Olmadı Filinta Mustafa!
Öğlen ne yesek yaa?
Bölümün girişini fragmandan tahmin ediyorduk ama vaziyetin bu kadar pisleşebileceğini ummuyordum. Kriz anlarını yazmak bence zordur. Ağızdan çıkacak tek bir kelime tüm atmosferi bozabilir. Bu sahnede de atmosferi bozacak kelime hemşireden geldi. Son derece gereksiz bir çıkış yaptı. Senaryo ekibi o kriz anında Padre’nin Mustafa ve Leyla ilişkisini bilmesini istemiş. Bu gerçekten güzel bir fikir ama gidip en kötü yolu seçmişler.

Hastaneye bomba döşemek tam da Kardeşlik Teşkilatı’nın yiyebileceği bir halt. Yine de oradaki masum adamın kafasına sıktılar ya ekran karşısında delirdim. Mustafa’nın da bir kardeşe sıkmasını çok ama çok isterdim. Ortalık karışabilirdi ama karışmayabilirdi de. Hoş, meşhur Se7en filminin sonunda da Brad Pitt için ekran başında “sık! sık! sık!” temposu tutmuştum. Brad başgan sıktı, Mustafa sıkamadı. Olmadı…

Tamam bombalardan dolayı her türlü koz ellerindeydi ve istedikleri blöfü yapabileceklerdi ama Farah’ı istediklerinde kendi ellerini de açık ettiler. Padre’nin Farah’ı patlatamayacağı üzerine her türlü kumar oynanabilirdi. En azından Farah geldikten sonra sıksaydın be Mustafa! Vallahi içimde kaldı yahu. Güzel saydın sövdün, sağlam aşağıladın ama ne oldu? Hiç! Leyla’yı da, Farah’ı da alıp gittiler. Hiç olmadı Mustafa...

Lokum ikram etsem mi? Yok yok herkese de ikram olmaz ki canım...

Kraliçe özellikle mi vasıfsız adam seçiyor yoksa bu adamlara İstanbul havası mı yaramıyor? 001 canını zor kurtardı ama hala Mustafa diyor başka bir şey demiyor. Sir Henry de ölmeye hazır adam bulmuş kullanmasın da ne yapsın? Zaten Sir’in esas işi adam kullanmak. Verdi gazı, listeyi de çoğalttı saldı sokağa… Başarırsa ne ala, başaramazsa kader kısmet. 

Ruhi Paşa bitti şimdi de Esat Paşa başladı. Boris’de dertler bitmiyor. Yalnız Esat Paşa şahane keyifleniyor yahu. Hani benim bir çıkarım yok ama, ben bile anlamsız bir mutluluğa kapıldım. Belki de Boris’i tıpış tıpış bir şeyler yaparken görmek hoşuma gitmiştir, bilmiyorum. Hatta Esat Paşa Boris’e "otur" işareti yaparken bir anlık da olsa elini öptürecek sandım. Tamam benim hatam ama el de öyle uzatılmaz ki… En son Türk televizyonlarında Süleyman Çakır öyle bir el uzatmıştı da masada gırtlak kesilmişti. 

Padre Leyla’yı salar mı bilmem ama yanına almakla gerçekten akıllılık etmiş. İki adam da bitik durumda. Leyla Amerikan dizilerinde gördüğümüz şekillerde çözümler buluyor ama bu işin sonu nereye varır hiç kestiremiyorum. Padre’yi de ayrıca ayıpladım. Ne demek doktor tehdit etmek? Doktor öldürmek o zamandan bu zamana bir gelenek halini almış galiba. Çok ayıp...

Ben diyorum ki gidelim Zimmermann'ı bulalım ağzını burnunu kıralım.

Tamam bizimkiler büyük bir kabahat işledi ama boş duracak değiller. Tekrar Zimmermann’a çöktüler. Zimmermann konuşurken sizin de yüreğiniz acıdı mı? Adam çok acı konuşsa da resmen olacakları söyledi. Tamam hala tek bir devlet ideası gerçekleşmedi ama Osmanlı’nın etlerini teker teker kopardılar. Lafının sonunda sırtına gelen nal gibi yıldız da tuzu biberi oldu. Üst üste iki beceriksizlik biraz fazla değil mi? Garbis bile elinizdeki adama böyle kolay ulaşacaksa işimiz var. Bu arada Bıçak Ali’nin “çok mu dağınıkmış len dünya!” çıkışı yine gülümsetti. 

Çocukların çilesi katlanarak artmaya devam ediyor ama bizi ilgilendiren kısım orası değil. Öncelikle geçen hafta içi RaniniTv’de haberini yapmıştık. Ebru Kural sağır ve dilsiz bir karakterle Filinta’ya girdi. Bu bölüm onu tekrar gördük. Çocuklara yaptığı yardım ve Davut Paşa ile Hoca’nın kahve muhabbeti haberi bilmeyenlere gereken tüyoyu vermiştir. Ebru Kural’ın bir karakter olarak diziye girmesinin bence tek bir açıklaması var. O da yakında çocuklar kurtulacak. Zira karakter bu şekilde devam edemez. Bu arada külliyeden çıkan kızları sonrasında da takip etmek ne güzel bir gelenekmiş. 

Ananız ananız dert yesin yarımşardan dört yesin.

İkincisi ise Ana’nın “ben kendi çocuğuma iltimas geçmedim” çıkışıydı. Padre, Ana’nın öz çocuğu çıktı ya la. Baba Ruhi Paşa, Ana kabus gibi bir kadın. Aile’ye bak. Bence Padre anaya daha çok çekmiş ya neyse. Bağlar birbirine bu kadar karışmışken Ana ve Ruhi Paşa’yı aynı sahnede görmemek dramanın ruhuna aykırı olacaktır. O nasıl olacak bilmiyorum ama bizi çok karışık bölümlerin beklediğine eminim.

Bu Yüce Efendi-Boris ilişkisi her ikisiyle de arkadaş olduğunuz ama birbirleriyle geçinemeyen sevgililer gibi yıprattı beni. Canım cicim diyerek laf sokmalar, gider yapmalar falan sürekli yıpratıcı bir gerginlik var. Sen aklınla alay edildiğini düşünsen o dakika Boris’in ümüğüne çökersin Yüce Efendi kimi kandırıyorsun? Sırf gidere hazırlanmak için lafı uzattı da uzattı. En sonunda geçen bölüm bıraktığımız noktaya geri döndük. Ya Alexandr’ın katilini getir ve itiraf ettir ya da sen öleceksin… 

Milletin Ana’sı var da bizim yok mu? Bizim de var üstelik sevgi ve şefkat dolu. Tabii bu bölüm pek o yüzünü göremedik ama iyiki de göremedik. Vallahi ne kadar hırsım varsa.....

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER