●
Peki, çekirdek kadronun geri kalanını sorsam; Furkan Andıç, Leyla Lydia Tuğutlu, Cemre Gümeli ve Emre Taşkıran. Onları nasıl betimlersin?
Furkan, enerjisi çok yüksek ve çok keyifli biri. Gerçekten oturup saatlerce muhabbet edebileceğim bir adamdır. Kafamız çok benzer zaten. Kendime çok yakın bulurum. Leyla ile karşılıklı az sahnemiz oldu. O nedenle çok paylaşımımız olmadı. Fakat tek cümleyle özetleyecek olursam kıymet vermeye yer arayan biri olduğunu söyleyebilirim. Sevgi dolu ve kelimenin tam anlamıyla canlı canlısı (gülüyor). Cemre ve Emre’ye gelirsek ikisini şöyle özetleyeyim; kimileri vardır samimisindir ama yine de karşısında dik oturmaya özen gösterirsin. İşte, Cemre ve Emre bunun zıttı. Çok candan ve içtenler. Emre’yle espri anlayışlarımız çok benzer. Cemre ise çok temiz kalpli biri. Her biri çok değerli benim için. Kelime seçemiyorum. Tüm ekip için bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat sadece çekirdek kadroyu şöyle özetleyebilirim; biz aslında çok uzun süredir arkadaşmışız ama yeni tanışmışız. Hepimiz birbirimizin versiyonuymuşuz ve bizi burada bir araya getirmişler.
● O zaman casting direktörü Mine Güler’e de buradan selam olsun.
Kesinlikle! Muazzam bir nokta atışı yapmış. Zaten Hazal’la son birkaç gündür şunu konuşuyoruz: ‘’Evet, bir gün bu iş bitecek. Peki, bitince ne yapacağız?’’ Ben düşünüyorum o kadar bir bağlılık oldu ki Hazal’ı başka biriyle oynarken gördüğümde büyük ihtimalle şöyle bir tepki vereceğim: ‘’Ben oynamalıyım onun karşısında’’. O kadar güzel bir uyum yakaladık ki, birbirimizi her sahnede yükseltiyoruz. O yüzden iyi ki Mine Güler bizi bir araya getirmiş.
● Peki, oyuncu kimliğini bırakalım. Orada nasıl bir Çağrı var?
Gayet rahat, herkes ve her şey için iyiyi düşünen, isteyen ve bunun için çabalayan biri var (gülüyor). Hayata çok erken atıldım diyebilirim. Bu nedenle hiçbir şey garip gelmez bana. Her türlü sorunla karşılaşabilirsin ama hepsinin çözümü vardır. Aslında İstanbul Üniversitesi’nde Astronomi ve Uzay Bilimleri okuyordum. Kaydım da var hâlâ. Toplasan üç dört kere derse girmişimdir ama. Sonra açık öğretimde sosyoloji bölümüne başladım. İki yıldır okuyorum. Ancak şu an bakıyorum da; oyunculuk dışında bir meslekte çalışabileceğimi düşünemiyorum.
● Hayata erken atıldığından bahsettin.
Evet, kendi paramı erken kazanmaya başladım. İlkokulda eski defterlerimin boş sayfalarından ödev defteri yapıp onları satardım. Bunu para ihtiyacımdan yapmadım. Babam ticaretle uğraşıyordu. Çocuklarda da malum büyüme ve babaları gibi olma hevesi vardır. Ben de babamı gördükçe ‘’Okula gidiyorum, büyüdüm ben artık. Ben de bir şeyler satacağım’’ derdim (gülüyor). 10 yaşında da resmi olarak çalışmaya başladım. Önce bize ait olan bir inşaatta, sonra da aydınlatma mağazasında çalıştım. Bunları yaparken aynı anda tiyatro, basketbol ve tenis kursuna gittim. Okul ve dershaneden bahsetmiyorum bile. Ben 30’lu yaşlardaki kişilerin temposuna 10-15 yaşında sahiptim. Yaşadıklarım yaşımın önünde koşmaya başladı. O yüzden hayata biraz erken atıldım. 26 yaşındayım ama 40 yaşındaki birinin düşünce şekliyle de hayata bakabiliyorum. Misal benim için en güzel tatil boş boş oturmaktır. Son tatilimde Çetin Baba dediğimiz, 72 yaşında paraşütçü, asker emeklisi bir amcayla tanıştım. Tüm tatil boyunca birlikte vakit geçirmekten en çok keyif aldığım kişiydi. Ruh olarak dingin biriyimdir zaten. Geyik yaparken ise tam tersiyim. Enerjim açığa çıkar ve bir anda yaşımdan da küçülebilirim.
●Nasıl bir ailede büyüdün?
Babam evin balkonuna çıkıp sokaktan biri geçerken o kişinin olduğu tarafın aksine dönüp "Buyurun, buyurun; bizde oturalım’’ deyip herkesle uğraşır. Laf atıp içeri giren birinden bahsediyoruz. Gülmeyeceği şey yok. Eğlenceli ve enerjisi çok yüksek bir adam. Hatta bana hep ‘’Baban böyleyken yaşlanmazsın’’ derler. Annemin de bu düşünceye karşı cevabı hazırdır: ‘’Biz yaşlanamadan öleceğiz bu adam yüzünden’’ (gülüyor). Tabii tamamen şakasına söyler bunu. İkisi de gerçekten nevi şahsına münhasır insanlar.
● Karakterinin hangi özelliğini onlardan almışsındır?
Bunu cevaplamadan önce kafamın değişik çalıştığı noktalardan birinden bahsetmem gerekiyor (gülüyor). Bana göre eğer bir şeyi herkes yapıyorsa o kesinlikle yanlıştır. O yüzden kendine has doğruları olan biriyimdir. Ve genelde de bu doğruların çıkış noktası vicdanımdır. Vicdan unutamayacağın, elden bırakmayacağın bir şeydir. Vicdan bir kese ise onun içinden çıkan altınlardan biri annemden, diğeri de babamdandır.

●
Bu düzende o vicdanın köreldiği anlar olmuyor mu?
Körelmesi çok kötü bir şey. Bu olduğunda yanarım ben. Fakat göremeyeceğin kadar gözüne perde indiği oluyor. Belli sıkıntılar içindeyken ister istemez yıpranıyorsun ve damlaya damlaya göl olur misali o göl taştığında gözünün önüne bir perde geliyor. Vicdanın da dikiz aynasından baktığında kör noktaya düşebiliyor. O an onu göremiyorsun ama sağduyunun yardımıyla biraz geri gidersen görebilirsin. Minimum sürede normale dönmek için çabalamak lâzım. Bir şeyi görmüyorsan dur, gör ve ona göre hareket et.
● Kendinde en çok kızdığın huyun nedir?
Birisinin doğruları benimkilerle çakışıyorsa o kişi kesinlikle salt olarak iyi düşünmüyordur. Bu konuda vicdanım çok rahattır. Hep iyiyi düşünürüm. Karşımdakiyle görüşlerimin çakıştığı an ise gerilirim ve o perde iner. İşte bu özelliğimi biraz törpülemem gerekiyor. Önce karşı tarafla empati kuracak kadar sakinleşmeliyim. Evimde kum torbası var ve haftada bir gün mutlaka çalışırım. Rahatlıyorum bu sayede. Son bir iki yıla kadar rahatsız olduğum, üzüldüğüm veya kızdığım durumları söylemezdim kimseye. Hatta nötr adam olarak betimlerlerdi beni. Aslında bu sana çok ciddi bir gözlem alanı sunuyor. Masada oturur, herkesi dinlerdim sessiz sakin. Fakat şimdilerde duygularımı az da olsa belli ediyorum.
●
Oyunculukta törpüleyemediğin bir özelliğin var mı?
Her zaman yüzde 100 motivasyonla giremiyorum sahneye. Bu sadece özel hayatımda bir şey olduğu zaman değil, Türkiye’de terör vb. üzücü bir olay yaşandığı veya yakınımdaki birinin başına kötü bir şey geldiğinde de oluyor. Aslında o an ortada Bülent için zor bir durum yok. Sonuçta o, Çağrı’yı tanımıyor. Çağrı’yı kapatıp Bülent’i çok net açabiliyor olmam gerekiyor. Aynı kalbi taşıdıkları için bazen diğer tarafa o duygu geçebiliyor. Bunu törpülemem lâzım işte.
Bahsettiğin gibi üzücü durumlarda güvenli limanın neresi?
2.5 yaşındaki ikiz yeğenlerim (gülüyor). Onları düşündüğümde tekrar pamuk gibi bir adam olabiliyorum. Büyülü toz gibiler, sende fren sistemi etkisi yapıyorlar. Bir de amca veya dayı olmanın en güzel yanı onları sadece sevmen. Sonuçta uyutmak zorunda değilsin (gülüyor). Heyecanla büyümelerini bekliyorum. Eğer komple çözmem gereken bir sorun varsa bu noktada önce kendime sığınırım.
●
Film senaryosu yazdığını duydum.
Öyle mi? Aslında kendime ‘’Artık kimseye söylemeyeceğim’’ şeklinde söz vermiştim (gülüyor). Yakın zamanda evimde müzik dinlerken dışarıdan gelen bir sesle ‘’İnşallah olmamıştır’’ korkusunu yaşadığım bir olay geldi başıma. Şimdi ondan hareketle bir senaryo yazıyorum. Filme çekmeyi çok istiyorum.
●
Yanlış bilmiyorsam geçmişte tiyatro oyunu da yönettin galiba.
Evet, o da çok değişik bir deneyimdi. Bar tiyatrosu olarak yaptık. Dario Fo’nun ‘Yalnız Kadın’ adlı oyununu sahneledik. Normalde tek kişilik fakat o tek kadın içindeki üç bağımsız bireyi çıkararak oyunu farklılaştırdık biraz. Şimdiyse heyecanla filmi yöneteceğim günü beklediğimi söyleyebilirim. Ben bu filmi aslında izleyerek yazdığım için herkesin de benim izlediğimi izlemelerini istiyorum.
●
Düşündüğün oyuncular var mı film için?
Herhangi birini düşünerek yazmadım. İzlediğim olayları kaleme aldım ve benim için tüm karakterler fluydu. Fakat nokta atışı diyebileceğim kişiler var; umarım oynarlar da. Anlattığım kısmıyla kabul edenler oldu aralarından ama tabii ki kararlarını değiştirme hakkına sahipler hâlâ (gülüyor). İşin ilginç yanı bu kişilerle yazmaya başladıktan sonra tanıştım. Sanki birileri veya bir şey onları bana gönderdi.
●
Sinema filmi dışındaki hedeflerin veya hayallerin neler?
Norveç’e gitmek istiyorum. Ulaşabildiğim ve içimi rahat tutacak kadar insana iyilik getirdikten sonra sadece benim olacağım bir yere gitmek istiyorum. İşte, Norveç de hayalimin lokasyonunu oluşturuyor. Tabii bu süre zarfında oyunculuğu bırakmayacağım. Önce sinema filmi kısmını biraz daha aktifleştirmek istiyorum.
●
Benim hiçbir sorumu cevapsız bırakmadın. Peki, senin kendine sorduğun ama bir türlü yanıtını bulamadığın bir soru var mı?
Evet, var (gülüyor). Hatta son zamanlarda derine inebildiğim anlarda düşünüyorum da. Kısa veya uzun vadede hedeflerimden öncelikli olanı film çekmek. Evet, manevi bir tatmin ve duygusal bir bağ var ama işin özünü baktığında madde üzerine bir şey bu. Aslında istediklerimin bir yerden maddeye dokunuşu canımı sıkıyor. ‘’Neden o madde hâlâ orada?’’ diye sorguluyorum kendimi. Belki ütopik gelecek ama herkes için iyilik istiyorum. Bence yapılabilir de. İşte, bu noktada film çekmeyi düşününce ‘’Hâlâ o madde üzerine dayanan kafadan kurtulamadın mı?’’ diye soruyorum kendime. Bir de tabii yanıt bulamadığım diğer soru da; ‘’Herkes nasıl iyi kalpli olacak?’’.

**
KISA KISA**
●
Çocukluğundan hatırladığın en sevdiğin obje
Tetris. Ben küçük olduğum için sürekli kaybederdim, abim de haliyle eline aldı mı bir saat kesintisiz oynardı (gülüyor).
●
Son bir yılda başına gelen en güzel şey
Tatlı İntikam
Başına gelen en güzel sürpriz:
Yeğenlerim.
●
Okuduğun romanlar veya izlediğin filmlerden hangi karakterle tanışmak isterdin?
Zor soruymuş (gülüyor). ‘Pi’deki Maximillian Cohen ve ‘Olasılıksız’daki baş karakter David Caine’le tanışmak isterdim. Beyin güçlerine bayılıyorum.
●
Rakı sofrası kuracaksın. Hem çevrendekilerden hem de tanımadığın, ünlü isimlerden üçer kişi seçeceksin. Kimler olurdu?
Tuncel Kurtiz, Godzilla Selahattin (Selahattin Geçgel) ve Cem Karaca. Eğer dörde çıkarırsan Yılmaz Güney’in de olmasını isterim. Aslında çok isim var. Çevremden de annem, babam ve abimi alırdım.
●
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film(ler)
‘Pi’ ve ‘Predestination’
●
Takip ettiğin diziler Şu an yok. Fakat ‘Prison Break’ ve ‘Fringe’i izlerdim. Özellikle algılarımızla oynayan güzel işlerden olduğu için ‘Fringe’in bazı bölümlerini defalarca izlemişimdir.
●
Çevrendekilerin ti’ye aldıkları özelliğin Sakarlığım (gülüyor).
●
En sevdiğin yemek
Etli yaprak sarma. Nar ekşisi de olacak ama mutlaka.
● S
on zamanlarda en çok dinlediğin müzisyen(ler) Deniz Tekin ve İbrahim Maalouf
●
Tek yönlü bilet hediye edildi. Norveç dışında nereye olmasını isterdin?
Avustralya; huzurun başkenti olduğu için.
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Erdem Oraylı
Mekân TT Custom Choppers // Desteğinden ötürü
Hasan Kale’ye teşekkür ederiz.
Fotoğrafların devamını görmek için sayfaları tıklamaya devam ediniz! ^^