Yakın zamanda rol aldığı Glee dizisinden tanıdığımız, Emmy ve Altın Küre ödüllü oyuncu Jane Lynch yeni dizi Angel From Hell'in başrolünde yer alıyor. Cennetten kovulmamak için son bir şans daha verilen Amy, Allison'u korumakla görevlendirilerek dünyaya iner ve olaylar gelişir. İlk bölüm aslında oldukça
eğlenceliydi. Merak edip izlemek isterseniz Angel from Hell, 1 Şubat
Pazartesi akşamı saat 21.45’te FoxLife’ta olacak.
Dizinin konusundan biraz daha bahsetmek gerekirse; heyecanlı, hareketli ve renkli bir karakter olan Amy’yi canlandıran Jane Lynch, Angel from Hell'de arsız bir koruyucu melek rolünde yer alıyor. Maggie Lawson ise hırslı bir doktor olan Allison karakterini canlandırıyor. Amy ve Allison’un yolda çarpışıp tanışmasıyla başlayan hikaye, Amy’nin kendini Allison’un koruyucu meleği olduğunu söylemesi ile devam ediyor. İlk zamanlarda Amy’nin bir deli olduğunu düşünerek onu ciddiye almayan Allison, Amy’nin uyarılarının gerçekleştiğini fark ettikçe hikayenin gidişatı değişmeye başlıyor. Angel from Hell oldukça eğlenceli bir dizi..
Jane Lynch ve dizinin diğer
bir oyuncusu olan Maggie Lawson ile CBS'in L.A.'de düzenlediği lansman
toplantısında konuşma imkanı bulduk. Lawson bu toplantıdan sadece birkaç gün önce evlenmişti. O röportajı da bu hafta RaniniTv'de okuyacaksınız ama önce buyrunuz Jane Lynch sohbetine..
Lynch, 2011 yılında Glee'deki performansıyla Golden Globe aldı
● Koruyucu melek deyince
birçok kişinin zihninde muhtemelen beyaz elbiseli ve kanatlı biri canlanır. Bir
koruyucu melek rolünü canlandırılmayı bu kalıptan daha harika kılan şey ne?
Önce pilot bölümü, şimdi de diziyi yazan Tad Quill’in yarattığı karakter bence
güçlü bir merhamet duygusu olduğu için bir melek; ama aynı zamanda kusurları da
var. Ve melekler hiyerarşisinden yüksek bir kişi ona bunun son şansı olduğunu
söylemiş. "Çok iyisin, çok yeteneklisin ama bu sefer de her şeyi eline yüzüne
bulaştırırsan artık bir melek olmayacaksın." demişler. Bu yüzden muhtemelen Amy'nin asıl
problemi koruması gereken kişiye çok fazla bağlanması. Konuya kendini o kadar kaptırıyor ve bu savunuculuk işini o kadar güçlü yapıyor ki yine hatalar yapmaya başlıyor. Büyük ihtimalle Allison için yaptıkları haricindeki tüm iyi
hareketlerini de ona verilen görev icabı yapıyordur. Muhtemelen
arabasında uyuyor ve hayatını dünya düzleminde yoluna koyamıyor ve aşırıya kaçıyor.
Çok çabalıyor. Allison’ı gerçekten seviyor ve ona önem veriyor mu, onun
muhteşem bir hayat yaşamasını istiyor mu diye asla sorgulamıyorsunuz.
● Dizide çenesi düşük, dobra
ve alkol düşkünü birini canlandırıyorsunuz. Karakterin sizinle bağdaşan noktaları var mı? Siz nasıl bir melek olurdunuz?
Büyük ihtimalle aynen bu tarz bir melek olurdum.
Ayyaş, çenesi düşük ve dobra… Sanırım Amy hakkında en sevdiğim şey niyetinin
temiz olması. Ne kadar içki içtiği ya da hayat tarzı hakkında utanç duyduğunu
düşünmüyorum. Belki bir bakım evinde falan yaşıyor, nereden geldiğine henüz
karar vermedik. Her gün aynı kıyafetleri giyiyor. Bu onu rahatsız etmiyor ama
başka insanların bu konuda aynı fikirde olmadığı aşikar. Bu yüzden de onları rahatlatmak
için elinden geleni yapıyor. Ama günün sonunda onun orada bulunmasının sebebi
Allison’a yardım etmek ve sakar olduğu için bu konuda başı belaya giriyor.
Henüz mükemmel bir şekilde gelişememiş, ama kalbi doğru yerde.
Amy'nin alkol merakına gelince, ben 25 yıldır ağzıma içki koymuyorum.
Yani, içki düşkünlüğüm eskide kaldı. İşte bunun sayesinde karakterimin bu
özelliğinden utanç duymadığı fikrime ulaşabiliyorum. Çünkü ben büyük utanç
duyardım. İçtiğim içkinin miktarı yüzünden çok acı çekerdim ve hayatım da
bundan zarar görürdü. Ama bence Amy bunun bir problem olduğunu düşünmüyor. Bence
o, içkinin onun varoluşuna anlam kattığını düşünüyor. Nane likörünün tadına ve
bir anda yarattığı hissiyata bayılıyor. Kültür seviyesi daha yüksek yerlerde
buna créme de menthe dediğinizi
biliyorum. Bu ailemin en sevdiği içkilerden biridir. Nane likörüyle vanilyalı
dondurmayı karıştırırlar ve mikserde Grasshooper kokteylleri hazırlarlardı. Evet,
bence Amy'nin alkol alma konusunda bir sıkıntısı yok. Çoğu zaman kafası güzel geziyor ve bu
yüzden bir keresinde Allison’a araba çarpacağını düşündü ama büyük ihtimalle
halüsinasyon görüyordu, sonrasında özür dilemek zorunda kaldı. Ama içmeyi çok
seviyor. Büyük ihtimalle tüm gün içiyordur ve o hissiyatı sürekli koruyordur.
●
Son dönemlerde oynadığınız rollerde gerçekten müthiş olan komedi
zamanlaması yeteneğinizi konuşturdunuz.
Merak ediyorum da, bu yeteneğe her zaman sahip miydiniz? Yoksa bu konuda
çalışmanız mı gerekti? Size yardım eden biri oldu mu? Çoğunlukla gözlerinizle
oynuyorsunuz, onları kısıp açarak…
Ama meslek sırlarımı açıklıyorsun. Bir daha aynı yöntemi kullanamayacağım şimdi!
(Gülüyor) Bence bu içgüdüsel bir şey. İtiraf etmeliyim ki bazı anlar üzerine çalışıyorum
ve bazen çok ileri gittiğim için kendimi durdurmam gerekiyor. Senin de dediğin gibi komedi bir "zamanlama" işidir. Şakayı yaparken doğru zamanlamayı yakalamak ve
bir sonraki vuruşa geçmeden önce o anı en fazla ne kadar sürdürebileceğim
üzerine farklı şeyler denemeyi çok seviyorum. Hatta bayılıyorum. Bu konularda
bir bilim kadını sayılırım ve bence komedi yapan herkes de öyle. Ama setteyken
ve kamera kayıttayken büyük oranda içgüdüsel olarak ilerliyorsunuz.
● Herhalde Glee’den sonra çok
fazla teklifi almışsınızdır..
Hayır, öyle olmadı.
● Buna inanamıyorum...
Doğru söylüyorum. Hiç öyle olmadı. Gerçekten bir
planım yoktu. Ben plan yapmam. Artık plan yapmıyorum çünkü hayatımın her şeyi
planlamadığımda ve yoluma çıkacak şeyleri beklediğimde daha iyi gittiğini,
yapabileceğim en iyi şeyin bu olduğunu fark ettim. İddiaya girerim çoğunuz için
de durum böyledir. Yani zaten böyle bir bakış açım vardı ama hayır, karşıma rol
teklifleri gelmiyordu. Sanırım bu ilk teklifti. Orada burada birkaç fırsat
çıkmış olabilir ama hiçbir şey beni yerimden kaldırıp dikkatimi çekmemişti.
Fakat bu rol kesinlikle ilgimi çekti ve hemen "evet" dedim. Senaryoyu okudum ve
menajerimi aradım, "Hemen işe koyulalım!" dedim.
● Bir dizinin lokomotif ismi olmak, tek başınıza sırtlanmak konusunda çekinceleriniz var mıydı?
Pek yoktu. Bazen biri geliyor ve “biliyorsun değil
mi, bu senin dizin” diyor. Ben de “Aa, öyle mi?” diyorum. Çünkü ben bir ekip
insanıyım. İnsanlarla göz göze gelmeyi çok severim. Ama evet, genel kanının bu
yönde olduğunun, dizinin benim olduğunun düşünüldüğünün farkındayım. Bu eğlenceli bir şey ama benim gururla
dolmama ya da korkudan ölmeme sebep olmuyor. Bence bu konuda yeterince
soğukkanlıyım.
● Amy aklına geleni söyleyen dobra bir karakter ve bu özellikler Glee dizisindeki karakteriniz Sue’da da
vardı. Kendinizi tekrar etme korkusu taşıyor musunuz?
Taşıyorum.
● Bir de Glee'de Sue çok sayıda eşofman takımları
giyiyordu, şimdi Amy’nin ise bir sürü yeleği var.
Sue Sylvester’ın da, Amy’nin de sürekli aynı şeyleri giymeyi sevmesi
komik bir tesadüf. İtiraf etmeliyim ki kostüm tasarımcımız Susan Michalek’le
çalışırken bunu ben istedim. Sürekli aynı kıyafetleri giymesini istememin iki
sebebi vardı: öncelikle çekimler esnasında ne giyeceğimi ve üzerimde giydiğim şeyin nasıl duracağını düşünmek zorunda
olmamayı çok seviyorum. Çünkü bence eğer harika bir vücudunuz varsa,
Hollywood’daki tatlı küçük kızlar gibi, üzerinize bir şey atarsınız ve ne
olursa olsun güzel görünürsünüz. Oysa ben kıyafet provalarına gitmek zorundayım
ve kostümlerime tadilat yapılmak zorunda. Bu yüzden de üzerime uyan tek
bir şey giyebilirsem harika olacağını düşündüm. İkinci sebebi ise insanların
Amy’nin nerede yaşadığını ve kıyafetlerini nereden aldığını düşünmesini
istemedim. I Dream of Jeannie’de
sürekli aynı harem kıyafetini giyen Jeannie gibi... Sürekli üzerimde aynı şeyin
olmasını istedim. T-Shirt’ümü değiştiriyorum ama.
● Peki kendinizi tekrar etme konusuna dönersek eğer..
Evet, bu konu üzerine düşünüyorum. İnsanların
“Jane bu işin altından kalkabilir,” demesi kolay. Ve böylece benim için de bir
zorluk doğmuyor. Karaktere çok gülmemin ve çok iyi yazılmış bir senaryo olduğunu düşünmemin dışında
bu diziyi çok sevmemin bir sebebi de karakterin Sue Sylvester’a benzememesiydi. Amy kalbiyle hareket ediyor, korumasız bir kalbi var. Sue’nun
narin kalbinin etrafında çelik duvarlar vardı. Bu kadının en büyük silahı
kırılganlığı. Hatalı olduğu zaman bunu kabul edebiliyor, haklı olduğu zaman da…
Aslında arka planda onun yaptığı bir şeyden sizin nemalanmanıza izin verebilir.
Bence onun kırılgan olmakla ilgili bir egosu yok.
● Hollywood Game Night* programındaki
size Emmy ödülü kazandıran sunuculuğunuz hakkında soru sormak istiyorum. Sizce program, ünlüleri farklı bir ışıkta;
oldukları gibi, sıradan insanlar gibi, rahat halleriyle görmemizi sağlıyor mu?
Programla ilgili asıl güzel olan şey konuk olmaya
gelen kadınlar ve erkeklerin oraya eğlenmek için gelmiş olması. Kimseye biraz
daha eğleniyor gibi görünmesini söylemek zorunda kalmadık. Bu yüzden oraya
geldiklerinde bir partideymişçesine eğleneceklerini ve yüzde 99.9 ihtimalle herhangi
bir anda kameralara saçmasapan halde yakalanabileceklerini biliyorlar ama yine de doğal hallerini ortaya koymaktan vazgeçmiyorlar.
Buna bayılıyorum. Oyuncuların bu huyu çok hoşuma gidiyor. Her andan maksimum
eğlenceyi çıkarmaya çalışmaktan çok hoşlanıyorum ve birçok oyuncu da aynen
böyle düşünüyor. Meslektaşlarımın bu yönüne çok saygı duyuyorum.
● Siz evde oyun oynar mısınız? Hollywood
Game Night tarzı oyunlardan bahsediyorum, video oyunlarından değil.
Hiç oynamam. Oyunları çok sevdiğim söylenemez. Of,
hayır! Ama programı yaratan Sean Hayes’in evinde birkaç oyun gecesine katıldım.
Ve çok eğlencelilerdi. Çok hoşuma gitti ama bu her zaman yapabileceğim bir şey
değil. Ben, “Hadi sessiz sinema oynayalım,” demem. Öyle biri değilim. Hadi
pasta yiyelim ve astroloji hakkında derinlikli bir sohbet edelim, derim. Benim eğlenceli vakit anlayışım bu.
● Angel From Hell’in ilk bölümünde en çok sevdiğim şeylerden biri olan bitenin gerçekliği
üzerine kurduğu dengeydi. Son sahnenin karakterin ilahi doğası hakkında
açıklayıcı bir ifade olduğunu düşündün mü? Ondan bahsederken gerçek bir
melekmiş gibi konuşuyorsun. Dizi devam ettikçe bu durumun belirsizliği üzerine oynayacak
mı, merak ediyorum.
Sanırım. Bence bu konu üzerinde durulacak. Amy’e
kalırsa o bir koruyucu melek ve ben de onu bu şekilde oynuyorum. Ama deli de
olabilir... Bu yüzden bence bu kadın deli mi, yoksa bir koruyucu mu, yoksa ikisi
de mi sorusu irdelenecek. O sadece şartlı tahliyeyle salıverilmiş ve Melrose
ile Poinsettia arasındaki o bakımevinde yaşayan, (ben orada yaşadığını ya da en
azından oralarda takıldığını düşünüyorum); sonra da bir Adsız Alkolikler
toplantısına beleş kurabiye yemek için giden bir deli mi? Bence o biraz da
böyle biri, o yüzden buna seyircinin karar vermesi gerekecek. Bence kesinlikle
bu fikirle oynayacağız.
*Program ülkemizde "Saba ile Oyuna Geldik"adıyla Tv8'e uyarlandı