Belki
ütopik gelecek ama herkes için iyilik istiyorum.’’ Bunu tabiri caizse ‘’laf
olsun, torba olsun’’ misali söylemiyor. Aksine ciddi ciddi bunun üzerine kafa
patlatıyor ve ekliyor: ‘’Herkes nasıl iyi kalpli olacak?’’. Esasında iki ay
önce rol arkadaşı Hazal’la (Türesan) yaptığımız röportajda Çağrı’nın (Çıtanak) da
kulaklarını çınlatmıştık ve Hazal onu şu sözlerle betimlemişti: ‘’İşini çok iyi
yapan ve benim de hayran olduğum bir adam. Set dışındaki Çağrı ise çok iyi ve
inanılmaz vicdanlı biri’’. Zaten Çağrı’nın hayali de, Hazal’ın bu betimlemesini
destekler nitelikte: ‘’Ulaşabildiğim ve içimi rahat tutacak kadar insana iyilik
getirdikten sonra sadece benim olacağım bir yere gitmek istiyorum.’’ Onun için
vicdan her şeyin önünde. Doğrularını bile vicdanının şekillendirdiği birinden
bahsediyoruz.
Çekim günü
Mecidiyeköy’deki TT Custom Choppers’da buluştuğumuzda bu pozitif ruhun ete
kemiğe bürünmüş haliyle birlikte elinde hediyelerle çıkageldi Çağrı. Emre’nin
onu rahatlatması gerekirken her karede onu uğraştırmamak için elinden geleni
yaptı.
Ve tesadüfen
de olsa bu çekim mekânıyla onun gizli bir tutkusunu ortaya çıkarmış olduk:
Motosikletler. "Yıllar önce almak istedim fakat annem bunu duyar duymaz bana
yemin ettirdi almamam için. Bende de vicdan ağır bastığından kalıcı olarak bunu
rafa kaldırdım’’ diyen Çağrı’nın içindeki Bülent’i bir süreliğine uzaklaştırdık
çekimde.
Sıra
röportaja geldiğinde ise karşımda sohbetiyle zaman mefhumunu unutturan bir adam
buldum. Gündemin kaotik havasını bir nebze de olsa ortadan kaldırdık. Yeri
geldi hayat verdiği Bülent’in ve ‘Tatlı İntikam’daki rol arkadaşlarının
kulaklarını çınlattık, yeri geldi çocukluk günlerine geri döndük. Size Emre’nin
güzel kareleri eşliğinde bu sohbet kalırken, bana da "Dünyada hâlâ böyle yüce
gönüllü insanlar da varmış" dedirten sıcacık bir tebessüm kaldı. Şimdi haydi,
buyurun sohbete!
● ‘Tatlı İntikam’ın öncelikli olarak hangi yanı seni
cezbetti?
Benim daha
önce bir başrol deneyimim olmuştu fakat kendimden memnun kalmadığım bir işti. Türkiye’de
klasik bir jön modeli var. "Nasıl bir karakter?" sorusunu sorduğumda hep "Jön
işte" cevabını aldım. Anladım ki bizde jön diye bir karakter var ve ben onun
ne olduğunu bilmiyorum. Hatta hâlâ da öğrenemedim (gülüyor). Bu durumla
yüzleştiğim o dönemden beri kafamda şu vardı hep: "İkinci adamı canlandırayım
ve yeter ki ne olduğu belli olsun". Çünkü o zaman biraz daha serbest bir
alanın oluyor ve daha rahat hareket edebiliyorsun oyunculuk anlamında. Tabiri
caizse daha "dişi" karakterler oluyor. ‘Tatlı İntikam’da da Bülent, daha dişi,
oynanabilir ve geniş alana sahip bir karakter. Bununla birlikte tabii işin
mutfağında D Yapım’ın olması da çok büyük artıydı benim için. ‘Kayıp Şehir’den
beri işlerini takip etmişimdir hep. Reel oluşlarını seviyorum. Tüm bu unsurlar
cezbetti beni. Ötesini kurcalamadım zaten. Şimdi her anından keyif aldığım bir
işte çalışıyorum.
● Bu keyif izleyicilere de fazlasıyla yansıyor bence.
Hem Başak ve Bülent ikilisinin hem de salt senin karakterinin hayranları
gitgide artıyor.
Eğer öyleyse
ne mutlu! Açıkçası yapı olarak yaptığım işe "Evet, güzel iş yaptık’’
diyebilecek bir adam değilim. Fakat senin de dediğin gibi dönüşlerden
gördüğümüz kadarıyla izleyiciler Başak ve Bülent’i hem birlikte hem de ayrı
ayrı sevdiler. İlk başlarda Bülent, Sinan’ın arkadaşı olarak vardı. Başak’la
bir araya gelince yeni bir aks oluştu ve genel olarak hikâyeye hizmet eder hale
geldi. Bu da etkili olmuştur herhalde. Ayrıca "Bu bir takım işi" denir hep.
Evet, öyle ama bizim kendi içimizde yarattığımız farklı takımlar da var.
Furkan’la (Andıç) yarattığım ile Hazal’la (Türesan) oluşturduğum takım apayrı.
‘Tatlı İntikam’, ilk işim değil ama uzun soluklu sayılı işlerimden biri. Keza
‘Babam Sınıfta Kaldı’ da öyleydi. Onun dışındakilere gittim, iki bölüm oynadım
ve sonra dizi final yaptı (gülüyor). Bu bir süre tesadüfen böyle gitti. Haliyle
bu işlerde partnerimle aramda "Okudun mu? Okumadıysa hemen oku’’ gibi bir
diyalog olmadı. ‘Tatlı İntikam’da ise her yeni bölüm senaryosu geldiğinde
Hazal’la aramızda bu konuşma geçiyor. Aynı şekilde Furkan’la da öyle. O nedenle
Bülent’in ayrı sevilmesinde sadece benim payım yok. Hazal’ın, Furkan’ın,
yazarların, yönetmenlerimizin kısacası herkesin rolü var.
● Çekimlerde en çok keyif aldığın sahne hangisi?
Yaşlandığımız
bir sahne vardı; Başak’ın hayal sahnesi. Çok güzel yazılmıştı ve büyük keyifle
oynadık. Bülent’in Başak’ı eve ilk kez davet edip tokat yediği ve Başak’a
evlenme teklifi ettiği sahne de çok keyifliydi. Şimdi düşününce aslında çok
varmış. Bülent’in evlilikten kaçtığı ve Başak’ın onu sıkıştırdığı anlar da
eğlenceliydi. Genel olarak hepsi keyifliymiş.
● Başak ile Bülent’in sergi açılışına gittiği sahne
de çok iyiydi. Defalarca izleyebilirim o sahneyi.
Evet, o da
çok eğlenceliydi. Mesela Bülent gibi benim de güncel sanat konusunda anlayamadığım
şeyler var (gülüyor). O an yaşadığı durum bana çok yabancı değil. Fakat benim
için hafif sancılı oldu o sahne. Daha önce kurduğum Bülent’e biraz tersti.
Orada sahnenin ana aksındaki asıl amaç benim ‘’Ne? 40 bin mi?’’ diye
bağırmamdı. Fakat Bülent de bunu yapacak bir adam değil. Kendi içimde bu tavrı
haklı hale getirip o şekilde toparladım. Tekrar tekrar dönüp izlediğim bazı
sahneler vardır; bu da onlardan biri.
● Karakter sana teslim edildi. Sonrasında nasıl bir
süreç işliyor senin için?
Ben
karaktere renk bulmayı tercih ediyorum. Benim için her birinin ayrı bir rengi
var. Bu, üstünde taşıdığı bir renk değil tabii. Herkeste var mıdır bilmiyorum
ama bir kişiyi düşünürken kafamda hep bir renk oluşur. Bazıları için bu bir
şarkıdır mesela. Eğer o
karaktere renk bulamamışsam onu kendi içinde bölerim ve sonrasında elimdeki
parçaları bir araya getirip doğru rengi bulurum. Benim için tamamlayıcı bir
unsurdur bu.
● Bülent’in rengi nedir?
Bu renkler
anlatılabilecek şeyler değil aslında. Zaten ne kadar anlatılmayacak ve
isimlendirilemeyecek bir renk olursan o kadar güzel doldurursun büyük resmin
boşluğunu. O kadar güzel olursun. Bu yüzden şu veya bu renk diyemem ama büyük
resmin içindeki yerini ve varlığını sevdiğim bir renk olduğu kesin.
● Peki, bu uğraşını boşa kürek çekmek gibi düşündüğün
oluyor mu hiç? Dizi sektörü denildiğinde hem ‘’iyi senaryo yok’’ serzenişinin
hâkim olduğu hem de hızlı tüketimin arttığı bir dünya söz konusu en
nihayetinde.
Öncelikle
‘’iyi senaryo yok’’ kısmına değineyim. Genel olarak böyle bir düşüncenin hâkim
olduğunu ben de duyuyor ve görüyorum. Kimseyi karşıma almak istemiyorum ama bugün
en basit sinema filmi bile üç haftada çekiliyorken senin her hafta bir film
uzunluğunda dizi çekmen bile bir mucize aslında. Dizi senaryolarında çok derin
kalite kriterleri aramak bana doğru gelmiyor. Okurken ben de ‘’Niye öyle değil
de böyle? Halbuki diğer türlü olsaydı daha güzel olurdu’’ diyorum tabii. Fakat
bir nefes alıp düşündüğün zaman ‘’Hayır, şu an elimde bu var. Bunu oynamam
gerekiyor. Bundan üç bölüm sonra ne olacağını benden daha iyi kestirebildiği
için bu adam senarist oldu. O yüzden ona güvenmek zorundayım’’ şeklinde
düşünüyorum. Ve bana nasıl bir metin gönderdiyse onu uyarlayıp oynamakla
yükümlüyüm. Dizi dünyası derya deniz ve bizler de bu denizin damlalarıyız. Ayrıca
senin de dediğin gibi izleyici çok çabuk tüketiyor. Kanal yeni bölümü
yayınlamadan önce özeti vermezse izleyici büyük ihtimalle hatırlamayacaktır
oyuncunun ne yaptığını. O nedenle fazla takılmamak en iyisi. Dizi dünyası böyle
en nihayetinde.
● Bülent’le karşılıklı oturuyorsun. Hangi konuda
dertleşirdin?
İkimiz de
birbirimize şunu sorardık: ‘’Ne olacak şimdi?’’ Bülent’in bizim gördüğümüz
dünyası kısıtlı zaten. İki üç kalem bir aksı var. Bu nedenle Bülent’e kendisini
sorardım. Zaten bu iş başladığından beri benim her şeyim o oldu.
● Peki, bir sorunun var ve biliyorsun ki Bülent’e
sorsan çözer. Nasıl bir problemle karşı karşıya olurdun?
Bülent’in
bende olmayan bir yanı var; o da tetikleyici oluşu. Teoride her şeyi bilen bir
adam o ve benim aksime hemen eyleme dökebiliyor düşünceyi. Bense ‘’Tamam,
yaparız. Bir dakika, uykum var’’ der, sonraya bırakırım (gülüyor). Bülent ise
beni dürtükleyip mutlaka bir şekilde yaptırırdı her ne ise o. Enerjisi yüksek
bir karakter. Mesela Sinan daha düşünme aşamasındayken tek cümleyle onu da ikna
ediyor. Bu nedenle Bülent’in tetikleyici yanı keşke bende de olsaydı (gülüyor).
● Başak ve Bülent için sana bir sahne yazma şansı
tanıdılar. Nasıl bir sahne olurdu?
Güzel soru
(gülüyor). Kaçış cevabı gibi olacak ama gözümün önüne şöyle bir ambiyans geldi.
Başak’ın en içindeki Başak ve Bülent’in de en içindeki Bülent olarak var olduğu
bir anda doğaçlamayı isterdim. Hazal’la bana ‘’1.5 dakikalık bir sahneniz var
veya iki sayfa siz yazacaksınız’’ diyecekler ve biz de orada saçmalama şansına
sahip olacağız. Mesela sahilde bir şezlongda güneşleniyor olalım ve
doğaçlayalım.
● Hazal’la röportaj yaptığımda ona seni sormuştum.
Sıra sende; partnerini bir de senden dinleyelim.
Bir gün
böyle bir soruyla karşılaşacağımı bildiğim için biraz kurulmuş ama içten bir
cevap vereceğim. Umarım bu röportajı okuyanlar da bu samimiyete inanır. Hayatta
bazı insanlar sana şanslı gelir. Fakat o şansın da sana getirdiği şeyler
vardır. Aslında o gelendir şans. Hazal’ı tam olarak bu şansla ifade edebilirim.
Hayatta ‘’iyi ki’’ diyebileceğim birçok şeyin ete kemiğe bürünmüş hali olarak
gelen ve sadece bir iş diyemem, herhangi bir şeyden kazanılabilecek en değerli
insanlardan biri benim için.
Yazı devam ediyor...