.....Luverne Kasabı’nı indireceklerdi. Blumquistlerin evlerinin önüne geldiklerinde içeride sadece itiraf etmiş Peggy ve onu dinleyen Hank, karşılarındaysa Dodd vardı. Hank ölecek diye ödüm koptu. Direnmesini zaten beklemiyordum.
Beni şaşırtan Peggy oldu. Meğer hatunun içinde resmen bir Lester Nygaard yatıyormuş da haberimiz yokmuş. Dodd dahil eve giren üç kişiyi bir şekilde indirmesini bildi. Hele Dodd’un kendi adamını vurması tam bir rezaletti ve içinde bir mesaj taşıyordu. Adam bizim sandığımız kadar bu işlere alışık değil. İnanılmaz derecede gerilmemiş olsa o parmak o tetiği çekmezdi. Baygın Dodd artık Peggy’nin elinde ve ona ne yapacağını inanılmaz merak ediyorum.
Geçen bölüm yazısında "bir genç kız ne kadar aptal olabilir?" sorusunu irdelemiş ve o kadar da aptal olamayacağına karar vermiştim ama öyle değilmiş sevgili okur. Süzme aptal olabiliyorlarmış. Sen tut babanı öldürmesi için muazzam bir istihbarat ver. Halbuki daha telefonu kapatmadan eminim hepimizin aklında “eve baskın yapacaklar” fikri uyandı. Nitekim öyle oldu. Artık o evden kim canlı çıkar bilmiyorum ama umarım tıpkı Game of Thrones’deki gibi aptallık eden ölür. Şunu da anladık ki Milligan’da çene çok ama icraat yokmuş. Her şeye rağmen boş bir eve baskın yapmak korkakça bir davranış.
Ed sanırım göründüğünden daha zeki birisi. Halbuki onun zeki olmadığını varsaymamız için elimizde yeterince done var. Küçük bir hayat istiyor, şişman ve pek de yakışıklı sayılmaz. Hawley bizi tek tek önyargılarımızla avlıyor. Kendi koşullarını tarttı ve sahip olduğu bilgiyi kullanarak en mantıklı seçimi yaptı, “avukatımı istiyorum!”
Sanırım emekli olmak istiyorum... Evet evet istiyorum.
Avukat bey bu bölüme kadar da ara ara ekranda gözüküp kayboluyordu. Karakteri sevmek bu zamana nasipmiş. Karakol’un kapısından girdiği anda dışa vurduğu Abraham Lincoln kimliği ve tiratları o kadar gergin sahnenin ardından ilaç gibi geldi. O Lincoln sakalının hakkını sonuna kadar verdi. Hele sorgu odasında Ed ile olan diyaloğuna gülmeyen bizden değildir.
Fargo’da bu kadar gülersek mutlaka başımıza bir iş gelir. Nitekim Bear’ın karakolu sardığını çok geçmeden anladık. Her yazar kahramanını böyle zor durumlara sokar. Dışarıda asla baş edemeyecekleri kadar çok adam, içeride biri telefona bakan 3 polis ve teslim edilmemesi gereken mahkumlar. İşte klişe krizlerden bir tanesi. Fargo’nun farkı o krizi çözme şeklinde yatıyor.
Avukatı Ed’den alıp Charlie’nin avukatı yapmak ve dışarıya ikna etmesi için yollamak müthiş bir fikirdi. Tamam kabul ediyorum Bear yerine Dodd olsa orası kana bulanabilirdi ama eminim o zaman karaktere göre daha farklı bir çözümleri olurdu. Şimdi elimizde evleri basılmış, bir kardeş baygın, diğeri karakoldan eli boş dönen Gerhardtlar ve sert bir yumruk vurabilecekken korkakça kavga eden Kansas City mafyası var. Sayko çiftimizin ne yapacağı ise tamamen bir muamma. Fargo'nun bu tek gecelik kıyameti fazlasıyla doyurucuyken önümüzde daha dört bölüm olması beni inanılmaz heyecanlandırıyor.
Haftaya görüşürüz.