Başrollerinde Lena Dunham, Allison Williams, Jemima Kirke, Zosia Mamet'in yer aldığı Girls, sonunda beşinci sezonuyla hikayesine devam ediyor. Bu sevilen dizi yeni bölümleriyle 27 Şubat'tan itibaren cumartesi günleri saat 19.00'da Digiturk Dizimax Comedy'de ekrana geliyor.
20'li yaşlarındaki dört genç kızın maceralarına tanık olduğumuz dizide, The 40 Year Old Virgin, Knocked Up, This Is 40 ve Pineapple Express gibi yapımlarla tanınan Judd Apatow yapımcılık ve yazarlık yapıyor. Bu başarılı isimle Girls'ün gelecek bölümleri ve Apatow'un yeni projeleri hakkında konuştuk.
Apatow, 1967 doğumlu ve New York'ta yaşıyor
● Lena Dunham ile Girls
işbirliğiniz nasıl başladı.
Tiny Furniture (Lena
Dunham’ın yazıp yönettiği 2010 yapımı bağımsız film) filmini görüp harika
olduğunu ve onunla bir şeyler yapmanın çok eğlenceli olacağını düşünmüştüm.
Gerçekten de kariyerimin en pozitif deneyimlerinden biri oldu. Bunun asıl
sebebi onun çok özgüvenli ve yaratıcı biri olması. Ayrıca işbirliği yapmaktan
da hoşlanıyor. Bunun hakkında
espriler yapıyorum ama, gerçekten de onunla azıcık bile olsa gerilim yaşadığım
tek bir an bile olmadı. Ona kızdığım tek sefer onu The Who konserine götürdüğüm
ve konserin ortasında kafasını telefona gömüp mesajlaşmaya başladığı zamandı. Kafayı
yemiştim.
● Yakın zamanda
yaptığınız bir filmde 40’lı yaşlarındaki insanları anlattınız. 20’lerindeki
insanlardan çok farklı olduklarını düşünüyor musunuz?
Yaşlandıkça fark ediyorum ki aslında her zaman aynı
kişisiniz, sadece vücudunuz daha kötü görünmeye başlıyor. Şimdi 48 yaşımdayım
ve 20’lerimin başındakinden daha farklı hissetmiyorum. Sadece daha hayatını
yoluna koymuş biri taklidi yapmak zorundayım çünkü çocuklarım var. Ama onlar
olmasaydı 20’lerindeymiş gibi davranan, gittikçe kelleşen bir adam olurdum.
● Önemli genç
kadınlarla çalışıp kadınların merkezinde olduğu film ve diziler yapmanız
bilinçli bir tercih mi?
Emin değilim. Bu bilinçsizce yaptığım bir seçim mi yoksa
Lena Dunham, Kristin Wiig (Apatow’un yapımcılığını üstlendiği Briedesmaids filminin başrol oyuncusu ve
senaristi), Annie Mumolo (Bridesmaids’in
senaristi), Jenni Konner (Girls yapımcısı)
ve Amy Schumer (Judd Apatow’un yönettiği Trainwreck
filminin başrol oyuncusu ve yazarı) gibi insanlarla tanıştığım için çok mu
şanslıyım bilmiyorum.
Eşim (oyuncu Leslie Mann) kadınlar için yazılan
senaryoların çoğunun ne kadar zayıf olduğundan hep bahseder. İnsanların üç
boyutlu kadın karakterler yaratmaya özen göstermediğini düşünüyor. Yapılan
işlerin yeterince güçlü olmadığı ve insanların kadınların merkezinde olduğu,
yazdığı ya da yönettiği harika hikayeleri gerçekten istediği fikri zihnime çok
önceden yerleştirilmişti yani. Bu yüzden belki de zihnimin derinliklerinde bir
yerde bu fikir yeşillenmiştir. Ama Amy Schumer örneği üzerinden konuşmam gerekirse,
onu radyoda dinledim ve “Keşke bir filmi olsa,” diye düşündüm. Benim için iş
bundan daha öteye gitmiyor pek. Tiny
Furniture’ı çok beğenmiştim. Bir kadın karakterin başrolde olduğu bir
filmde çalışmak harika olur diye düşünmedim. Sadece “Bu işi yapan kim, onunla
işbirliği yapmak çok eğlenceli olur,” diye düşündüm.
● Hangi filmleri
yapacağınızı seçerken eşinizin tavsiyesini alıyor musunuz?
Çalıştığım insanların çoğu
evde izlediğimiz insanlar, o yüzden bu bir tercih meselesi değil. Bu insanlar
yaptıkları işlerden hoşlandığımız kişiler. Tiny Furniture’ı Leslie ile
birlikte izledim, o da o zaman benim kadar etkilenmişti.
● Girls dizisinin
kadınları resmetmede hangi yönleriyle radikal olduğunu düşünüyorsunuz?
Dizideki cinselliğin çığır
açıcı olduğunu düşünüyorum. Lena ilişkilerin daha önce pek gösterilmemiş
unsurlarını göstermeye cesaret etti. Bu, üzerinde çalışması çok ilgi çekici bir
şey çünkü kendimizi sansürlememiz gerekmediğinde oyun alanımız çok genişliyor.
Kızım 18 yaşında ve Lena
Dunham gibi olabileceğini düşünüyor. Yazabilir, yönetebilir ve başrolünde
oynayabilir. 10 yıl önce genç kadınların imrenerek bakacağı ve “Tina Fey, Amy
Poehler veya Jill Soloway gibi bir kariyerim olabilir,” diyeceği pek fazla kişi
olduğunu sanmıyorum. Sanat, yazım, tiyatro ve yönetmenlik okuyacak diye
düşünüyorum. “Bunu yapabilirim,” diye koca bir yeni nesil var ve Lena
yapılabileceklerin gerçek bir sembolü. Birçok insan sinema okullarına gidiyor.
On yıl önce kadınlar böyle alanları tercih etmezlerdi.
● Sizce
kadınların yaptığı komedide bir farklılık var mı?
Bence yok. Ben hiçbir fark görmüyorum. Freaks and Geeks dizisinde (Judd
Apatow’un Paul Feig ile yaptığı kült gençlik dizisi) inek öğrencilerin komik
olmasından bir fark görmüyorum. Girls’deki
kadınlarda gördüğümüz komikliklerin hepsi özgüvensizlik, kimliğini keşfetme ve
hayatta yaşadığınız yenilgilerle alakalı. Ama bunları asla cinsiyetlere
ayırmaya çalışmıyorum. Lena her zaman ona doğru gelenin ne olduğundan ve bu
karakterleri nasıl gördüğünden bahsedecektir, o yüzden bu kararları veren kişi
ben değilim.
● Lena’nın çok belirgin bir tarzı var. Üretirken, idare
ederken ve yaratırken onun “auteur”lüğünü sekteye uğratmamanın sırrı ne?
Ah, bir rock grubu gibiyiz. Ya çok iyi işler, ya da hiç
işlemez… Anlatabildim mi? Lena, Jenni Konner ve ben neden bu kadar iyi
anlaşıyoruz ve her şeyi aynı pencereden görüyoruz, bunu anlatmam çok zor. Bu
durumun bir kısmı Lena’nın çok belirgin ve güçlü bir vizyonu olmasından
kaynaklanıyor. Bana düşen işin büyük bir kısmı zor sorular sormak, boşlukları
doldurmak, yaşadıklarımdan ve bildiklerimden yola çıkarak katkı sağlamak. Fakat
yükün büyük bir kısmını Lena sırtlanıyor ve ben sadece onun ilerlemesine yardımcı
oluyorum. Harika bir ekibimiz var ama yapacağımız şeyde bize ışık tutan Lena.
Bir sebepten hep aynı alanda olduk. Bir an durup onun ne
yapmak istediğini düşünmem gereken bazı anlar kesinlikle oluyor. “Ah, biriyle tanışıp,
onunla hemen yatıp bütün günü onun evinde geçirdikten sonra adamı takıntı
haline getirdiğin bir bölüm mü çekmek istiyorsun? Peki, bana bunu duygusal
bağlamını ve söylemek istediğin şeyi açıkla.” Sonra derin bir nefes alıyorum ve
duruma yardımcı olabilecek başka bir şeyim var mı diye düşünüyorum.
● Bir sonraki
sezon, yani 6. sezon, dizi final yapacak. Bir dizinin ne zaman bitmesi
gerektiğini nasıl anlıyorsunuz?
The Larry
Sanders Show’u yaptığımız dönemi hatırlıyorum. Bir gün yazar
odasındaydık ve Gary bana dönerek dedi ki: “Bu işi bir sezon daha yapabilir
miyiz?” Cevabım, “Hayır,” oldu.
Dizilerde öyle bir nokta geliyor ki uçağı şimdi indirmeye
çabalamaya başlasak onu aşırı kullanmamış ve haddimizden fazla yayında kalmamış
oluruz diye düşünüyorsunuz. Bu dizi için doğal bir final zamanı var, o da
kızların 20’lerinin sonuna yaklaşmaları.
Benim için bu çok üzücü bir durum. Diziyi bitirmeyi hiç
istemiyorum. Diziyi bitirmeyi isteyen kesinlikle ben değilim ve dünyamın
Lena’dan gelen telefonlarla ve e-mailime okumam için düşen senaryolarla dolu
olmayacağını düşününce çok üzülüyorum.
Judd, Amerikalılar'ın "multi-talented" dediği tip adamlardan. Yazıyo, yönetmenlik yapıyor, sahneye çıkıyor..
● Girls çok belirli bir
zaman dilimine ait. Ekonomik krizin sonrasında geçiyor ve yaratıcı bir
endüstride çalışmak isteyen ancak bunda zorlanan karakterlerin hikayesini
anlatıyor. Siz çok başarılı bir isimsiniz. Bu noktadayken yaratım süreciyle
ilişkiniz değişiyor mu?
Liseden ya da üniversiteden mezun olduktan sonra iş
bulmanın her zaman zor olduğunu düşünüyorum. Yapmak istediğiniz tek şey ilk
kiranızı ödeyebilmek olunca her zaman bir ekonomik krizin sonrasında gibi
hissediyorsunuz. Yaklaşık 1-2 yıl HBO’da hiç para almadan çalıştım. Akşamları
stand-up yaptığımda haftada 200 dolar kazanıyordum, sonra bunu 300’e çıkartmayı
başardım. Aylık kiramsa 425 dolardı. O yüzden hayatın sadece asıl yapmak
istediğiniz şeyi yapmaya çabalayıp, upuzun saatler boyunca nefret ettiğiniz bir
işte çalışmak istemediğiniz dönemini anlayabiliyorum.
Ama evet, diziyi bir ekonomik krizin sonrasında
başlattık. Ve zor işler yapmak istemeyen yaratıcı insanların hikayesini
anlatıyoruz. Hayallerindeki hayatı yaşayabilmek için çok çabalıyorlar ve bir
kahve dükkanında olmaktan memnun değiller. Hayallerindeki büyülü işe sahip
olacaklarını umuyorlar. Bence günümüzde herkesin muhteşem bir Instagram hesabı
var ve hepsi çok eğlenceli şeyler yaparak harika bir kariyere ulaşacaklarını
düşünüyorlar. Birçok insan bunu başarıyor, birçoğu da ondan çok daha zor
işlerde çalışmak zorunda kalıyor.
● Girls dizisini yaparken kadınlar hakkında
neler öğrendiniz?
Muhtemelen pek fazla şey öğrenmemişimdir. Hayatın genel
olarak bir mücadeleden ibaret olduğunu düşünmüşümdür hep. Kafamda hepimiz
mutluluğumuzun, aşık olmamızın ve iyi ilişkiler kurmamızın önündeki engellerle
boğuşuyoruz. Bunu düşünürken cinsiyet ayrımı yapmıyorum.
Onların bahsettiği şeylerin ve Lena’nın sunduğu
fikirlerin çoğunun erkek versiyonu da benim hayatımda var. O yüzden bu dizi
bana bir şey öğrettiyse, o da bu problemlerin evrensel olduğu. Kadınların
iletişim yöntemlerindeki detaylarda farklar var. 13 ve 18 yaşlarında iki kızım
var. Bir de eşimi eklerseniz adeta aynı kadının üç farklı yaştaki haliyle evli
olduğumu söyleyebilirsiniz. Ve erkeklerden çok daha farklı iletişim yöntemleri
var.
Dizide kadınlar arasındaki arkadaşlıktan ve neden bu
kadar karmaşık olduğundan çokça bahsediyoruz. Onların arkadaşlığı aptal
erkeklerinkinden çok farklı. Lisede hiçbir arkadaşımla derinlikli bir sohbet
etmedim, asla. Sadece sinemaya ya da alışveriş merkezine giderdik ve
hoşlandığımız kızdan bahsederdik. Ama şimdi iki kızım var ve onların
arkadaşlarıyla girdiği her etkileşimi gözlemliyorum. Anlaşmazlıkların her ince
detayı, tarafların her birinin nasıl davrandığı ve birinin hatalı olup olmadığı
üzerine 5 saat boyunca aralıksız konuşabiliyorlar. Her şey çok dramatik. Ben ve
arkadaşlarım en son bir kayak teleferiğinde sarhoştuk. Aptal bir erkek olmanın
çok daha kolay olduğunu düşünüyorum.
● Girls gibi bir
dizinin ve Trainwreck gibi bir
filmin, özellikle de kadın cinselliğini gösteriş biçimlerinin, on yıl önce
mümkün olabileceğini düşünüyor musunuz? Ayrıca, iki genç kız babası olarak bu
projelerin kadın cinselliğinin bir anlamda gerçekçi bir temsili olması sizi
korkutuyor mu?
İş kızlarıma gelince beni her şey korkutuyor. Şu anda
hayatlarının beni korkutmayan hiçbir yanı yok. Kızımın okulda yapması gereken
bilim projesini becerememesinden bile korkuyorum.
Eminim ki on yıl önce de insanlar böyle şeyler
yapıyorlardı. Sadece yeterince yapılmıyordu. Bence Lena insanların daha önce
yapamadığı bir şeyi başardı: insan cinselliğini çok gerçekçi bir şekilde
göstermenin yolunu buldu. Bunu içine mizah katarak yaptı ki daha önce kimsenin
böyle bir hamleyi keşfettiğini sanmıyorum. Genelde siyaha düşürdüğümüz ve sonra
bir kahvaltı sahnesinde sadece duyduğumuz mahrem anları konuşabileceğimiz yeni
bir alan açtı. Bence bu harika bir şey. Bizden sonra gelen birçok dizide “Artık
bunu yapabiliriz,” dediklerini görmek mümkün.
● Yanlış bilmiyorsak Andrew Rannells ile (Girls dizisinde Elijah karakterini
canlandıran oyuncu) yeni bir proje üzerinde çalışıyorsunuz.
Evet, ama onun hakkında konuşmak için biraz erken.
Andrew’u çok seviyoruz ve onunla çalışmaya devam etmek istiyoruz. Muhteşem
biri. Bu sezon çok iyi olacak çünkü Andrew’un rolü epey arttı. Onun için çok
büyük bir hikayemiz var.
● Çocukken yaratıcı bir meslek seçmeye karar verdiğiniz
sırada sizi etkileyen komedyenler kimlerdi?
Bir stand-up komedyeni olmak istiyordum. Bu işlere
girmeyi hiç istememiştim, doğal olarak gelişti. O zamanlar Lenny Bruce, George
Carlin ve Jerry Seinfeld gibi komedyenleri seviyordum. Filmleri bir gün ben de
yazar ya da yönetirim düşüncesiyle izlemiyordum, o yüzden sonradan biraz
dersime çalışmam gerekti zira dikkatimi oraya yönlendirmemiştim. Filmleri
seviyordum ama “Bu çok enteresan bir açı, bunu bir gün kullanırım,” demiyordum.
Barry Levinson, James Brooks, Cameron Crowe ve Mel Brooks’u çok severdim. Bizim
evde en çok izlenen filmleri yapan esas isimler onlardı.
● Peki geçiş
nasıl gerçekleşti?
Stand-up yapıyordum ve diğer insanlara espriler yazarak
faturalarımı ödüyordum. Sonra bu insanlar yavaş yavaş TV için programlar
hazırlamaya ya da ünlü olup film çekmeye başladılar ve yardımımı istediler. Bir
süre sonra bu işin stand-up’tan daha iyi gittiğini fark ettim. Geçtiğimiz bir
buçuk sene sırf eğlence için stand-up yaptım. Kasım’da Carnegie Hall’de sahne
aldım. Faturalarımı ödeme baskısı olmadan stand-up’a dönmek çok keyifliydi.
● Karakterleriniz
siz yaşlandıkça daha bilgeleşiyor mu?
Umarım öyle bir şey olmuyordur, çünkü o zaman komik
olmaz. Her zaman hayatı karmakarışık insanlar yazacağım. Çünkü hayatını düzene
sokmuş insanlar komik değillerdir. Onları filmlerde görmek istemeyiz. Onları
gerçek hayatta görmek isteriz, ama filmlerde değil.
● Komedyenlerle
yaptığınız sohbetlerden oluşan bir kitabınız var. Bunun devamını getirecek
misiniz? Diğer komedyenlerden öğrenecek çok şeyiniz olduğunu hala düşünüyor
musunuz?
Bir tane daha yapacağım sanırım ama sadece komedyenler
olmayacak. Yönetmenlere, oyunculara ve müzisyenlere de yer vereceğim. Bir
sonraki kitapta kapsamı genişleteceğim. En son Deadwood ve NYPD Blue
dizilerini yapan David Milch’le röportaj yaptım. Ondan önce de Adam McKay (The Big Short filminin yönetmeni) ile…
Her zaman öğrenecek bir şey olduğunu düşünüyorum. Normalde biriyle öğle
yemeğinde buluşsanız sorması çok garip kaçacak sorular sorma fırsatı yakalamaya
bayılıyorum. Bu kitaplar insanları sıkıştırmam, yeni bir şey öğrenmeye çalışmam
ve ilham almam için bir bahane aslında.
● Size bu aralar
ilham veren şeyler ne?
Bilmiyorum. Şu an iki ilham arasında geçiş dönemindeyim.
Bu garip bir duygu. İçten içe biraz ölü gibiyim. Girls’ün son sezonu üzerinde çalışmak ve katkı sağlamak için can
atıyorum. Şu an asıl işim bu, gelecek hafta çalışmalara başlayacağız. Bunun
ötesinde herhangi bir düşüncem yok. İçinde 20 film fikri olan not defterlerine
sahip adamlardan değilim. Not defterimde hiçbir şey yok, hem de hiçbir şey. O
yüzden aklıma yeni bir şey geleceğini umuyorum.
Çeviri: Arman Güvenç