Bülent İnal: ''Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyi tercih ettik galiba.''

Bülent İnal: ''Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyi tercih ettik galiba.''
Fotoğraf: Cansu Uras
Televizyon sektörünün şu anki gidişatını başlıktaki deyimle özetliyor Bülent İnal. “Yurt dışına bu kadar açılmışken, sektör olma yolunda ilerlerken şu an nereye gittiğimiz belli değil” dediği televizyon sektöründen belki de bu nedenle iki yıldır uzaktaydı. En son fikir aşamasında kalem de oynattığı ‘Urfalıyam Ezelden’ dizisinde izledik onu. Ardından tabiri caizse sırra kadem bastı derken Hira Tekindor’un rejisindeki ‘Köprüden Görünüş’ oyununda tutkusuyla pimi çekilmiş bomba misali hayati bir noktada duran Eddie Carbone olarak seyirci karşısına çıktı. Aslında Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro bölümü mezunu.

Fakat şartlar ve de bir tutam kaderin etkisiyle profesyonel anlamda bugüne kadar hiç tiyatro yapamamış. Hem Oyun Atölyesi çatısı altında oluşu hem Hira Tekindor gibi genç ve ne istediğini bilen bir yönetmenle çalışması ve ekranda karşılaşmadığımız komedi yönünü ufaktan da olsa göstermesi açısından ‘Köprüden Görünüş’, Bülent İnal için altın fırsat olmuş. Vakur duruşlu, sakin mizaçlı biri olarak yorumladığım İnal’la oyun öncesi Antre Cafe’de bir araya geldik. “Off the record” (kayıt dışı) kaçamaklarına girmeyen, deyim yerindeyse televizyon sektörüyle ilgili çatır çatır konuşan, ciddi tespitleri olan, güler yüzlü ve “Ben aslında az konuşurum” dese de saatlerce sohbet edebileceğiniz biriyle tanıştım. Röportajın sonunda detaylarını söylemese de müjdeyi verdi; yeni sezonda ekranlara dönüyor. O zamana kadar ‘Köprüden Görünüş’ün son oyunlarında İnal’ı yakalamanızda fayda var.

Hira’yla yolunuz nasıl kesişti?
Dokuz Eylül tiyatro bölümünden mezun olup İstanbul’a geldiğimde hayalim tiyatro yapmaktı. İlk önce İzmir’de denedim fakat şehir tiyatrosu kurulamadı. İstanbul’da bir yıl devlet tiyatrosunda sözleşmeli çalışıp sonra sınavlara girdim ancak kazanamadım. Başta Zafer Algöz olmak üzere usta oyuncu abilerimizin yardımıyla dizi dünyasına adım attık. “Gençler para kazansın, İstanbul’da hayatlarını idame etsinler” düşüncesiyle bize hep destek oluyorlardı. Derken diziler bir başladı pir başladı. Kendimi şehir dışındaki işlerde bulmaya başladım. Beş altı yıl sonunda tiyatroyla ilgilenemez oldum. “Bu kadar zaman tiyatro yapmadım, acaba yapabilir miyim?” korkusunu başladı. Sonra ben arkadaşlarımla, abilerimle tiyatro kurmak istedim. Fakat ortak noktada buluşamadık. Sahne her zaman büyük sorun İstanbul’da, onu çözemedik. Sonrasında Haluk Abi (Bilginer) bir ara beni çağırdı fakat o dönem yine dizi çekiyordum ve haftanın yedi günü çalışıyordum. Hatta ‘Ihlamurlar Altında’ dönemiydi o zaman. Sonra Çetin Tekindor’la ‘Bir Çocuk Sevdim’ dizisinde çalıştık. O bana mutlaka tiyatro yapmamı önerdi. Ben de çok istediğimi ama şartların oluşmadığını ve ürktüğümü söyledim. Böyle muhabbetler geçiyordu aramızda.

Geçen yıl bir akşam Çetin Hocamız aradı ve tiyatro yapmak isteyip istemediğimi sordu. Hira o sırada bir oyun sahneye koymaya hazırlanıyordu. Zaten sonrasında Haluk Abi aradı ve oturup konuştuk. Hira’yla buluştuk ve beni bir şekilde ikna ettiler. Ben tabii korkularımdan bahsettim. Onlar çok büyük bir güç ve enerjiyle destek verdiler. Ve böylece ‘Köprüden Görünüş’ çıktı ortaya. Hira çok genç, çok üretken ve özgüveni inanılmaz yüksek biri. Hayranım öyle gençlere. Hem çok iyi bir karaktere sahip hem de iyi bir yönetmen. Bütün bu unsurlar da yaradı galiba, fena olmadı (gülüyor). En azından rahatladım. Pozitif eleştiriler daha yoğunlukta, o yüzden mutluyum.
 
Bu korkunun ardından ilk oyun sonrası nasıldı?
Müthiş bir keyif yaşadım. Okul yıllarında oynadım. Devlet Tiyatrosu’nda da figüran kıvamında yardımcı rollerde sahnedeydim. Fakat ilk defa böyle profesyonel anlamda bir oyunda oynadım. İlk gece müthişti. Ancak oyunu sahnelemeden önceki son bir hafta kabus gibiydi benim için. Psikolojik olarak sürekli hasta olduğumu, sesimin kısıldığını düşünüyordum. Aslında ortada hiçbir sorun yok. İlk oyundan sonra bunların büyük bölümü geçti. Seyircilerle buluşmak harika bir enerjiyi çıkardı ortaya. O enerjiyle devam ediyoruz, yaklaşık 70 temsil oldu.


Bülent İnal'ın rol arkadaşları arasında, en son Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde 'Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı' dalında ödüle aday olan Nazlı Bulum bulunuyor.
 
Arthur Miller’ın metinleri genelde ağır olur ve siyaset ön plandadır. ‘Köprüden Görünüş’te ise başrol tutkunun. Fakat bir yandan da göçmenlik meselesine değiniliyor.
Evet, Arthur Miller’ın daha çok politik oyunlarını biliyoruz ama bu metni gerçek bir olaydan hareketle kaleme almış. Bu yüzden diğerleriyle çok benzeşmiyor. Tabii alt metne baktığınızda bir göçmenlik sorunu hâkim. II.Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’dan Amerika’ya göçen insanların burada, kenar mahallelerde ve viyadüklerin altında yeniden bir hayat kurma çabalarına da değiniyor. Bunlar Arthur Miller’ın dokunuşları. Modern tragedya gibi akıyor. Önce avukat sahneye gelip seyirciye nelerin yaşanabileceğini söylüyor. Sonra da biz onları oynuyoruz.
Göçmen sorununa hem reji hem de oyunculuklar olarak çok değinmedik. O tutku, ailenin hikâyesi ve İtalya’dan gelenlerle yaşanan hikâyeler ön planda. Çok yalın ve basit bir hikâye gibi dursa da derinlikli bir metin. Karakterlerin derinlikleri çok fazla. Bu da beni biraz korkuttu aslında (gülüyor). Yanlış oynayarak veya yönlendirerek seyircide çok yanlış hisler uyandırabilirsiniz. Karakterimin yaşadığını enteresan bir tutku olarak yorumluyor herkes. Eddie Carbone, sonunu bile bile asla tutkusundan vazgeçmeyen bir karakter.
 
Hira Tekindor’la birlikte Aykut Akdere ve Nazlı Bulum gibi iki genç isimle çalıştınız. Onlardan neler öğrendiniz bu oyunda?
Profesyonel olarak baktığınızda hepimizin hemen hemen ilk deneyimleriydi. Hepimiz birbirimizden bir şeyler almaya çalıştık. Kubilay Karslıoğlu ve Aslı Yılmaz gibi aynı zamanda öğretim üyesi olan usta isimler de var. Gençlerden çok şey öğrendim tabii. Hira’nın ne istediğini bilmesi çok hoşuma gitmişti. Bir şey önerdiğimizde bizi ikna etmesini biliyor ve karakterler üzerine yoğun bir şekilde çalışıyor. Hira’daki salt heves değil, o çok çalışıp biriktirmiş ve şimdi de bizimle paylaşıyor. Yaşı büyük de olsa yönetmenlerde çok sık gördüğümüz bir unsur değil bu. Aykut ve Nazlı’ya bakacak olursak ikisi de yaptıkları şeyin çok doğru olmadığını düşündüklerinde bunu değiştirmek istediklerini söyleyip yeni bir şey getiriyorlar. Bu da oyunu ileri götürüp bize yeni alan tanıyordu. Bu şekilde çok sahne değiştirdiler ve yararları oldu.
 
Peki, yıllarca tiyatro yapmak istemiş ama fırsat bulamamış biri olarak bu oyun sizi tatmin etti mi?
Gerçekten iyi hissediyorum kendimi. Umarım zaman olur ve devam ederim. Oyun Atölyesi gibi kurumsal bir tiyatroda çalışmak muazzam. Haluk Bilginer ve tüm ekip işlerinde harikalar. Kendinizi gerçekten bir tiyatro çatısı altında hissediyorsunuz. Bu herkese nasip olmaz. Burada size sadece oynamak kalıyor. Türkiye’de tiyatronun sorunlarını biliyoruz. Gençler kendilerini anlatabilmek için dairelerde, kafelerde küçük sahneler kuruyorlar. Bu nedenle öncelikle Oyun Atölyesi’ne çok teşekkür ediyorum. Elimden gelenin daha fazlasını yapmaya çalıştım. Umarım zaman olur ve başka projelerde de devam ederiz birlikte çalışmaya.

 

Yazı devam ediyor..

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER