Shonda Rhimes: Karakterlerinizi önemsemiyorsanız o zaman hikayelerini de anlatmayın!

Shonda Rhimes: Karakterlerinizi önemsemiyorsanız o zaman hikayelerini de anlatmayın!
Dünyanın en önemli ve en çok kazanan televizyon yazarlarından olan Shonda Rhimes'a, bu yıl MIPCOM tarafından Onur Ödülü verildi. Ödülü almak için Cannes'da düzenlenen fuara katılan Rhimes, 18 Ekim çarşamba akşamı bir de söyleşiye katıldı. Shonda'nın ödüllendirildiği bilgisi medyaya düştüğü andan beri konferansın da Mipcom'un en ilgi çekici olaylarından biri olacağı beklentisi vardı. Öyle de oldu. Konferansın düzenlendiği "Grand Auditorium" tıklım tıklım doluydu. Önde uzun bir övgü konuşması ve Rhimes'in neden bu ödüle layık görüldüğü anlatıldı. O kadar ateşli bir sunum gerçekleştirdi ki dinleyiciler bu sunumun peşinden Shonda'nın salona gireceğini zannederek çığlık kıyamet alkışladılar. Ancak Shonda değil, dev ekrana Shondaland'in tanıtım filmi geldi.

Tanıtım filminde dikkat çeken ilk şey (benim açımdan) Grey's Anatomy'nin yedi düvele uyarlanarak büyük bir başarıya imza attığını gösteren kısımda Türkiye'nin de bulunmasıydı. Filmden sonra Shonda sahneye davet edildi. Bütün salon ayakta alkışladı. Bu alkış ve ıslık sesleri arasında sahneye gelen Shonda'nın dinleyicileri pek de sıcak karşıladığını söyleyemem. Konuşurken şaka yapmayı seven ama zor gülümseyen ciddi tiplerden.. Bütün konferans boyunca beden dilini gözlemledim ve birlikte çalıştığı insanlara kök söktüren biri gibi göründü gözüme. Belki de "Çalışırken eğlenmeliyiz" mottosunun üzerine ısrarla basmasından dolayı böyle bir hisse kapıldım, bilemedim. Bu arada yazının kapak fotoğrafında da gördüğünüz üzre bir gün önce basının önüne çok daha renkli bir elbiseyle çıkıp poz veren Shonda, konferansa düğmeleri taşlarla süslü siyah bir ceket ve bu sene çok moda olan "beyaz iş"li siyah bir etekle katıldı. İtiraf etmeliyim ki Shonda'nın sağ elindeki tek taşla da ancak Demet Akalın yarışabilirdi.

Yaklaşık 45 dakika süren konferans -ilan edildiği halde- salondan soru almadan hemen bitirildi. Moderatör, World Screen'in editörü Anna Carugati'ydi. Onun da finale yürürken susmak bilmemesi, övgülere doyamaması dikkat çekiciydi. Neyse, neticede dünyanın en önemli yazarlarından birini kanlı canlı izledik, dinledik. İşte o söyleşiden öne çıkanlar..

Sokakta yürümeyen kadınlarda bu hafta: Shonda Rhimes


● Annem ve babam, ikisi de profesördür, yazar olmamı istemediler çünkü para kazanamayacağımı düşündüler. USC Film Okulu’na girmek Harvard Hukuk Fakültesi’ne girmekten daha zor olduğuna dair bir makale okudum. Ailemin bu durumdan rahatsız olduğunu düşündüm. Eğitmenlik yapabileceğimi, diğer taraftan da yazarlık programlarına başvurabileceğimi söyleyerek onları ikna ettim.

● Kariyerime film yazarak başladım, böyle de devam edeceğini düşünüyordum. 90’larda okuldan mezun olduğumda televizyon bugünkü kadar önemli bir konumda değildi. Seinfeld gibi komediler daha revaçtaydı. Crossroads ve The Princess Diaries 2 gibi filmler yazdım. Eğleniyordum ama film yazarken karakter gelişimi pek olmuyordu. Sonra bir bebek evlat edindim ve evde çok vakit geçirmeye başladım. Bu süreçte televizyonda izleyecek pek çok şey olduğunu fark ettim. 24 saat içinde 24’ün bir sezonunu izleyip bitirdim ve bu çok hoşuma gitti. Dört günde üç sezon Buffy the Vampire Slayer izledim. Bu dizilerin karakter hikayeleri anlatıyor oluşları çok ilgimi çekti. Menajerime televizyona yazmak istediğimi söyledim. İlk yazdığım pilot bölüm savaş muhabirleri hakkındaydı. Çok iyi, eğlenceli bir senaryoydu. Yiyip içiyor, bir yandan savaş haberleri yaparken diğer yandan bol bol sevişiyorlardı. Bu pek doğru gelmedi. Bir sonraki yıl Touchstone’un başındaki Bob Iger’ın tam olarak ne istediğini sordum ve bir hastane dizisi istediğini öğrendim ve Grey’s Anatomy ortaya çıktı.

● Film yazarken evde pijamalarınızla oturuyor ve yılda sadece 1-2 senaryo yazıyorsunuz. Televizyona iş yaptığınızda çok daha sık ve fazla yazmak zorunda kalıyorsunuz ve 300 kişi sizin için çalışıyor. Yazarlar odasına girdiğinizde ne yaptığınızı biliyor olmanız gerekiyor. Daha önce böyle bir iş yapmamış biri için çok zorlu bir süreç olabiliyor. İlk sezonumuzdan çok şey öğrendim.

Grey’s Anatomy 13 yıldır devam ediyor ve hiçbir zaman aynı kalmıyor. Prosedürel unsurlarımız olsa da, doktorlar her hafta farklı tıbbi vakaları çözseler de günün sonunda bir karakterin yolculuğunu izliyorsunuz. 13 yıl süren bir roman gibi. Oyuncularımızın 13 yıldır ekran karşısında gelişip yaşlanmalarına tanık oluyoruz. Her sezona tamamen bambaşka bir diziymiş gibi yaklaşmaya çalışıyorum. Bir önceki sezonla aynı hikayeyi anlatmayı, aynı hissiyatı yaşatmayı sevmiyorum. Her sezonun finalinin ne olacağını belirliyorum ve diğer bölümleri ona göre tasarlıyorum.

● 13 yıldır tıbbi vakalar yazıyorum. Salondan biri doğum yapmaya kalkarsa, hazırım. Apandisit de alabilirim. Ama düşmenizi tavsiye etmem, beyninize çok garip prosedürler uygulayabilirim. Tıp konusunda tehlikeli bir durumdayım. Bir şeyler yapacak kadar biliyorum ama gerçekten başarılı olacak kadar da olaya hakim değilim. Böyle şeyler beni heyecanlandırıyor, çok ilgimi çekiyor. Bu işte iyi bir gün geçiriyorsan birinin hayatını kurtarıyorsun, kötü günündeyse birinin ölümüne sebep oluyorsun. Ayrıca tıp fakültesinde her 20 erkeğe karşı yalnızca sekiz kadın olması da bana çok enteresan gelmişti, Grey's Anatomy'nin pilot bölümünde de bu bilgiye yer vermiştik.

● Kanal, Grey’s Anatomy’e bir ek dizi isteyince Private Practice fikri ortaya çıktı. Addison karakteri sadece konuk olarak gelmişti ama o kadar sevdik ki, rolü büyüttük. Grey’s Anatomy öğrencilerin hastalarla ilişkisi hakkındaydı. Private Practice’te ise bu mesleğin ahlaki yanlarını ele aldık.

● Ortağım Betsy Beers Judy Smith’le tanışmam konusunda çok ısrar etti. O dönemde iki dizi yazıyordum ve yeni bir proje arayışında değildim; ancak ısrarlara dayanamayarak kabul ettim. Smith Monica Lewinsky gibi insanlara skandalları konusunda yardımcı olmuş biriydi. Toplantıya geldi, tanıştık ve dört saatin sonunda bu hikayelere ne kadar aç olduğumu fark ettim ve yüzlerce bölümlük dizi çıkabileceğini gördüm. Kafamda o kadar çok hikaye vardı ki diziye başlamaktan kendimi alamadım. Scandal’ı yazmam bir yıl sürdü.

● Sette herkesin iyi geçinmesi bulunmaz bir nimet. Herkesin huzurlu ve mutlu olduğu bir set ortamı yaratmanın önemini biliyorum. İnsanlar eğlenecekleri için seve seve provaya geliyorlar. Birbirlerini sevdikleri için iş dışında birlikte vakit geçiriyorlar. Perşembe akşamları diziyi birlikte izleyip Tweet atıyoruz. Bağları çok kuvvetli bir aile gibiyiz. Herkes bu kadar yakın olduğu için bu ilişkilerden çok eğlenceli ve yaratıcı fikirler de çıkarıyorum.

● Ben zaten dizilerimim yayınlandıkları esnada Tweet atıyordum. Oyuncuların da katılmasının çok eğlenceli olacağını düşündüm. Kerry ve tüm kadroyu Twitter’a üye yaptık. Güzel olan, sadece oyuncuların değil tüm ekibin de Tweet atmasıydı. Yazarlar, yönetmenler, ışıkçılar… Bir süre sonra internette bir topluluk oluşturduk. İlk sezon ortalama reytingler alırken ikinci sezon bu topluluk oluştukça reytinglerimiz de arttı.

Grey’s Anatomy ve Scandal’ın başında ben varım. Yazarlar odasını yönetmekten yapımın her şeyiyle ilgilenmeye, bütçeden oyuncuları mutlu kılmaya kadar tüm sorumluluk benim üzerimde. Yapım şirketim Shondaland’den çıkan diğer diziler How to Get Away with Murder ve The Catch’te ise görevim, özellikle de ilk sezonu atlattıktan sonra, o diziyi kafesten çıkaracak ejderha olmak; yayına çıkmalarına yardımcı olmak. Yazarın tıkandığı yerde hikayeye dahil olmak, stüdyo ya da kanalla gerekli konularda iletişime geçmek… Ama bu dizileri yapan insanlar işlerini çok iyi bilen kişiler. Sezonun başında bana o sezonki hikayelerini anlatırlar, ben de onay veririm. Ama bugüne kadar onay vermeyeceğim bir hikayeyle karşıma çıkmadılar zaten.

● Bir karakteri ortaya çıkarmak için seçilen oyuncuyla başarılı bir işbirliği olması gerekir. Yarattığınız bir karakter, oyuncu onu giymedikçe yani kağıt üzerindeki haliyle bir karakter olamaz. Bir karakterin oyuncunun oynama tarzı sayesinde düşündüğümden farklı bir insana dönüştüğü çok örnekle karşılaştım. Mesela Chandra Wilson sayesinde Miranda Bailey bambaşka birine dönüştü, ilk yazdığım kadar yumuşacık bir karakter olmaktan çıktı. Oyuncularımla yaptığım sözleşmede replikleri yazıldığı gibi söylemek zorunda olduklarına dair bir madde yer alır. Ancak kelimelerime dokundurtmuyor oluşum, onların nasıl söyleneceğine, nasıl yorumlanacaklarına karışacağım anlamına gelmiyor. O karaktere neler olacağını oyuncuların performansı belirliyor. Örneğin Scandal’daki Cyrus Bean’in asla Başkan olamayacağına dair açıklamasında öyle bir şey vardı ki, Jeff Perry’nin oyununda öyle bir öfke vardı ki karakterin Cumhuriyetçi kişiliğinin dışında başka şeyler keşfettim ve onun bir kocası olduğunu anladım. Yazarlar odasına koştum ve Cyrus’ın eşcinsel olduğunu söyledim. Dizinin arka planında Cyrus’ın gücünü, sevdiği adamı ve yaşadıklarını görmek harikaydı.

Konferans süresince ayaklarının pozisyonu hiç değişmedi. Heyecandan mı, rahatlıktan mı?

How to Get Away With Murder’ın başyazarı Peter Novalk’la Viola Davis’in olağanüstü bir ilişkisi var. Viola o kadar harika bir oyuncu ki, ilaç prospektüsü okutsanız bile sizi zır zır ağlayacak kadar etkileyebilir. Peter’ın hem yazar, hem de yapımcı tarafı var. Viola, Peter’ın yazar tarafına sahneler önerebiliyor. Örneğin karakterle ilgili ilk görüşmelerimizde Viola, Annalise’in peruğunu çıkardığı ve gerçekten kim olduğunu ortaya koyduğu bir sahne istediğini söylemişti. Ve bu sahne dizinin bugüne kadarki en iyi sahnesi oldu. Hikayeler de öneriyor. Annalise’in annesini görmek de onun fikriydi, nasıl bir kadın olması gerektiğini de o önerdi. Pete bu işbirliğine bayılıyor. Ben aynı durumda olsam stresten saçlarım dökülürdü. Yine de Kerry ile gelecekte Scandal’da olacak şeyler hakkında sohbet ediyoruz. Çünkü o da politikadan çok iyi anlıyor ve hikayeye katkısı oluyor.

● Yeni dizimiz Still Star-Crossed uzun zamandır Shondaland dizilerinde yazarlık yapan Heather Mitchell tarafından yaratıldı. Romeo ve Juliet’in devam hikayesi diyebiliriz. Onların ölümünün ardından neler olduğunu, ailelerin başına gelenleri anlatıyor. Tahta kimin geçeceği, kasaba halkına ne olacağı gibi hikayeleri de işliyor.

● Shondaland'deki yazar ekiplerinin kendi projelerini yaratmaları benim için çok önemli. Müthiş yetenekleri bulup onların kendilerini geliştirmelerini izlemek bana büyük keyif veriyor. Grey’s Anatomy’nin ilk bölümünde asistan olan biri şu anda dizinin başyazarı. Önemli olan, yazarlarımızın Shondaland’in hikaye anlatma biçimine adapte olabilmeleri. Biz karakterler üzerinden hikaye anlatırız. Bu anda bu karakterin başına en kötü ne gelebilir diye sorar, sonra da onu gerçekleştiririz ve sonra onları bu durumdan kurtarırız. Ekibimize katılan insanların kalmasını isteriz, onlara gerek prodüksiyon, gerek post-prodüksiyon aşamalarında çok çeşitli imkanlar sunarız.

● Yazarlıktan, başyazarlığa, oradan da bir şirket sahibi olmaya giden yolda çok şeyler öğrenmek zorunda kaldım. Bütün gün yazacağım hikayeleri düşünmeyi bir kenara bırakıp şirket ve çok sayıda insan yönetmeye de odaklanmayı öğrendim. Toplam beş dizide birkaç bin insan çalışıyor. Üstüne şirkette çalışanlar, kanal tarafı da ekleniyor. Hem onlara karşı, hem de onlardan sorumlu oluyorsunuz. İnsanların işe geldiklerinde değer gördüklerini hissetmelerini istiyorum, bu çok önemli. Sadece çalışıyormuş gibi hissetmelerinin aksine işe geldiklerinde onlara değer verildiği için keyifle işlerini yaptıkları bir ortam yaratmaya çalışıyorum. İş eğlenceli olmalı. Eğer eğlenmiyorsak bir yerde yanlış yapıyoruz demektir.

● Her şeyi idare edebilmeyi öğrenmekte zorlandım. Dizilerin pazarlamalarını bile ben yapıyordum. Bir gün, ABC Stüdyoları’nın bana aslında bu iş için para vermediğini idrak ettim. Asıl sevdiğim şey hikaye anlatmaktı. Benim görevim, istediğim hikayeleri anlatabilmeyi mümkün kılmaktı. O andan sonra diğer işleri mümkün olduğunca başka insanların yapmalarını sağlamaya ve kendimi çoğunlukla bir hikayeci olarak konumlamaya çalıştım. Benim kadar kontrol delisi biriyseniz işleri başkalarına dağıtmayı başarmak zor olabiliyor. Bunu becerebilmek için çok çalıştım. İşini çok iyi bilen insanlarla çalışıyorum ki ben de en sevdiğim işi yapabilmeye vakit bulabileyim.

● Her yerde ve her şekilde senaryo yazabilirim. Kendimi bu şekilde eğittim. Çünkü çocuğunuz olduğunda, seyahat etmek zorunda kaldığınızda, farklı farklı yerlerde çekilen birçok diziyle ilgilenmek zorunda kaldığınızda herhangi bir yerde yazabilmeniz gerekiyor. Kulaklığımı takar, müziğimi açar ve her yerde yazabilirim. Belirli bir yerde olmam gerekmiyor. Ama bunun yanı sıra başka şeyler yaparken bir anda karakterler için aklına replik gelen türden bir yazar değilim. Araba kullanırken bir anda aklıma Olivia’ya için bir replik gelmiyor.

● Geçen yıl Year of Yes adlı ilk kitabım çıktı. Menajerime kitap yazacağımı söylediğimde bana buna vaktim olmadığını söylemeyecek kadar kibardı. Pek inanmayarak “Tabii,” dedi ve bana bir kitap anlaşması ayarladı. Kitabı annelik gibi konular hakkında yazıp yazmayacağımı düşünürken zamanım daralıyordu. Her şeye evet demeyi denediğim bir yıl geçiriyordum çünkü tam bir işkolik olmuştum ve yazarlıktan eskisi gibi keyif alamıyordum. Bundan kurtulmaya çalışıyordum ve kitap da bunun hakkında oldu, neden böyle olduğumu inceleme fırsatı yakaladım. Böylece kitabı yazmak bir iş olmaktan çıktı, keyifle yaptım.

● Tüm karakterlerimle özel bir bağ hissediyorum. Kitapta Christina Yang’den bahsettim ama yazma sürecim Sandra Oh’un dizinden ayrıldığı döneme denk geldiği için böyle düşünüyordum. Ben bir hikaye anlatıcısıyım. Hikayemi anlatırken tüm karakterlerim benim için önemli olmalı. Eğer onları önemsemiyorsanız, o zaman hikayelerini de anlatmamalısınız. Biri Cyrus ya da Rowan’ın berbat insanlar olduğunu söylediğinde alınıyorum. Cyrus bir vatansever, ülkesi için en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor. Rowan ise çocuğunu korumaya çalışan bir baba sadece. Ben onlara bu perspektiften bakıyorum. Onun berbat bir insan olduğunu nasıl düşünebildiğinizi anlayamıyorum.

● Ulusal kanala dizi yazarken HBO, Showtime gibi kablolu kanallara yazarkenki özgürlüğünüz yok. Kanal yöneticileriyle karşı karşıya geldiğim, isteyip de yazamadığım sahneler oldu. Ama benim gibi 13 yıldır bu işi yapıyorsanız, bu durumu yaşamamanız mümkün değil. Uymanız gereken çok fazla kural var. Yıllar boyu bu kurallar Amerika’yla birlikte değişti, insanların şimdiki haline uyum sağladı. Eşcinsel evliliklerin yasal olması gibi onları televizyonda öpüşürken göstermek de yasal oldu. Grey’s Anatomy’de daha önce böyle bir sahne için yöneticilerle kavga etmem gerekmişti. Artık bu çok saçma geliyor ama o zamanlar bu sahneyi çekebilmek çok önemliydi. Mesela artık Olivia Pope kürtaj olabiliyor ve sansüre uğramıyor.

Çeviri: Arman Güvenç


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER