Muhteşem Yüzyıl Kösem: Sonra Mustafa neden deli?
Lüleli saçları, cin gibi bakan gözleri, kocaman gülümsemesi ile tek derdi ağabeyiyle biraz daha oynamaktı Küçük Mustafa'nın. Ne vardı ki? Dünya mı yıkılıyordu? ‘Cihan Padişahlığı’ işleri az daha bekleyemez miydi yani! 
 
Kestane seviyordu. Görmedik, ama annesinin eteğini çekiştire çekiştire tutturuyordu belki, isterim de isterim diye… Çocuktu çünkü. Taht kavgası, harem entrikası, iktidar savaşının ortasına doğmuş da olsa, daha kundaktan itibaren şehzade eğitimi de alsa, türlü bilgilerle de donansa; çocuktu. Kâbuslarına henüz Azrail’in soğuk nefesi de, adı da değmemişti. DEĞDİRDİLER!
 
Tek varlığı iki tane kestanesini verse vazgeçer miydi katlinden cellat amcası?
 
Saray, yeniçeriler, Kösem, Ahmed, Safiye her şey bir yana, Küçük Mustafa’nın çığlıkları bir yana. Siz de şöyle, hikâyeye kendinizi kaptırıp da izlediyseniz, bu satırlar bile gözlerinizi doldurmaya yetmiştir muhtemelen. O soğuk zindan, karanlık, celladının kara gözleri, ayağıyla ezdiği kıymetlisi kestaneleri, boynuna değen ipek urgan… Hepsi artık Mustafa'nın tüm kabuslarında. E sonra Mustafa neden deli!! (Tarihe göre, Küçük Mustafa ilerleyen yıllarda tahta çıkacak, indirilecek, tekrar çıkacak, en sonunda “akıl sağlığı yerinde olmadığı” gerekçesiyle tekrar tahttan indirilecek.) Bunları yaşayıp da aklı başında mı kalacaktı? Ah Ahmed ah! Ne yaptın kuzum sen ya? Sana laflar hazırladım, kaçarı yok döküleceğim. 
 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER