İzmit’te
yaşarken, tek başına İstanbul’a gelmiş 22 yaşındaki genç bir adam
söylüyor bu cümleyi. “Ben bildiğiniz gençlerden değilim” imajı çizmeye çalışan veya
dünyaya karşı aristokratvari bir duruşu olan biriyle karşı karşıya olduğunuzu
sanmayın. Söz konusu olan son dönemde televizyonun en haşarı, en şahsına münhasır karakterlerinden
birini yani,
Bodrum Masalı’nın Uzay’ını
canlandıran Serhan Onat. Hani şu erkekte sarışın hiç sevmeyen, en büyük fobisi
Sevgililer Günü olan ve tam duyguya girip izleyiciyi de beraberinde sürüklediği
anda zamansız bir espriyle hayatın içindeki melodramı çıkaran Uzay’ı inşa eden
Serhan Onat.
Hakkında “Bir Bodrum Belediye Başkanı, iki de Serhan. Sadece
gezdirmekle kalmaz, üzerine tarihini de anlatır” yorumlarını duyunca biz de
soluğu Bodrum’da aldık. Repo oldukları bir hafta sonu Yahşi’de, pastoral tablo
kıvamında manzaraya sahip bir marangozhaneye yolumuz uzandı. Daha bir gün
önceki fotoğraf çekiminde bambaşka bir karaktere bürünen Serhan, eline çekici
almasıyla mekânın ruhuna büründü. O, Uzay’ı hamur olarak betimlese de, aslında
kendisi her kıvama erişebilecek bir hamur. Hal böyle olunca “Acaba röportajdan
vazgeçip kısa resim altları yazarak sadece fotoğrafları mı yayınlasak?”
dedirten kareler çıktı ortaya. Ancak o ses kayıt cihazı ortaya çıktı ve kayıt
esnasında yanan kırmızı ışığıyla Serhan’ın ilk başlarda kendine tül kıvamında
bir kabuk örmesine yol açsa da Turgutreis Sahili’nde tabiri caizse dona yazana
kadar hiç susmadık diyebilirim. İzmit’ten İstanbul’a geldiği lise yıllarından
Serhan’ın gözünden Uzay’ın geçmişine, yelken ve mavi tutkusundan hayatına
dokunan romana kadar galiba konuşmadığımız konu kalmadı. Benim elçilik görevim
buraya kadar, söz Serhan Onat’ta!

● Duyduğuma göre arkadaşlarına tur
düzenleyecek kadar iyi biliyormuşsun Bodrum’u ve tarihi geçmişini. Nasıl
gidiyor Bodrum’da yaşam?
Bodrum’da
yaşamak güzel. Yavaştan havalar da ısınıyor, keyfimiz yerinde. Çocukluktan beri
yelkenle ilgileniyorum. Deniz tutkunuyum. Bodrum da hobim için cennet
niteliğinde bir yer. Şimdi kendime bir yarış kayığı, pirat satın aldım. 1965
model, antika bir tekneyi de birkaç ustayla birlikte restore ettim. Şimdi
yelkenlerini takıp suya indireceğiz. Heyecanla o anı bekliyorum. Bodrum
Açıkdeniz Yelken Kulübü’nün yarışlarına katılıyorum. Balığa çıkıyorum. Bu da
bana çok mutluluk veriyor. Ayrıca her dakika en iyi deniz mahsullerini yemek de
cabası (gülüyor.)
● Sen bayağı denize âşıksın. Deniz, özgürlükle ve
sınır tanımamazlıkla özdeşleştirilir. Senin için ne ifade ediyor? Nereden
geliyor bu deniz tutkun?
Benim için
toprak kokan her şey uzaktan daha güzel. Bu topraklar insanı çok bunaltıyor ve
kötülüğün içine çekebiliyor bazen fakat denizden o sessizliğin, saflığın
içinden, biraz uzaklardan bu hengameye bakınca bazı şeyleri daha iyi anlıyor,
sakinleşiyor ve ona göre hareket ediyorsunuz. Anlayacağınız karada, denizde
olduğu kadar mutlu değilim. Birinin rengi mavi, diğerinin ise kara (gülüyor.) Her
şey çok açık, değil mi? Çocukluktan beri babamla birlikte balığa çıkar gezerdik.
Bu tutkum babam sayesinde oldu ama şu an en büyük harcamamı deniz araçlarına
yapıyor olmam da en çok babamı kızdırıyor (gülüyor.)
● Bodrum
Masalı’ndan önce İzmit’te mi yaşıyordun,
İstanbul’da mı?
İstanbul’da
yaşıyordum. Fakat doğma büyüme İzmitliyim. En yakın çevrem hâlâ orada yaşıyor.
Keza annemle babam da öyle. Ablam var, o da Dublin’de yaşıyor. Kocaelisporluyum
ve onlara elimden geldiğince destek vermeye çalışıyorum. Çok severim. Başka bir
yer benim için İzmit. Ancak lise sondan beri İstanbul’da yaşıyorum.
● Lise sonda İstanbul’a gelme nedenin neydi?
O yıllar
dans eğitimi alıyordum. Açıkçası bu eğitime iyi bir yerde devam etmek istedim. Tan
Sağtürk Akademi’de burs kazandım ve orada eğitim aldım. Tan Sağtürk’le birlikte
çalıştım. O dönem, aynı anda konservatuar sınavlarına hazırlanıyordum. Anadolu
Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı kazandım. Eskişehir’in hep öğrenci şehri
olduğunu söylerler ama ben o kafaya pek ulaşamadım. “Nerede akşam orada sabah”
durumu bana göre değildi. Biraz zorlandım. Ancak konservatuarda çok iyi bir
eğitim aldığımı düşünüyorum. Bu nedenle oraya çok büyük vefa borcum vardır. İşin
mutfağını öğrenmeseydim zorlanırdım.
● Dans tutkunla İstanbul’a gelmişken, bunun yerini
nasıl oyunculuk tutkusu aldı?
Oyunculuğu
çocukluğumdan beri istiyordum. Ailemin de teşvikiyle bu yola baş koydum
diyebilirim. Bu anlamda ailemin hakkını ödeyemem. Çocukken İzmit Sanat
Merkezi’ne yazdırdılar beni. Orada uzun yıllar çok değerli hocam Fatih
Sevdi’yle çalıştık. Hâlâ da çok yakın arkadaşımdır. Kendisi Kocaeli Şehir Tiyatroları
Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı şu an. Ondan çok şey öğrenmişimdir. Zaten
mesleki anlamda da İzmit Sanat Merkezi’nde eğitim almamla birlikte oyunculuğu
düşünmeye başladım. Orada kendimi alamadım sahneden ve 12-13 yaşlarında
“Oyunculuk benim mesleğim olacak” dedim. O yıllarda neyin hayalini kurduysam şu
an onu yaşıyorum. Evet, bir tık popüler olup para kazanmak istiyorum ama
televizyon dışında da bir şeyler yapmak istiyorum. Tiyatroya devam etmek veya
festival filmlerinde yer almak da bunların başında geliyor.
● Neden özellikle festival filmleri? Genellikle hayalini
kurduğu mesleği icra edenlerin açlığı, diğerlerine göre daha fazladır. Ve
olabildiğince çeşitli ve fazla işte yer almak isterler. Sen ise sinemada sadece
festival filmlerini tercih ediyorsun.
İyi bir gişe
filmine de hayır demem tabii ki ama dizi çekerken zaten totalin istediğini
yapıyoruz. Klasik hikâyeler, entrikalar vb. bir de üstüne RTÜK uygulamaları
derken zaten işin hiçbir sanat değeri kalmıyor. Festival filmi istiyorum çünkü
dünya çapında festivallerde yarışmak, adaylıklar kazanmak istiyorum ve ayrıca
sanatsal değeri yüksek hatta kült olacak filmlerde yer alıp bundan seneler
sonra bile izlenilen, aranılan bir filmde yer almayı arzu ediyorum.
● Uzay sayesinde tek bir karakterle pek çok rolde
oynayabileceğini gösterdin aslında.
Uzay,
inanılmaz bir karakter. Hamura benziyor (gülüyor.) Ona ne şekil verirsen o
oluyor. Uzay, her şeye aç bir çocuk. Sahip olduğu tek şey para. Hayatında soyut
şeylere yer yok. Hayal kurabildiğini düşünemiyorum onun. İnsan, bir şeyin
hayalini kurarken onu paylaşmak ister. Bana göre hayal tek başına kurulmaz.
Uzay da en nihayetinde tek başına aslında. Psikolojik bir dramı var. Ve bunu
hem kendine hem de başkalarına göstermemek için türlü rollere bürünüyor. Uzay’ı
bölüm içerisinde yoldan da yürütebiliriz, uçura da biliriz veya denize de
atabiliriz (gülüyor.) Her şeyi yaptırabiliriz ona. Açıkçası ona hayat verdiğim
için çok şanslıyım. Senaristlerimizle birlikte çok iyi bir elektrik kurduğumuzu
düşünüyorum. Onlar benden ne istediklerini biliyorlar, ben de onlardan ne
istediğimi biliyorum. Karşılıklı alışveriş halindeyiz.
● Uzay’ın atış alanının bu kadar uçsuz bucaksız
olmasının herhangi bir dezavantajı var mı?
Uzay
karakterine dair bugüne kadar hiçbir dezavantaj görmedim. Bana yazılan her şeyi
severek ve eğlenerek oynuyorum. Ben reji ekibimize bir hamur hazırlıyorum,
onlar da onu şekillendiriyorlar. Onların Uzay’dan beklentilerine veya onun için
öngördüklerine kendimi inandırıyorum. Çünkü oyuncuyum. Okulda bunu öğrendim.
Yönetmene, “Şunu şöyle yapmasak mı acaba?” şeklinde tepki gösteren bir kafa
yapısına sahip değilim. Yönetmen dış gözdür, işi yapan adamdır. O yüzden
yönetmen ne isterse elimden geldiğince onu vermeye çalışıyorum.
● Uzay’ı yönetmenle buluşturmadan önce sen o hamuru
nasıl şekillendirdin?
Açıkçası
oynarken kendi hayatımdan, Serhan’dan hiçbir şey katmam. Üzülmem gerektiği zaman
kesinlikle kendi hayatımdan bir şey düşünmem. Uzay’ın o ilk başlardaki kötü
halini göstermek için her gün yaşadığım kötü, beni sinirlendiren bir olayı
düşünürsem o beni, Serhan’ı yorar. Ancak ben orada Uzay’ım. Ben, Serhan olarak
nasıl sadece Chopin dinlerken huzura varmıyorsam, Uzay da sadece Tarkan dinlerken
huzura varmıyor. Bu nedenle öncelikle rol aldığım, büründüğüm kişiye inanmam
gerekiyor. Bunun için birçok teknik sayarım ama ben bunun biraz içsel olduğunu
düşünüyorum ve öyle ilerliyorum. Uzay karakterinin yaratım aşamasında
senaristlerimiz bana ilk üç bölümün senaryosunu vermişti. Ancak geçmişini
vermemişlerdi. Bu nedenle sosyolojik, psikolojik, cinsiyet kodları vs. pek çok
açıdan Uzay’ın geçmişini ben oluşturdum. Mesela babasının adını vermemişlerdi
ama ben kafamda biliyordum. Bana şu an babasının adını söyleseler ona kendimi
inandırabilirim. Nasıl yalan söyler, nasıl güler veya çok sinirlendiğinde
titreyerek yere mi düşer, yoksa bağırarak koşar mı; tüm bunları ben belirledim.
Bir işin temelini güzel atarsanız onun devamı geliyor. Bir şeyin geçmişini
bilmezsen o anki durumuna ve geleceğine inanamazsın. Empati yapmamız gerekiyor.
Bazen yapamıyoruz, böyle olduğunda da tecrübesiz kalıyor ve yeniliyoruz. Uzay
genel olarak yeniliyor. Benim için hâlâ ergenlik çağında bir çocuk gibi. Fakat
Aslı’yla olan ilişkisinde bambaşka şeyler öğrendi.
● Empati kurmaktan bahsettin. Senin, Uzay’la empati
kurmakta zorlandığın bir yanı oldu mu?
Uzay öyle
bir çocuk değil. Ne yaparsa yapsın inanırım ona. Sınırları yok. Bu anlamda çok
mutluyum. İyi ki Uzay gibi bir karakter girdi hayatıma. Hem espri yapabilen hem
ağlayabilen hem de korkuturken güldürebilen bir çocuk. Hayatımda böyle birini
hiç tanımadım (gülüyor.)
● İşin ilginç yanı her ne kadar Aslı’yı dostça sevse
de, bir yandan da AsAtçıların (Aslı & Ateş fanları) tepkisini toplayabilecek
bir konumda. Ancak son derece sempati duyuluyor Uzay’a karşı. Anti-kahramanlığa
farklı bir yorum getirdin.
Uzay,
Aslı’yı menfaatsizce sevebildiğini ve sadece dostane duygular beslediğini çok
güzel gösterdi. Soru işareti bıraksa da bu kardeşçe yanı ağır basıyor ve
AsAtçıların oklarından da sıyrılıyor (gülüyor.)
● Oynarken en çok keyif aldığın sahne hangisiydi?
Kırık
Yusuf’un yanındaki Cengiz karakteriyle olan bilardo salonundaki sahnede çok
eğlendim. Bir de Alara’nın Ferdi’ye söylediği Dilara yalanını yakaladığı an
onunla dalga geçtiği anı çok keyifle oynadım. O sahne çekildikten bile sonra
çok güldüm Uzay’a.
● Malum Uzay’ın ilginç replikleri onun imzası haline
geldi. Varotik herkesin dilinde ama onun dışında senin en beğendiğin repliği sorsam…
Annesine
dair replikleri beni çok etkiliyor ya da annesiyle dertleşmesi. Mesela Aslı’ya
söylediği “Annene çok sarıl olur mu?
Kendi sarılamayışının üstüne benim sarılamayışımı koy! Öyle sarıl…” çok özel bir
repliktir bence. Ya da “Bana kötü diyorlar, içimdeki yalnızlığı kötülük
sanıyorlar anne” repliği de beni çok etkilemiştir.
● Uzay’ın genelde ti’ye alma ve dalga geçme yönü var.
Serhan’la karşılaşsa hangi özelliğini diline dolar?
Benim anlık
sinirlenmelerimle ve gergin halimle çok uğraşır ve çok dalga geçerdi diye
düşünüyorum (gülüyor.)
● Uzay’a ve de İstanbul’a uzanan serüven öncesine
gidelim şimdi de. Hangi özelliğinle bilinirdin ailende? İzmit günleri nasıldı
senin için?
Çok sıcak
bir ortamda, kalabalık bir aile içerisinde büyüdüm İzmit’te. İzmitli insanlar
için de ailemden diyebilirim. Çünkü çok yakındık. Babam, bir lastik firmasının müdürlüğünü
yapıyordu. Sevilip sayılan bir insandı. Ben de şu an İzmit’te öyle biri haline
geldim. Bu beni çok mutlu ediyor. Hâlâ oraya bağlılığımı sürdürüyor olmam
onları bir başka etkiliyor. O yüzden çocukluğumla çok gurur duyarım. Çok güzel dostluklar
kurduğumu düşünüyorum. Hayatımda dört beş dostum var ve her biri de 10 yılı
aşkın süredir hayatımdalar. Çocukluk için en önemli şey arkadaşlıktır zaten
bence. Babamın işi dolayısıyla çok fazla yurt dışı deneyimim oldu. Bu nedenle
çok şanslı hissediyorum kendimi. Küçük yaşta dünyanın dört kıtasını ve
sayamayacağım kadar ülkesini gezdim. Ailem beni hep özgür bıraktı ve
istediklerime saygı duyup destek vermeyi tercih ettiler. Ben de onları hiç
yanıltmadım. “Ben tiyatrocu olacağım” deyip son dakika mühendis olmak
istemedim. Kendimi dinleyerek ve bilerek ilerledim hep.
● Ailen sana özgürlük tanımasına rağmen
savrulmamışsın anladığım kadarıyla. Kendinden hep emin ilerlemişsin. Yaşına
göre de daha olgun bir duruşun var zaten.
Ailem bana
bu kadar imkân tanıdığı için ve de hevesim sayesinde zaten savrulmayıp hayalini
kurduğum şeyin peşinden gittim emin adımlarla. Galiba “hovardalık” teriminin
altını doldurmayı başaramıyorum ben (gülüyor.) Setimin olmadığı günler bile
yelkenle açılıyorum ya da bir sporla ilgileniyorum. Her tanıştığım kişi ve
girdiğim her yeni ortam bana bir şeyler katıyor. Bu zamana kadar doğru
kişilerle tanıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Ancak çok olgun biri
olduğumu düşünmüyorum. Özellikle de ilişkiler konusunda. Uzun yıllardır devam
eden bir ilişkim var. Kız arkadaşım şu an Fransa’da üniversite okuyor. İlişkimde
22 yaşından daha küçük bir çocuk var sanki (gülüyor.) Hayatımın geneline
bakacak olursam galiba lisedeyken İstanbul’a gelmemin etkisi büyük. Bir insanın
küçük yaşta İstanbul’da bir evde yapayalnız kalması ve hiçbir şekilde kötü bir
şeye bulaşmadan prova ile evi arasında mekik dokuyup konservatuarı kazanma
süreci onu olgunlaştıran bir süreç. Mesleğime olan bağlılığım olmasaydı
farkındalığım bu kadar yüksek olur muydu ve kendimi bu kadar iyi ifade edebilir
miydim bilmiyorum. Herhalde klişe cevaplar verirdim.
● Hayallerinin peşinden emin adımlarla ilerliyorsun.
Bu süre zarfında herhangi bir pişmanlığın olmadı mı? Ya
da bu serüvene ket vuran olumsuz yönlerin yok mu hiç?
Bahsettiğim
gibi İzmit’ten çok sevgi dolu bir ortamdan, çok güzel dostluklar kurarak
çıktım. Fakat bu ortama ayak uydurmak zordu. Bu çevre garip bir çevre; çok
çıkarcı insanlar tanıdım. Bir gün iyi olan, ertesi gün suratına bakmayabiliyor,
çok acayip geliyor. Bu süreçte en büyük pişmanlıklarım kurduğum ilişkiler ve
arkadaşlıklar oldu. Çoğunda yanıldım ve üzüldüm. Bu yüzden bu piyasanın bana
öğrettiği en büyük şey biraz mesafeli olmak, çok içli dışlı olmamak gerekiyor
bazılarıyla. Olumsuz yönlerime gelirsek bazen çok hırslı ve aceleci
davrandığımı söyleyebilirim. Sabır gösteremeyebiliyorum. Bugüne kadar istediğim
pek çok şey oldu ve geri kalanların da hemen olmasını istiyorum. Bunu dizginlemeye
çalışıyorum. Çünkü beni olumsuz etkileyebiliyor.
● Bodrum
Masalı bittiğinde seni nasıl hayaller
bekliyor?
Tabii bir
tiyatro oyunu veya film bekliyor. Robert De Niro veya Bülent Emin Yarar’la da
karşılıklı oynasam hiç fena olmaz (gülüyor.)
KISA KISA
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
Abluka.
Tüm zamanların en iyi filmi:
Tüm
zamanların en iyi filmi diyemem ama kesinlikle en beğendiğim filmlerden biridir
Waltz with Bashir. İsrail’in Lübnan’a
giriş sürecini anlatıyor. Ve Sen Aydınlatırsın
Geceyi de en beğendiğim Türk filmlerindendir.
Takip ettiğin diziler:
Başta Narcos olmak üzere Netflix dizileri.
Ayrıca yakın zamanda Masum’u izledim.
Dijital portalın, özellikle Türkiye’ye hem çalışma koşulları hem de özgünlük,
yaratıcılık açısından büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Son zamanlarda en çok dinlediğin müzisyen:
Ayten Alpman
şarkılarına taktım bu sıralar.
Hayatına dokunan, iz bırakan roman:
Oğuz Atay’ın
Tutunamayanlar’ı ile yakın zaman önce
okuduğum, Yuval Noah Harari’nin Sapiens’ini
söyleyebilirim. Çok iyiydi.
Hayal şehrin:
Güney
Amerika’daki tüm şehirler (gülüyor.) Ancak İzmit ve İstanbul’dan ayrılmak
istemem.
Bilmediğimiz bir yeteneğin:
Yön hafızam
çok iyidir ve iyi bir gurmeyimdir. Bildiğim yerlerin en iyi restoranları benden
sorulur.
Sahip olmak istediğin bir yetenek:
Çok iyi
ritim yapabilmek isterdim.
*
*
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Mekân: Pah Mobilya ve Dekorasyon İşleri / Yahşi