Arkadaşlar İyidir dizisinin fragmanı ilk yayınlandığında
kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum. Uzun bir süre sonra dinamik, içinde aşk sarmalları
olsa da izleyiciyi uyku moduna geçirmeyecek, enerjik ve renkli bir gençlik
dizisi izleyecektim. Ve yaratıcı yönetmen imzası altında Zeynep Günay Tan
gibi başlı başına bir okul, yönetmen koltuğunda ise bir oyuncuyu en güzel
şekilde yoğurabilecek isimlerin başında gelen Deniz Koloş vardı. Arkadaşlara
baktığımızda ise Su Kutlu ve Hayal Köseoğlu dışında tanıdık bir sima yoktu.
Aslı Melisa Uzun’a Miss Turkey yarışmasından aşinaydık ama İdris Nebi
Taşkan oyunculuk dünyasına kazandırılan yeni bir yüz ve yetenekti. İlk bölümde
Gripin’in
Böyle Kahpedir Dünya şarkısının çaldığı flashback sahnesi ile
okunu tam böğrüme isabet ettiren dizi, pazar akşamımın eşlikçisine dönüştü. Hal
böyle olunca hikâyenin esas kızı ve oğlanı olarak yola çıkan Aslı Melisa Uzun
ve İdris Nebi Taşkan ile bir araya gelmek kaçınılmazdı.
Bir çarşamba sabahı soluğu O3 Medya’da aldım; o sırada
Melisa’nın seti olduğu için önce İdris’le buluştuk. Ellerini iki bacağının
arasına sıkıştırarak oturması, Zeynep Günay Tan ve Deniz Koloş’tan bahsederken
gözlerinin parlaması ve samimiyetiyle pırıl pırıl, güzel bir genç adam
oturuyordu karşımda. Sanki 40’ıncı röportajını veriyor gibiydi. Fakat söz
konusu kimlerle çalışmak istediğine gelince birini atlarım endişesiyle isim
vermekten kaçındı. İdris’le fotoğraf çekimi için anlaşıp ayrıldıktan sonra
akşam üstü de Melisa’yla bir araya geldik. "Ben buraları pek bilmem" dediği
Nişantaşı’nda onu almaya giderken karşımda saçları iki yandan tepede topuz
yapmış, sıfır makyaj, sportif tarza sahip birini buldum. Boyu o kadar uzun
olmasa ve aynı ekranda gördüğümüz tebessümü takınmasa Melisa’yı tanımak güç.
Juno’ya geçip yemeklerimizi sipariş ettikten sonra başladık sohbete. Benim
sorularımdan önce heyecanla diziyi nasıl bulduğumu, onun oyunculuğuyla ilgili
ne düşündüğümü sordu. Biraz sohbet ettikten sonra Almanya’daki yıllarından Miss
Turkey’ye katılmasına, oyunculuk serüveninden Türkiye’nin bugünkü haline kadar
pek çok konuyu konuştuk. Çekim günü ise ikisinin de pek yabancı olmadığı bir
yere, Eren’in mahallesine yani Yeldeğirmeni’ne gittik. Emre, ikisindeki punk ve
asi ruhu çıkarmak istedi ve açıkçası bunda pek de zorlanmadı. Çünkü
karşımızdaki ‘’arkadaşlar’’ gerçekten çok güzel ve de iyi! Pek çoğumuza "tutsun" totemi yaptıran dizi maalesef reyting savaşına yenik düşse de bu
röportajın iki kahramanı ile tüm Arkadaşlar
İyidir ekibini ve 10 haftalık serüvenlerini kendi nezdimde unutmayacağımı
söyleyebilirim. Her birinin gönlüne, emeğine sağlık!
ASLI MELİSA UZUN: "Dans etmediğimde ruhum sıkışıyor"
● Arkadaşlar İyidir’den bahsedeceğiz zaten ama
önce seni tanıyalım biraz.
Ankara’da doğdum. Üç yaşında dans ve tiyatroya başladım.
Altı yaşındayken Eşeğin Gölgesi adlı tiyatro oyununda rol aldım. Bale
yapıyordum aynı zamanda. Sonra jimnastik ve caz türündeki dansa da ilgi duymaya
başladım. Lise yıllarında Anadolu Ateşi’nde dans ettim bir süre. Köln
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni burslu kazanınca da soluğu Almanya’da aldım.
Liseyi zaten Ankara’daki Alman Lisesi’nde okumuştum. Ayrıca anneannem de Alman.
Dedem onu kapıp getirmiş Türkiye’ye (gülüyor). Annem de yarı Alman, yarı Türk.
Ben de çeyrek Almanım ama Türkiye’de doğup büyüdüm. 13 yaşında ve Yunus adında
bir erkek kardeşim var. Hayatımda hep iki kültür ve dil oldu. Bu, çok büyük bir
şans bence. Bu sayede hem toleransı öğreniyorsun hem de farklı kültürleri
keşfediyor olmanın hazzını yaşıyorsun. Bir de herkesin bildiği Alman disiplini,
mantıksal yaklaşımı var. Onu da hayatına kanalize etmiş oluyorsun. Bu da bence
harika.
● Üç yaşında bale ve tiyatro yaptığını söyledin. Tahminimce
ailenin ‘’Bu çocuğun bir yeteneği olsun; ders aldıralım, kursa yazdıralım’’
düşüncesiyle başlamışsındır.
Aslında kendi isteğimle oldu. Sürekli çevremdekilere
gösteriler yapardım. Bir şeyler paylaşmayı severdim. Ailem de bu yanımı
kaybetmemem amacıyla beni bale ve tiyatro kursuna yazdırdılar. Okulla paralel
gitti hep. Çalışkan bir öğrenciydim. Derste konuşuyordum ama öğretmenlerim beni
seviyordu. Çünkü notlarım hep çok iyiydi. Böyle deyince biraz itici oldum
galiba, değil mi? (Gülüyor). Okul dışında hep bir şeyler yaptım. Bilkent
Üniversitesi’nde piyano çalıyordum. Tiyatro ve müzik hayatımda hep oldu ama
dans ağırlıktaydı. Dans etmediğimde ruhum sıkışıyor. Benim için bir tutku.
Dansla ilgili çok komik bir anım da vardır; düşünün artık bu alanın her türünü
ne kadar sevdiğimi. İlk bale gösterimde bizim sahnemiz bitmişti. Ve eğitmenimiz
benim olduğum grubu sahne arkasına aldı. Ben öteki grup çıkmadan sahneye
fırlayıp göbek atmaya başlamışım. Kameraman o kadar gülmüş ki çekememiş. Kim
bilir ne düşünmüşlerdir hakkımda? Herhalde ‘’En nihayetinde 3 yaşında ve bale
gösterisinde. Sıkılmıştır bence’’ demişlerdir (gülüyor).
● Sanat hayatının içinde bu kadar geniş bir yer kaplıyorken
hukuka ilgin nereden geliyor?
18 yaşında bir şeye karar vermek o kadar zor ki... ‘’Hayatın
boyunca ne yapmak istiyorsun?’’; bu soruyu cevaplayıp yanıtın altından kalkmak
cidden çok güç. Pek çok ilgi alanın var ve sen bir anda bunların içinden sadece
birini seçmek zorundasın. Bir de ileride bu ilgi alanların da değişecek. Sen
yaş aldıkça sürekli devinim içinde olacaksın. Köln’de iki yıl boyunca hukuk
okudum. İlgimi çekiyordu ama yapmak istediğim mesleğin bu olmadığını fark
ettim. Aileme bu bölümü bitireceğime söz vererek okulumu dondurdum.
Almanya’daki eğitim sisteminin en iyi yanlarından biri siz 40 yaşına da
gelseniz o bölümde öğreniminize devam etme şansına sahipsiniz. Hem de hiçbir
sınava tâbi tutulmadan. Bu yıl da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Çağdaş Dans bölümünü kazandım ve şimdi elimden geldiğince düzenli olarak
derslere girmeye çalışıyorum.
● Hukuk ve dansa olan ilgin arasında Miss Turkey serüvenine
atıldın bir de.
(Gülüyor). Ne kadar maymun iştahlı gözüküyorum, değil mi?
Aslında yarışmadan haberim yoktu ve Almanya’daydım o dönem. İki arkadaşım
başvurmuştu o sene. Beni de arayıp ‘’Melisa sen de başvurmalısın’’ dediler ve
ikna ettiler (gülüyor). Bahar tatilime denk geldi zaten, ben de kendimi bir
anda o podyumda yürürken buldum. Gerçekten çok spontane gelişti.
● Alışverişe gider gibi güzellik yarışmasına gitmişsin anladığım
kadarıyla (gülüyoruz).
Biraz öyle oldu.
● Yarışmadan sonra hiç modellik yapmadın galiba, değil mi?
Yok, yapmadım. Moda endüstrisinin
modellik standartlarına göre ben zaten ‘’şişmanım’’. Ve bu durumdan da
şikayetçi değilim. Bence herkes aynı, bizlere empoze edilen o standart vücut
tipinde olmak zorunda değil. Kendimi de böyle bir zorunluluk içine sokmuyorum.
Dans ettiğim ve oyunculuk yaptığım için bana göre sağlıklı ve kaslı vücut yapısı
daha önemli. Fakat fotoğraf çekimleri çok eğlenceli geliyor bana.
● Dans ve oyunculuk içinden nasıl bir kadın çıkarıyor?
Güzel ve bir o kadar da zor soruymuş (gülüyor). Açıkçası
kendim bunu pek yorumlayamam ama dışarıdan izleyenlere tutkumun nasıl yansıdığını
söyleyebilirim. Öncelikle bana göre ben hiç seksi bir kız değilim. Tavrım ve
günlük halim bambaşka bir enerji yayıyor. Siz de gördünüz, normalde saçımı hep
bu şekilde iki yandan ve tepeden topuz yaparım (gülüyor). Zaten makyaj hiç
yapmam gündelik hayatımda. Bu nedenle dans ederken seksi olduğumu söylüyorlar.
Oyunculukta ise kendimi meraklı bir çocuk gibi hissediyorum. Keşfedecek şey çok
ve bu iki disiplin arasındaki alışverişin bana katkısı da oldukça fazla.
● Arkadaşlar İyidir’e nasıl dâhil oldun? Var mı
ilginç bir keşfedilme hikâyen?
Maalesef enteresan bir keşfedilme hikâyem yok (gülüyor).
Miss Turkey’den sonra menajerim Yasin Soy ile tanıştım. Kendisi aynı zamanda
Miss Turkey’nin sanat yönetmenliğini ve moda koreograflığını üstleniyor. Onunla
çalışmaya başladık. Almanya’da olmama rağmen farklı teklifler geldi ve sürekli
audition’lara katıldım. Yazın İstanbul’dayken oyunculuk dersleri almaya
başladım. Bahar Kerimoğlu ile çalıştım. Derken Arkadaşlar İyidir için
görüşmek istediler. Hem Hayal’le (Köseoğlu) hem de İdris ile (Nebi Taşkan)
audition verdim. Uzun süre görüşmeler oldu. Ve bir anda da seçildiğim haberi
geldi. Çok sevindim çünkü Zeynep Günay Tan gibi bir isimle kariyerime başlamak
benim için çok büyük bir ayrıcalıktı. Keza Deniz Koloş için de aynısını
söyleyebilirim. Oyuncu eğitmeni gibiler. Klişe olacak ama okulda gibiydik
resmen. Fakat var olan değil, hayalini kurduğumuz eğitim sistemini
deneyimledik. Bize duyguya nasıl gireceğimiz konusunda yardım ederlerken
deneysel, serbest bir alan da bıraktılar hep. Kalıba sokmadılar hiçbir zaman,
sadece yardımcı oldular.
● Dizi maalesef 10’uncu bölümle birlikte
reyting savaşına yenik düştü. Bununla ilgili neler söylemek istersin?
Benim için çok
ani oldu. Bütün ekibe, arkadaşlarıma çok alışmıştım ve bir anda bu bitti. Fakat bu projenin bana en güzel getirisi muhteşem bir öğrenme ve deneyim süreci ve en önemlisi de kalpleri güzel insanlar oldu. Yeni arkadaşlıklar ve anılar kazandım. Bunun için çok müteşekkirim.
Umarım bu güzel insanlarla tekrar karşılaşırım. Hayal
benden kurtulamaz zaten artık.
● Son set gününe dair unutamadığın bir an
var mı?
Final sahnesi bizim ilk fragman için çektiğimiz sahnenin nerdeyse aynisi. Hepimiz yan yana oturmuşuz,
aramızda her zamanki gibi (ve gerçekte de olduğu gibi) geyik yapıyoruz, sonra da arkamızı dönüp gülüyoruz. Paydossözünü duyunca Hayal de bende çok duygulandık, çünkü bu son paydostu artık. Normalde günün yorgunluğuyla rahatlatan bir sözcük ama o anda çok hüzünlendirdi bizi.
● İlk ‘’kayıt’’ denildiği an nasıldın?
Sormayın, öldüm (gülüyor). O işleyiş içinde kafam allak
bullak oldu ve role konsantre olamadım. Devamlılık kavramının ne olduğunu bile
bilmiyordum. Ve devamlılıktan çıktığımda beni uyardıklarında, ‘’E ne yapmıştım
ki ben?’’ diyordum (gülüyor). Hatırlamıyordum çünkü heyecandan. Işığa ve
kameraya göre durman gerektiğini bilmiyordum. Yazık, çok uğraşmışlardır
herhalde benimle (gülüyor). Bir de işin başında Zeynep Günay Tan gibi biri
olduğu için ona yakışır olmam gerekir diye de çok geriliyordum. Karşılıklı
konuşmaya başladığımızda rahatladım. Bir de gerildiğimde kendimi kapatıyordum.
O da aksine kendimizi açmamız gerektiğini öğretiyordu.
● Devamlılığın bile ne olduğunu bilmediğinden bahsettin.
Sette duyduğunda anlamadığın ve garipsediğin bir terim oldu mu?
(Gülüyor). Olmaz mı? Çekim arasındayız, kim söyledi
hatırlamıyorum ama biri "Bana bir zenci getirin" dedi. İlk etapta hiçbir şey
anlamadım ve yanlış duyduğumu düşündüm. Sonra bu tekrarlanınca ırkçı terimler
dönüyor burada diye düşündüm ve yorum yapacaktım az kalsın. Sonra bir baktım ki
siyah strafor getiriyorlar ışığın gücünü azaltmak için. Meğer bu straforun
siyahına zenci diyorlarmış.
● Hem Zeynep Günay Tan’dan hem de Deniz Koloş’tan aldığın
olumlu ya da olumsuz bir yorum var mı unutamadığın?
İkisi de her bölüm kendimi geliştirdiğimi söylediler ki
bu çok önemli. Zaman geçtikçe, role girdikçe ve karakter oturdukça bunun onlara
yansıması çok önemliydi. Çünkü bir şeyleri içselleştirdiğimi gösteriyor bu.
Gerçekten hissederek oynadığım zaman onlara bunun çok iyi geçtiğini
söylüyorlardı. Olumsuz yorum hatırlamıyorum açıkçası pek. Çünkü hem Zeynep Hoca
hem de Deniz Hoca, olduğunda güzel olduğunu; kötü olduğunda da olmadığını
söylerlerdi. Ekstra güzelleme veya kötüleme olmazdı ki bu da bence en doğru yaklaşım.
● En keyif alarak oynadığın ve en zorlandığın sahneler
hangileriydi?
Hayal, Su (Kutlu) ve benim olduğum bir sahne vardı. Sahil
yolunda üstü açık otomobille gidiyoruz. Ben o günkü kadar eğlendiğimi
hatırlamıyorum hayatımda. Çekim aralarında müzik açıp dans ediyorduk otomobilin
içinde (gülüyor). Zaten Hayal ve Su varsa bir sahnede başka birine ya da bir
şeye gerek yok. Hayal ile kız kıza sohbet sahnelerimizde de çok keyif
alıyordum. Bir de yedinci bölümde babama olan hayal kırıklığım ve kızgınlığımı
içimde yaşadığım sahne çok keyifliydi çünkü duyguya çok iyi girebildiğimi
hissetmiştim. Bir şey kattığını hissettim bana. İdris ile öpüşme sahnesinden
önce çok gerilmiştim. Fakat tamamen çevresel faktörlerden dolayı. Kaldırımda
oturuyorduk, insanlar geçiyordu. Arkamızda ekip vardı. Aslında öpüşmeyi, dans
veya karşındakiyle iletişim gibi görebilirsin. Fakat o sahneyi sokakta çekmek
beni zorlamıştı.
● Oyuncu arkadaşlarını senden dinlemek istesek; neler
söylersin?
Hayal’le ilk audition’dan beri çok iyi anlaştık. Eğlence
anlayışımız aynı ve enerjimiz de çok tuttu. Akın’la (Akınözü) sohbet etmekten
çok keyif alıyorum. Matematikçi olduğu için farklı bakış açıları kazandırıyor
karşısındakine. Zaten her insandan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum. Aranızdaki
bağı ilginç kılan da bu bence. İdris çok iyi niyetli ve tatlı biri. Onunla da
çok eğleniyoruz. Su’nun da mizah anlayışı beni öldürüyor (gülüyor). Çok komik.
Karşılıklı sahnelerimizde birbirimizi hep yükselttik. Dizi başlamadan da vakit
geçirdik zaten. Cankat’la (Aydos) çok sahnem yoktu ama çok net dünya tatlısı
biri olduğunu söyleyebilirim. Didem (İnselel), dünyanın en şeker insanı
olabilir. Abartı yok. Bu kadar mütevazı, pozitif ve içten biri tanımıyorum
gerçekten. Bana çok yardımcı oldu. Keza Devrim (Özder Akın) da öyle. Onunla hem
tiyatro hem de dans hakkında konuşabiliyorum.
● Arkadaşlarının en sevmediği ve de takdir ettikleri
özelliklerin neler?
Çok kararsızım. Sadece arkadaşlarımı değil, kendimi bile
deli ediyorum (gülüyor). Temmuzda hukuk okuyordum, şimdi dans bölümündeyim. "Melisa sen bir insansın değil mi?’’ ya da "Seneye de mühendisliği
kazanırsın’’ diyen oluyor. Çok fazla düşünüyorum her şey üzerine ve çok çabuk
strese girebiliyorum. Zihnim durmuyor. Fakat bütün bunların yanında ‘’Bak
normalde çekilmezsin ama sevimliliğinden kazanıyorsun’’ durumu oluyor
(gülüyor). Başkası dese kızacakları bir şeye ben dediğimde kızmıyor kimse.
Ayrıca bazen pot kırıyorum istemsiz. Bunu arkadaşlarım her ne kadar sevse de,
beni zor duruma düşürebiliyor. Fakat işte hayatın hengamesinde onları
güldürdüğüm için artık bir özellik oluyor bu.
● Sosyal medya ile aran nasıl?
Twitter’ı anlamıyorum, çok karışık (gülüyor).
Hashtag’lere bakayım diyorum ama tüm yorumlar çıkmıyor. Biraz zorlu bana göre.
Instagram’da aktifim. Facebook’um da var ama onu sırf uzun zamandır
görüşmediğim, konuşmadığım kişilerle rahat kontak kurabilmem için tutuyorum.
● Kısa vadeli
hedeflerin var mı?
Şu an için okuluma devam ediyorum. Oyunculukta hem eğitim
hem de proje anlamında ilerlemeyi hedefliyorum. Sosyal yardım projelerinde
bulunmayı çok istiyorum. Hukuk okuduğum için bu uzun zamandır düşündüğüm ve de
sadece kısa vadeli değil, uzun vadeli olarak seçtiğim bir hedef.
KISA KISA
Tüm zamanların en iyi filmi
Forrest Gump
Şu sıralar en çok dinlediğin müzisyenler
21 Pilots ve Arkadaşlar İyidir sayesinde Türkçe
rock müzik yapan gruplar. Biraz geç oldu ama Redd’i keşfettim ve şarkılarını
çok seviyorum. Bir de Kalben dinliyorum bu aralar sürekli.
En son okuduğun kitap
Sartre’ın Çıkış Yok’u.
Başucu romanın
Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
romanı ile Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu romanı.
Son zamanlarda en çok etkilendiğin tiyatro oyunu
Godot’yu Beklerken ve Erdal Beşikçioğlu’nun
oynadığı Bir Delinin Hatıra Defteri
Takip ettiğin diziler
Game of Thrones ve Shameless. Narcos’u da yakında mutlaka
izleyeceğim, birçok kişi önerdi.
Yazı devam ediyor...