Serenay Sarıkaya: "İkimizin Yerine" kendi çapında öncü bir hikaye..

Serenay Sarıkaya:
Limon Ağacı.. Mahinur Ergun'un yazdığı, Deniz Ergun'un çektiği, Türk televizyon tarihinin ilk romantik komedi işlerinden biridir. Yalnızca 10 bölüm yaşayabilen 60 dakikalık bu dizinin Peri kızını Plato Film'in şimdilerde boş kalan Cihangir ofisinde gördüğüm o ilk günü hatırlıyorum. Gürgen Öz ve Sarp Apak'lı "Plajda" filminin kadın oyuncusu olacaktı. Kulakları çınlasın Fırat Parlak'a, "kim bu kız?" diye sorduğumu ve gözlerimi ondan alamadığımı hatırlıyorum. Yıllar içinde fark ettim ki ben, bütün işlerinde, -çoğumuz gibi- onu izlemişim. Serenay Sarıkaya'nın bendeki ekran yolculuğu şöyle şekilleniyor: Limon Ağacı, Plajda, Adanalı, Lale Devri ve MedCezir, her ne çekerse izlerim..

Serenay Sarıkaya ile İkimizin Yerine filmini konuşmak için güneşli bir İstanbul sabahında Four Seasons Hotel'de buluştuk. Toplam 21 dakika süren röportajdan sonra yüzümüzü güneşe verip, kahvelerimizi yudumlayarak saatlerce sohbete devam ettik. Bizim gibi kendini güneşe salmış otel ve cafe müşterilerinden gelen fotoğraf çektirme isteklerinin hiçbirini geri çevirmedi. Kimi selfie çekti, kimi "torunum için" dedi, kimi "bugün doğum günüm" diyerek fotoğraf çektirdi; her adımı bir fotoğraf isteğiyle keslidi. Hepsine içtenlikle poz verdi. O sorularımı cevaplarken, ben onu gözledim. Anlatsan kelimelere sığmayacak bir coşkun ruh o.. Ne istediğini bilen, isteklerine ulaşırken kırıp dökmeyen, geçmişi daima hatırlayan ama başı arkada yürümeyen biri.. "İyi" insan olmayı önemseyen, dünya işlerine kalbini kaptırmayan, kelimelerin pasını samimiyetiyle silen biri aynı zamanda.. Bütün bunları anlamak için onu çok iyi ya da çok yakından tanımanıza gerek yok; röportajlarındaki cümlelerinin içinden rahatlıkla süzebilirsiniz..

Buyrunuz..



●Serenay Sarıkaya’nın kariyer defterinde “ilk başrol"olarak notlanması dışında “İkimizin Yerine” nasıl bir film?
SS: İlk defa böyle bir filmi sırtlayacak olmak ve sinemada ilk defa kendime ait bir projemle var olacak olmak benim için çok heyecanlı. Çok enteresan bir film oldu. İlk filmimin “İkimizin Yerine” olması yıllar sonra geriye dönüp baktığımda da benim için güzel bir anı olacak. Nejat İşler'in üç sene sonra geri dönüşü; Umur 18 yıl sonra ikinci filmini çekiyor. Çok güzel bir ekiple çalıştık. Pınar Bulut harika bir senaryo yazdı. Bu kadar güzel şeyin buluşması da bir tesadüf değil gibi düşünüyorum. Gerçekten ortaya güzel bir iş çıkardığımıza inanıyorum.
 
● Peki, neden izleyelim bu filmi? Yani, seyircide nasıl bir tad bırakmasını umuyorsun?
SS: Bence seyirci için bu tam bir “defalarca izlerim” filmi olacak. Hani zaman zaman oturup yeniden izlediğimiz filmler vardır. Bence İkimizin Yerine tam olarak öyle bir film. Tatlı bir kızın büyüme hikayesi. Türkiye’de kadın hikayeleri çok fazla değil. O anlamda da kendi çapında bir öncü film aslında. Çok sıcak ve çok samimi bir hikaye.. Çiçek’in gerçek hayatla yüzleşmesi ve o küçük kasabadan, o kasabada yaşadığı zorluklarla birlikte büyük şehre gelmesi, orada tutunmaya çalışmasının yolculuğunu izleyecekler. Bu anlamda herkes kendinden bir şeyler bulabilir ve bu hikayeyi sahiplenebilir. Güzel mesajları olan, biraz içinizi de sızlatacak bir film oldu..

● Sevdin mi?
SS: Ben çok sevdim.. Hâlâ içim cız ediyor hikayeyi düşündükçe. Çok heyecanlıyım. “Hadi herkes filmi görse de üzerine rahat rahat konuşsak diyorum..

● Umur Turagay'la ilk kez çalıştın. Nasıl bir yönetmen?
SS: Umur enteresan bir yönetmen. Tanışmadan önce hakkında çok fikrim yoktu. Tanıştıktan sonra çok saygı duydum. Kesinlikle çok farklı bir tarzı var ve işine çok hakim. Ne çekeceğini, ne görmek istediğini, hikayeyi anlatırken nasıl bir dil oluşturması gerektiğini, kuracağı dünyanın bütün detaylarını biliyor ve onu sizden alıyor. Çalışırken çok şey öğrendim ondan.
 
● Çekimler nasıl geçti?
SS: Sinema filmi olduğu için doğal olarak biraz zordu. Ama değerdi ve çok da eğlendik.
 
● Ağırlıklı olarak dizi oyunculuğu yaptın. Oyunculuk prensip olarak "dizi, sinema, sahne” diye kategorize edilmemeli belki ama teknik açıdan da farklılıklar mevcut. Sen daha önce sinema filmi çektin ama bu sefer bir başroldü. Yükün ağırdı. Teknik anlamda bocaladığın yerler oldu mu?
SS: Teknik anlamda şöyle şeyler oldu. Bir dizi setinde çoğu zaman vakitsizlikten ve bölüm yetiştirme kaygısından, program çakışmalarından doğan bir telaş olur. Sürekli hızlı bir tempo içerisindesindir. Dolayısıyla televizyon için bir karakter canlandırdığında yüzde yüz kendini veremezsin o karakterin oluşumuna.. Çoğu zaman üzerine derin derin düşüneceğin vakti çalamazsın o telaşlı tempo yüzünden. Ama sinema öyle değil. Bazen tek bir günde tek bir sahne çekiyorsun. O zaman da karakterine, bütün sahnelerine full odaklanıyorsun. Hakkını vererek çalışabiliyorsun. Bu anlamda ilginçti. Tabii dizi temposuna alıştıktan sonra sette böyle bir durumla karşılaşınca bildiğim her şeyi unutup, birden bire sil baştan yapmışım gibi oldu. Sinemanın bir oyuncu için duygusal olarak da hazzı bambaşka.. Kalıcı bir yapıt bırakmak, kendinden bir parça bırakmak bence sonsuz bir keyif..

● BKM ile bir film projesi vardı. Hatta sen film için dans dersleri aldın. Yılmaz Erdoğan yazıyor diye haberler de çıkmıştı. Ne oldu o senaryo?
SS: O projeyi bir süre durdurduk. Araya İkimizin Yerine girdi.. Zamanlama tutturamadık ama belki ilerleyen zamanlarda yeniden gündeme gelir. Belli olmaz..
 
● Bir süre durdun ve neredeyse küçük bir dünya turu yaptın. Oralardan özellikle Amerika’dan bakınca sektör ve biz nasıl görünüyoruz?
SS: Aslında dışarıdan Türkiye’ye baktığımda çok net söyleyebilirim ki biz hem toplumsal anlamda varoluşumuz hem aileden yetişme tarzımız gibi bir sürü farklılıktan dolayı çoğu ülke insanından ayrışıyoruz. Bazı insanlar yurt dışına giderler; oraları gezerler, görürler ve bayılırlar. Gitmek isterler, oralarda yaşamayı hayal ederler.. Bana sorarsan buranın tadı hiçbir yerde yok. Hele bizim insanımızın karakteristik özelliği haline gelmiş olan samimiyeti ve yardımseverliği yurt dışında hiç yok. Yurt dışında mesela yara bandı istiyorsun, “yok” diyor ve yürüyor. Bizde öyle olmaz. O yara bandını bulur buluşturur sana getirir, verir. Olmadı peçete bulur, getirir yaranı sarar. Böyle bakınca ben ülkemdeki sıcaklığı, samimiyeti seviyorum. Oradayken çok özlediğim oldu mesela bu duyguları görmeyi. Sektörel olarak sorarsan da tabii ki onlar çok çok aşmış durumdalar ama biz de gayet güzel ilerliyoruz. Yaptık mı çok güzel işler yapıyoruz.
 
● Daha önceki röportajlarından birinde totem defterim var demiştin. Oraya Ay Yapım’la dizi yapmak istediğini ve Mavi kampanyasını yazmıştın. Sinema filmin hakkında ne yazmıştın deftere?
SS: (Gülüyor) Sinema filmini yazmamıştım. İkimizin Yerine biraz tesadüfi oldu. Biz o zaman BKM’nin filmini bekliyorduk. Artık benim de bir filmim olsun diye yazıyordum deftere ama İkimizin Yerine’yi biz Amerika’dayken Ayşe (Barım) “bir okusana” diye yolladı. Okudum ve “hemen geliyorum” diyerek İstanbul'a geldim. Bu film yoktu defterde ama çok güzel denk geldi.
 
● Sektörde son zamanlarda yaygın olan Orta Doğu’da ünlenmek. Şimdilerde bu durum ciddi bir kariyer adımı olarak görülüyor. Kişisel olarak senin daha çok batıya dönük yüzümüz olacağını umuyorum çünkü Hollywood kriterlerine sahip olduğunu düşünüyorum. Bu konuda girişimlerin oldu mu? Mesela hiç Bond Kızı seçmesine girdin mi?
SS: (Gülüyor) Ah keşke! Bond seçmesine girmedim ama birkaç audition çekip gönderdiğimiz oldu. O işler için o kadar çok ve değişik faktörlerin bir araya gelmesi lazım ki olumlu olması için, çok ümit bağlamıyorum ama olsun da istiyorum öyle bir kariyerim.
 
● Yüzün, plastik malzemen döneme çok yatkın. Bir dönem işinde oynamak ister misin?
SS: Çok isterim. Hem de çok isterim. Çok da güzel olur.. Öyle bir iş gelirse ve heyecanlanırsam neden olmasın?
 
● Çok kitap okuyorsun. En son ne okudun?
SS: En son Fi Çi Pi’yi bitirmiştim. İçindeki Devi Uyandır’a başladım; tekrar. Tanrılar Okulu’nu bitirdim son dönemde.. Senaryo okumaktan arta kalan zamanlarda kitaba zaman ayırmaya çalışıyorum.
  
● Yabancı Dizi izliyor musun?
SS: İzliyorum. Kingdom’a başladım, bayılıyorum. Breaking Bad’i yeni bitirdim. Black Mirror’u bekliyorum. Stranger Things izledim, onun da yeni sezonunu bekliyorum. Westworld’ü izleyeceğim, çok merak ediyorum, bölümler biriksin diye bekliyorum.
 
● Hazır laf dizilere gelmişken, dizi çekmenin bütün zorluğuna rağmen bir oyuncuya neler kattığını düşünüyorsun?
SS: 15 yaşında sete girmiş genç bir kadın oyuncu olarak söyleyebilirim ki bana çok şey kattı. Küçük yaşta çok fazla şey öğrendim. Set disiplini çok başkadır. Herkesin çok kolay başa çıkabileceği bir durum değil. Üstelik işler yolunda gitmeye başlayıp da popüler olmaya başladıktan sonrası da idare etmesi çok zor bir süreç. Setteki hâl de zor idare edilen bir durum olabiliyor. Annenden babandan çok gördüğün insanlarla 18- 20 saat çalışıyorsun ve bir set huzuru olmak zorunda. Orada toplu olarak bir şeye hizmet ediyorsun, bunun daima aklının köşesinde olması lazım. Egolar devreye giriyor, çok sert bir hayat dersi aslında. O anlamda bana çok şey kattığına inanıyorum. Mesela beni çok çabuk olgunlaştıran ve sakinleştiren faktörlerden biridir. Bana daha sabırlı olmayı öğreten, sabırla başarının geldiğini öğreten bir çalışma biçimi. Hiç bir zaman çok çalışmaktan ve yorulmaktan şikayet etmedim çünkü daima bana kattıklarını görmek istedim, benden aldıklarını değil. Ama elbette şartlar çok zor. Bir süre sonra insani çalışma şartlarından uzaklaşıyorsun.
 
● Digital projelere sıcak baktığın dedikodusu var son günlerde.. Bu sezon ekranda olacak mısın, digital ya da ulusal kanallardan birinde?
SS: Görüşmeler yapıyoruz, hâlâ daha karar vermiş sayılmam. Nihayetinde digital projeye girmek de bir risk ama artık yenilikler yapmayı, öncü olmayı, gidişatı daha batılı bir tarza döndürmeyi hepimiz istiyoruz. Sadece benim gibi oyuncuların değil yapımcıların, kanalların bütün sektörün de değişime ihtiyacı var. Çalışma şartlarına belli bir düzen gelmesi için de digital projeler bir kapı açabilir. Böyle bir oluşuma sıcak bakıyorum ama Türkiye’deki seyirci buna hazır mı, olur mu olmaz mı diye de düşünüyorum açıkçası.. Keşke olsa, yapımlar biraz digitale evrilse de biz de gerçekten sansürsüz, kısıtlamasız hikayelerimizi anlatabilsek..
 
● Peki bu sezon ekranda olacak mısın?
SS: Hâlâ karar vermediğim için net bir şey söyleyemiyorum ama çok yakınlaştığım bir iş var.
 
● Tamam. "Nedir o proje" diye sormayacağım ama şunu soracağım. Bir senaryo okurken nelere bakıyorsun? “bunda olmalıyım” kararını nasıl veriyorsun?
SS: Ben biraz kalbine göre hareket edenlerdenim. O anlamda Ayşe (Barım) ile birbirimizi dengeliyoruz. Ben tamamen kalbimle bakıyorum o da tamamen işin teknik kısımlarını irdeleyip, inceliyor ve bir ortak sonuca vardırıyoruz. Bir işi okurken önce “bunu yapmak istiyor muyum?” diye soruyorum kendime. Şu anda bir senedir çalışmıyorum ve bir sene sonra nasıl bir hikayenin içinde olmak istediğimi soruyorum. Bunu önemsiyorum çünkü MedCezir çok çok başarılı bir işti. Hayatıma ve kariyerime de çok güzel şeyler kattı. O yüzden onun kalitesini ve başarısını katlayacak mı bana da yeni bir şeyler katacak mı diye bakıyorum. Aynı zamanda oyunculuk anlamında da farklı bir şeyler sunmama izin verecek mi diye bakıyorum. Yani senaryo okurken öncelikli cevap aradığım iki soru var. İlki, şu anda bunu mu yapmalıyım ve ikincisi de bunu gerçekten hissettim mi? Onu da şurdan anlıyorum. Eğer senaryoyu okurken kendimi her sahnesinde hayal ediyorsam, replikleri nasıl söylediğimi hayal ediyorsam kendimi o hikayenin içinde görüyorum demektir. O zaman kendimi iyi hissediyorum..
 
● Kariyer planlamanla ilgili bir merakım var. Senle ilgili kişisel bir analiz yapmaya kalktığımda geri dönüp bakıyorum, içinde olduğun işlerde hep seni izlemişim. Limon Ağacı’ndan, Adanalı’ya, Lale Devri’ne kadar bu böyle. Lale Devri sonrasında kariyerinde keskin bir viraj alıyorsun. Yeşim çok başarılı bir karakterdi ama, oradan devam etsen bugün bir çok başarılı bir "soap opera" oyuncusu olurdun. Fakat öyle bir geçiş yaptın ki birden bire yabancıların da “AList” diye tanımladığı "yıldız" oyuncular arasına girdin. O kararı nasıl aldın?
SS: Önce şunu söylemeliyim. Bir oyuncu olarak Yeşim karakteri benim için çok önemliydi. Oyunculuk anlamında  çok öğretici ve sonuçları açısından da beni tatmin eden bir macerası oldu. Her şeyi deneyebilecek özgür bir alan bulmuştum. Ama bir yandan da karakterin miyadını doldurduğunu içimde hissediyordum. O dönem tam da Ayşe’yle çalışmaya başladığım dönemdi. Muazzam kariyer planlaması yapan bir kadın o anlamda çok şanslıyım. (karşılıklı tahtaya vuruyoruz) Bunun altını çiziyorum çünkü kariyer planlaması pek çok oyuncu için doğru yapılamıyor bu ülkede.. Çok heyecanlı ve kaygulu zamanlarımdı.. Hatta Ayşe’yle öyle bir anımız var. İlk buluşmamızda bana “ne istiyorsun?” dedi. Ben de heyecanla anlatmaya başladım. Çok endişeliyim kariyerimle ilgili, ne yapacağımı bilmiyorum, nereye doğru yol alacağımı bilmiyorum. Onu da istiyorum, bunu da istiyorum diye hararetli hararetli anlatırken, Ayşe dinledi ve “tamam” dedi. “Önce bir dur. Git düşün ve ne istediğine karar ver sonra yine konuşalım” dedi ve beni gönderdi. Kendi kendime dedim ki “evet ben şu anda ne istediğimi bilmiyorum ve bu sağlıklı bir şey değil”. Üç ay düşündüm. Gerçekten üç ay “ben ne istiyorum” diye düşündüm ve oyuncu olmak istediğime karar verdim. Ve karşımıza MedCezir çıktı. Özetle bu karar hem biraz tesadüf hem biraz tamamlandığımı hissetmem, hem de Ayşe’nin hayatıma doğru zamanda girmesiyle şekillenmiş adımlarla geldi. Denk geldi. Allah yardım etti bana galiba..

● Bu arada sınavlara hazırlanıyormuşsun doğru mu?
SS: Evet doğru. Nisan’da sınava gireceğim.

Ne okumak istiyorsun?
SS: Sosyoloji..

Ciddi misin? Ben de Sosyoloji okudum.
SS: İşime de çok faydası olacağını düşünüyorum. Zaten hep ya felsefe, ya psikoloji ya da sosyoloji okumak isterdim.

Kazanır mısın sınavı peki?
SS: Kazanırım diye düşünüyorum. Çalışıyorum. Biraz kimya ve matematiğin üzerinden geçiyorum ama sayısalım zaten iyidir.

Sende sayısal bir zeka olduğu çok belli zaten. Hayırlısı artık kısmetse kep atma törenine geliriz.
SS: İnşallah! (Gülüyoruz)

 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER