Hayırdır birader olmayan ne??

Mustafa’dan hepsini aldı. Adam kurtaracağınıza adam veriyorsunuz! Bu ne saçma şey! Çık dışarı! Çıkkkk! Padişah hazretleri de Davut Paşa’ya kızdı. Paşa’ya kızmak haddim değildi ama yağlarım erimedi desem yalan söylerim.  

Farah için Padre, "en iyi savaşçımız" diyor ama Maruf bile Mustafa’yı daha çok zorlamıştı. Ayrıca bir savaşçı bu kadar kötü seçimleri ardı ardına nasıl yapabilir anlayamıyorum. Sen içinden geçenleri git grubun en sinsi karakterine söyle. Anında ispiyonlar tabii… 

Herkesin toplandığı yerde Celal’in bu kadar köpürmesi enteresandı. Farah’ın fikirlerini herkes duyduğu için mi yoksa babasının gözlerini unutamadığı için mi bu kadar agresifti süzemedim. Yine de Farah’a şaşırmadım desem yalan olur. Kardeşlikte cezası ölüm olan bir şeyi neyine güvenerek bu şekilde dillendiriyor bilemedim. Padre’yi geçtim de başka bir kardeşin zararı dokunabilirdi. Neyse ki Farah’ın imdadına Celal’in çıldırıp Leyla’nın boğazına bıçak dayaması yetişti. “Bana ilaç verdiler!” 

Sizce pelerinin içinde ne var? Tabii ki Rıza Kocaoğlu zaaaaaaa xD

Leyla’nın hayatını kurtarmak için Farah’ın böyle bir yalan söylediğini düşünebiliriz ama bence uzun vadede olmasa bile kısa ve orta vadede kafasında Celal’den vazgeçti. Kardeşliğin tabuları öyle kolay kolay yıkılacak gibi durmuyor ki inandırıcılık açısından bu son derece gerekli bir hal. Her şeye rağmen bir sonraki manen düşecek kaleyi biliyoruz. Celal… Fakat o Farah gibi sessizce düşmeyecektir. Muhtemelen o kalenin düşüşü kanlı ve inanılmaz pişmanlıklarla dolu olacak. At galp’e bekle..

Anita daha geçen sezon finalinde kirişi kırmamış mıydı? Ne çabuk geri döndü? Vallahi çok şaşırdım. Aslında Süreyya’ya kaçırılmayacak bir fırsat teklif etti. Elbette onların da hesabı olabilir ama oyuna gelmemek adına hiçbir şey yapmamak da bir çözüm değil. Zaharyas gibi olacaksın. Krizleri ve oyunları lehine çevireceksin. Süreyya, Zaharyas’dan bu dansı öğrenmeli. Belli ki Anita’da değişen bir şey yok. Yine ölüm saçıyor. Fayton kurşunlanmasına zerre takılmadım. Süreyya ölmez. Ölemez! Ölmemeli!! Ölmesin tamam mı!!! Bak sakın!!!!!

Mustafaların bölüm boyunca üstlerine sinmiş vasatlıkları tabii ki daha fazla devam edemezdi. İlaçların peşine düşmek akıllıca bir hamle ama koca İstanbul’a sadece bir tedarikçi olması biraz enteresan geldi. Yine de kabul edeceğiz. İlaç almaya gelenler sayesinde Kardeşlik’in saklandığı ini de buldular. Bölüm sonunda yayınlanan fragmandan da gördük ki haftaya oralar çok karışacak. Şimdi susalım, haftaya konuşuruz.

Vallahi pes! Hiç belli olmuyor lens olduğu...

Yüce Efendi “katili getireceksin” dediğinde benim aklıma Esat Paşa geldiyse sizin aklınıza da gelmiştir. Bu açıdan herhangi bir sürprizle karşılaşmadık. Olacakları bilmemize rağmen faytona binişi de mekana götürülüşü de etkileyiciydi. Esat Paşa’nın boğulurkenki tavrı, Efendi Boris’in tavrı ve duvardaki resme yapılan zoomlar gerçekten o dehşet verici anı bize yaşattı. Böylece duvardaki resmin hikayesini de parça parça öğrenmiş olduk. Resmin kompozisyonu da herhalde kötülerin zaferini ve bir ihaneti anlatıyor. Bu açıdan sahne daha kaç bölüm öncesinden çok güzel düşünülmüş ve kusursuzca örülmüş. Burada senaryo ekibine şapka çıkartmak lazım. 

Esat Paşa için daha görkemli bir son olamazdı. Esat Paşa’yı öldüren şey aptallığı veya hırsı değildi. Bir insanı öldüremeyecek biri hayatın değerini bilir ve onu gerçekten bir hazine gibi görür. Dolayısıyla ölüm çok ama çok ekstrem bir durumdur. Esat Paşa her şeyi düşünürdü de Boris’in onu öldürteceğini işte bu yüzden düşünemezdi. Buna aptallık denmez, saflık denir ve Boris gibi adamların en sevdiği şeydir. Esat Paşa’nın yokluğunun yankılarını şimdiden merak ediyorum.

Zaharyas bir krizi daha fırsata dönüştürmenin verdiği huzurla evine gitti ama hepimizi bir sürpriz bekliyormuş. 001’in o kadar adamı atlatıp oraya girebilmesi imkansız. Adamda öyle bir yetenek yok. Gerekirse meclis soruşturma komisyonu kurulmalı ve bu durum araştırılmalı ama konumuz şimdilik bu değil. Boris’e silahını uzattığında bir başka yıldız bıçağı veya hareketi hepimiz beklemiş olmalıyız. Zira şimdiye kadar Cemil ve Garbis hep bir yerlerden çıkıp yardıma koşuyorlardı. 

Aaaaa beni mi vurmuşlar?

Derken ilk silah sesi duyuldu. Boris Zaharyas yerde mi? Gerçekten vuruldu mu? Şok! 001 koca girişin ortasında yürüyor ve hala kimse müdahale etmiyor!? Ardı ardına iki el daha ateş edildi. İkisi de göğüs kısmına geldi. Böyle bir şey mümkün olamaz! Boris üç kurşun yiyemez! Yok artık 001 gidiyor mu? Peki ya Boris yaşayacak mı?! Gibi daha bir sürü tepki verdim. Gerçekten şok ediciydi. Hemen internetten çelik yeleğin icadına baktım. 1901’de icat edilmiş. Muhtemelen çelik yeleği de yok. Bu adam üç kurşunla da ölmezse daha da ölmez. Ölmesin de zaten.

Filinta 35. bölüm bizi hayretten hayrete sokarak bitti. Bu hafta eski bölümlere göre biraz durgundu ama yarattığı soru işaretleri bakımından enfesti. Gelecek hafta nefes almadan izleyeceğimiz bir bölüm bizi bekliyor. Tabii ben de şimdiden gelecek haftayı bekliyorum.

Haftaya görüşürüz.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER