yansıması. Müzik de, oyunculuk da beni daha hoşgörülü, daha çok empati kurabilen ve karşısındakini anlamaya çalışan birine dönüştürüyor. İnsani yanımı, vicdanımı besliyor.
 
● Müzik tarihine baktığında bir şarkının altında söz, müzik veya onu söyleyen ya da oradaki bir enstrümanı çalan kişi olarak senin adın yazacak. Hangisi olurdu bu?
Müzik dehamız Fazıl Say’ın Mezopotamya Sonatı adlı bestesi.
 
● Miray Daner denildiğinde çevrenin hemfikir olduğu en karakteristik özelliğin nedir?
Samimiyet.
 
● Kendinde en sinir olduğun özelliği hangisi peki?
İnatçıyım. Bu bazen iyi ama dozu aşınca da kötü bir özelliğe dönüşüyor.
 
● Kısa vadede hayatına dair neyin hayalini kuruyorsun?
Çok yoğun bir sezon geçirdik şimdi tatil hayal ediyorum.
 
● Kendi yaş grubundan ve de senden yaşça büyük oyunculardan hangilerini bugüne kadar yaptıkları her işte hayranlıkla izlemişsindir? İlk aklına gelen isim kim?
Halit Ergenç ve Çetin Tekindor.
 
● Boran’a sorduğum soruyla final yapalım. Hangi oyuncularla karşılıklı oynamayı çok istersin? Biliyorum, “Sayamam ki çok isim var” diyeceksin. O nedenle aklına ilk gelenleri sorayım.
Çok şükür “Keşke bu olsa” dediğim isimlerle çalışma şansı yakaladım. Fakat Tuncel Kurtiz’le çalışmış olabilmeyi çok isterdim.
 

KISA KISA
 
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
Split; James McAvoy'un performansı olağanüstüydü.
 
Tüm zamanların en iyi filmi ya da defalarca izlediğin, izlemekten sonsuz keyif aldığın film:
Black Swan.
 
Son zamanlarda seni en çok etkileyen tiyatro oyunu:
Craft Tiyatro’nun Yen adlı yeni oyununu izledim ve Berker Güven’in performansı karşısında büyülendim.
 
Takip ettiğin diziler:
Game of Thrones, Black Mirror, Serenay Sarıkaya ve tüm ekibin olağanüstü performansıyla Fi dizisi.
 
Şu an hangi kitabı okuyorsun veya en son okuduğun kitap:
En son Sezgin Kaymaz'ın Deccalin Hatırı üçlemesini okudum ve kurgusuna hayran kaldım. Şimdi okuduğum kitap ise Cengiz Aymatov'un Bir Ömür Asra Bedel kitabı.
 
Herkese önerdiğin kitap:
Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı.
 
Son zamanlarda hangi müzisyeni veya şarkıları dinliyorsun?
Son zamanlarda daha çok türkü dinliyorum. Sezen Aksu’nun son albümü de çok güzel.
 
Rüya şehrin:
İstanbul.
 
Gitmeyi en çok istediğin şehir:
Mardin, Porto ve Prag.
 
En sevdiğin yemek:
Tüm sebze yemekleri.
 
Ağzına asla sürmediğin yemek:
Asla yemek ayırmam.
 
1999 yılında İstanbul’da doğmamış olsaydın; hangi yıl, nerede doğmak isterdin?
1919 yılında İzmir'de doğmak isterdim. Şu an sadece bugüne ve o güne odaklıyım.
 
Çok sevdiğin bir filmin zaman ve mekân unsurlarını değiştireceksin ve bu filmdeki bir karakteri de sen canlandıracaksın. Ortaya nasıl bir sonuç çıkar?
Harry Potter serisini alıp 1800’lü yıllarda İstanbul’da çekerdim. Hermione olurdum herhalde.
 
Hayatını özetleyen bir replik, kitaptan alıntı, deyim ya da şarkı sözü:
“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” -Mustafa Kemal ATATÜRK
 
Bu kadar soruya cevap verdin; senin yaşayan veya hayatını kaybetmiş ünlü bir isimle röportaj yapma şansın olsa bu kim olurdu ve mutlaka hangi soruyu sorardın?
Afife Jale ile röportaj yapmak isterdim ve Afife Jale’ye o yıllarda tiyatrocu olmaya nasıl cesaret ettiğini sorardım. Tatlı Sır oyununda polis tarafından tutuklanmak istenince nasıl kaçtığını, o an neler hissettiğini sorabilmeyi isterdim.
 
 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER